Papa “Diyalog Mümkün Değil” Dedi
PAPA 16’ncı Benedictus “Dinlerarası diyalog mümkün değil” dedi. Bu doğru sözün, bizdeki bazı aşırı Diyalogçuları çok üzüp şaşırtacağı şüphesizdir. Yıllardan beri, “Canım Papa... Sayın Papa... Papa cenapları...” deyip duruyorlardı. Diyalog konusunda gerçeğin onun ağzından çıkması üzerlerinde soğuk duş tesiri yapacaktır.
Müslümanların vazifesi ve işi diyalog yapmak değil, İslâm’ı anlatmak ve gayr-i müslimleri hak dine çağırmaktır.
Dinimizde diyalog diye bir kavram, değer, kurum yoktur. Bu, zamanımızda İslâm dünyasının dışından çıkmış bir bid’attir. Çıkaran da bizzat Katolik kilisesi, papalıktır. Papa “Diyalog mümkün değildir” dediğine göre, Diyalogçu Müslüman kardeşlerimizin de artık bu çıkmaz sokakta dönüp dolaşmaktan vaz geçmeleri gerekir.
İslamî ölçülere göre Diyalog niçin mümkün değildir?
1. Ehl-i Kitab Peygamberimizin (salat ve selam olsun O’na) risaletini ve dâvetini kabul etmiyor.
2. Kur’ân’ın hak kitap ve düstur olduğunu kabul etmiyor.
3. İslâm’ın hak din olduğunu kabul etmiyor.
Onların bu redlerine, yalanlamalarına, inkarlarına karşılık Diyalogçular “Üç hak İbrahimî din vardır. Bunların üçünün de bağlıları ehli necat ve ehl-i Cennet’tir” diyorlar. Ne korkunç tenakuz (çelişki)...
Diyalog yolunda harcanan gayretler, paralar, imkan ve fırsatlar davet yolunda harcanmalıdır.
Dünyanın en az 100 dilinde, insanları İslâm’a çağıran çok güzel, mükemmel kitapçıklar hazırlanmalı, bunlar yekûn olarak yüz milyonlarca basılıp dağıtılmalıdır.
Peygamberimiz “İnsanlara akılları (ve kültürleri) derecesinde konuşunuz” buyurmuşlardır.
İslâm, bir Katolik İtalyan’a başka türlü, bir İngiliz’e başka türlü, ateist bir Avrupalıya başka türlü üslupla anlatılmalıdır. Esaslar bir olacaktır ama üslup, metot başka olacaktır. Ta ki, herkes kendi aklı, kültürü, zihniyet ile İslâm’ı anlayabilsin.
İnsanlar İslâm’a iki türlü davet edilir:
Birincisi lisan iledir.
İkincisi hâl iledir. Bu ikinci davet birinciden önemlidir.
Bir gayr-i müslim, Müslümana bakacak ve onda İslâm’ın bütün güzelliklerini, üstünlüklerini, faziletlerini, meziyetlerini görecektir.
Bu üstünlüklerin belli başlıları nelerdir:
İyilik... Doğruluk... Güzellik... Ahlâk ve karakter yüksekliği... Hilm ve kerem sahibi olmak... Misafirperverlik... İkram... Diğer dinlerin mensuplarından daha vicdanlı olmak... Güler yüzlülük... Sabır... Adalet... İnsaf... Mürüvvet... Merhamet... Afv... Lisan afetlerinden uzak olmak... Kötülüğe mukabil (eğer muhatabı layıksa) iyilik yapmak... Cömertlik... Yardımseverlik...
Böyle olan Müslümanın konuşmasına lüzum yoktur. İslâm’ın hak oluşu, İslâm’ın nurları ondan etrafına yayılır.
Bilgi ve kültür bakımından derecesi ve birikimi daha fazla olsa bile gayr-i müslim böyle bir Müslümanın tesiri ve câzibesi altında kalır ve nasibi varsa hidayete erer, Müslüman olur.
Biz zamane Müslümanları genelde maalesef böyle olamıyoruz.
Bozuk bir İngilizce ile İslâm yüksektir, hak dindir demek mi, yoksa hiç konuşmadan İslâm’ın yüksekliğini sergilemek mi?
Cenab-ı Hak bizleri İslâm’ı doğru şekilde bilen, İslâm’ı hayatımıza doğru ve gerektiği gibi uygulayan, hâl ile İslâm’ı yaşayan ve yansıtan nurlu kullarından eylesin.
Cümlemizi Diyalog tuzağına düşmekten korusun.
Var ve Yok
İSLÂM’ı tahrif etmek isteyenler var.
Yalancılar kezzablar var.
Deccallar var.
Sahte peygamberler, sahte mehdiler var.
Allah’ın ayetlerini ucuza satanlar var.
İslâm’ı ve Müslümanları değiştirmek için kafirlerle işbirliği yapanlar var.
Sahte, naylon, türedi müctehid müsveddeleri var.
Ehliyetsiz müfessirler var.
Hem Müslüman geçinen, hem tesettür farzını inkâr edenler var.
Şeriata küfreden o biçim sözde Müslümanlar var.
Müslümanları Allah ve Kur’ân ile aldatmaya kalkışanlar var.
Evliya-i Rahman’a evliyauşşeytan diyen hayâsızlar var.
Namaz kılmayan dini bütünler var.
Hem Müslümanım diyen, hem Tağut taraftarı olanlar var.
Müslümanlar, Yahudiler, Hırıstiyanlar hep birden Cennet’e girecek diyenler var.
Tevhid ile Teslis birdir demeye getirenler var.
Hazret-i Muhammed’i inkar ve tekzib edenleri ehl-i necat ve ehl-i Cennet olarak görenler var.
İmamı Gazalî’ye, Abdülkadir Geylani’ye, Ahmed er-Rufaî’ye ve benzer din büyüklerine dil uzatanlar var.
Kendilerini baş sanan ayaklar var.
Velhasıl fitne ve fesat var, nifak ve şikak var, tefrika var, tezebzüb var.
Kafa karışıklığı var.
Piyasada otuz bin din kitabı var, hangisi doğru, hangisi yanlış bilen var mı?
Yangın var, kimin haberi var?
Cami var, yeterli cemaat yok.
Hoparlör çok, güzel okunan kaç ezan var?
Kitap var okuyan yok; okuyan var, anlayan yok; anlayan var, uygulayan yok.
Fecirlerde, seherlerde evlerinin ışıkları yanan kaç kişi var?
Din var, dindarlık yok.
Var var var.
Yok yok yok...