Sosyal Adalet
BÜTÜN dindar, sofu, samimî, gerçek, şuurlu, haysiyetli, vicdanlı, namazlı abdestli Müslümanlar ülkemizdeki sosyal adaletsizliğe veya sosyal zulme isyan etmeli, bütün yasal imkanlarla haksızlıkları protesto etmelidir.
Halkın büyük bir kısmı sıkıntı, sefalet, yoksulluk içinde yaşarken nüfusun yüzde üçünü oluşturan bir sınıf vur patlasın çal oynasın, lüks ve sefahat içinde yaşıyor.
Türkiye’nin millî geliri adaletsiz bir şekilde paylaşılıyor.
Sistem bir rant fabrikasına dönüşmüştür.
Derin devlet uyuşturucu ile besleniyor.
Ayda 400 liraya hattâ duyumlarıma göre daha az miktar paraya çalışanlar var. Bu 400 lirayı bulamayanlar, “Ah ayda 400 liralık bir iş bulabilsem” diye ağlıyor.
Medya kanaate, ahlâklı ve vicdanlı yaşayışa savaş açmış, olanca şeytanlığı ile lüksü, israfı, beyinsizliği teşvik ediyor.
İşçileri ile birlikte yemek yiyen kaç fabrikatörümüz var?
1950’li yıllarda merhum Mustafa Runyun hoca (Ezher mezunu, Konya eski mebusu) ile Eyüp’te Topbaş’ların tekstil fabrikasına gitmiştik. Yemek zamanıydı, Hacı Musa Topbaş ve Hacı Muammer Topbaş beyler bizi yemeğe davet ettiler. Fabrikanın yemekhanesinde işçilerle birlikte aynı yemekleri yedik. Patron dediğin böyle olmalı. Musa ve Muammer beylerin üzerlerinde beyaz işçi gömlekleri vardı...
İşçisi nohut, bulgur pilavı yiyecek, bizim 7 kere hacı, 12 kere umreci Müslüman patronumuz bonfile, zeytinyağlı baklalı enginar, kaymaklı revani yiyecek, yanında Vichy maden suyu içecek.. Olmaz böyle şey. Peygamberimiz ne buyurmuş: “Kölene, hizmetçine yediğinden yedireceksin, giydiğinden giydireceksin...”
750 metre kare tripleks saraylarına Brezilya graniti kaplı banyolar yaptıran, uzay füzesinin içine benzeyen mescidler kuran yeni yetme zenginlerimiz işçilerinin, çalışanlarının haklarını gözetiyorlar mı?
Bu memlekette her yıl oluşan rantlar devlet ve belediye bütçelerine girse ve halka hizmet olarak kullanılsa, bu kadar adaletsizlik, zulüm, eşitsizlik olmazdı.
Müslümanlar aklınızı başınıza toplayınız. İçinize çektiğiniz her nefesin, dışarıya verdiğiniz her nefesin hesabı sorulacaktır.
Bir halk lokantasına gittiniz. İki kişinin oturduğu bir masadasınız. Öncekiler kurufasulye ve pilav yiyorlar. Siz, vicdanlı, hassas (ince) bir Müslüman iseniz, onların karşısında yoğurtlu İskender kebabı yemezsiniz. Yemeye hakkınız var ama yine de yemezsiniz. Çünkü, onların belki gözü kalabilir, çünkü onlar kırılabilir. Müslüman, karşısındakilere “Yahu biz kuru fasulye yerken o nefis tereyağlı İskender kebabı yedi, mis gibi kokuyordu” derdirtmez.
Bendeniz komünist değilim, zenginliğe ve mülkiyete karşı çıkmam. Lakin adaletsizlikten de hiç hoşlanmam.
Bugünkü adaletsizliğin, eşitsizliğin, çarpıklığın tek çaresi İslâm’ın kanaat felsefesini benimsemektir.
Zenginlerimizin gönüllü kanaatli olması gerekir.
Kimsenin serveti ve sermayesi mutlak mülkiyeti değildir. Ona emanet olarak verilmiştir.
İşçisinden, çalışanlarından biraz daha iyi yaşayabilir ama kesinlikle azmaması, kudurmaması gerekir.
Üniversiteye giden oğlu Porsche otoya biniyor. Yazıklar olsun ona ve babasına. Vah ona, eyvah ona, efsus ona!..
Hiçbir Müslüman zengini 7 yıldızlı otelde görmek istemem. Beş yıldızlı otel nesine yetmiyor? Dört yıldızlıda kalırsa alkışlarım.
“İslâmî bir burjuva sınıfı türeteceğiz” diye memleketin, milletin, devletin canına okudular.
5 kere hacca, 8 kere umreye gitmiş. Mekke’de 7 yıldızlı otelde kalmış, serveti yüz milyonlarca dolar ama berhane gibi evinin salonunda orijinal bir Hilye levhası yok. Maganda, zonta, bedevî Müslüman!..
Sanata, kültüre, kitaba, hüsn-i hatta harcama yapmayan zengin zengin değil, acınacak bir fakirdir.
Komşusu aç gecelerken, kendisi tıka basa tok sabahlayan kimse bizden değildir buyurmuş Peygamber.
Sosyal adalet için çalışmayan, sosyal adaleti gerçekleştirmek için gerekeni yapmayan bir iktidar kötü bir iktidardır.
Bir Müslüman haram rant yemez. Yiyen münafıktır, alçaktır.
Zalimleri destekleyen, pohpohlayan, yalakalık yapan kimseler Müslüman müsveddesidir. Onlara iyi Müslüman diyene şaşarım.
Her Cuma namazında hatipler minberde Allah’ın bize adaleti emr ettiğini yüksek sesle bildiriyor.
Müslüman adaletten yana olur, adalet için çalışır, adaleti ister; zulmün her türlüsünden nefret eder.
Şeyhülislâm Mustafa Sabri’ye Hürmet
ŞEYHÜLİSLÂM Mustafa Sabri Efendi (1864-1954) ülkemizin yetiştirdiği (Tokat doğumludur) büyük bir din alimidir. Böyle din uluları siyasî tercihleri veya rejime muhalefetleri yüzünden mânen yargılanıp mahkum edilemez.
Bediüzzaman Said Nursî hazretleri de dinsizliğe ve dinsizlere muhalifti ve bu yüzden ömrünü bin bir türlü çile, muhakeme, sürgün ve hapis ile geçirmiştir.
Nakşi şeyhlerinden Abdülhakim Arvasî hazretleri (kuddise sırruh) Ankara’da sürgünde vefat etmiştir.
Meşayih-i kiramdan Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan (Allah sırrını takdis etsin) bu dine, Kur’ân’ımıza, imanımıza hizmet ettiği için çok acılar çekmiş, baskılar görmüş, tutuklanmış, işkencelere uğramıştır. Bursa’daki düzmece (Ergenekon işi...) mehdi hadisesinden sonra, Kütahya’da işkenceli sorgu esnasında acıdan bayıldıkça başına su döküp ayıltıyorlar ve eza ve cefaya devam ediyorlarmış.
İskilipli Âtıf Efendi hazretleri idam edilmiştir.
Aynı gün Hayrabolu müftüsü idam edilmiştir.
İstiklal mahkemelerinin zalimane ve karakuşî kararlarıyla nice şeyh, alim, fadıl kişi ipe çekilmiştir.
Hangi birini sayayım? Binlerce, on binlerce, yüz binlerce alime, şeyhe, sofu Müslümana, medrese talebesine, dervişana zulm edilmiştir.
Erzincan’da, İstiklal Mahkemesi kararıyla çarşaflı bir İslâm hanımı, şapkayı protesto ettiği için asılmıştır.
Müslümanlar hiçbir zaman meşru devlete âsi olmamışlardır. Onların isyanı ve muhalefeti devlete değil, bozuk, zalim ve gayr-i meşru düzene karşı idi.
Mustafa Sabri Efendi’nin Osmanlıca ve Arapça çok değerli eserleri vardır. Bugün ona küfredenler, ilim ve fazilet bakımından o zat-ı muhteremin ayağına su dökemezler.
Siyasî muhalefeti yüzünden bir alime veya şeyhe küfretmek, hakaretler savurmak, hatırasını karalamak hiçbir mürüvvetli kimseye, hele bir Müslümana yakışmaz.
Şair, edip, filozof Rıza Tevfik de muhalifti. Onun, “Sultan Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdat” başlıklı şiirini bilmeyen var mıdır? Muhalifti diye şairliğini ve edipliğini inkâr mı edeceğiz?
Nazım Hikmet hayranlarına soruyorum. Nazım kemalist rejime muhalif değil miydi? Mustafa Kemal iktidarını darbe ile yıkıp yerine Marksist-Bolşevik bir düzen kurmak için harekete geçmemiş miydi?.. Başarılı olsaydı M. Kemal’i astırtmayacak mıydı? Peki Nazım’ı göklere çıkartırken, Mustafa Sabri ve benzerlerini karalamaktan utanmıyor musunuz?
Bendeniz bir vatandaş olarak, bir Müslüman olarak M.Sabri Efendi’yi çok severim, ona (dinî hizmetleri dolayısıyla) hayır dua ederim.
Mustafa Sabri büyük bir Müslüman idi.
Büyük bir vatansever idi.
Büyük bir alim idi.
Feyyaz bir zekaya sahipti.
O bütün ömrü boyunca İslâm’a, imana, Kur’ân’a, Sünnet’e, Fıkha, Şeriat’a hizmet etmiştir.
Kabri pür-nur, makamı cennet olsun.
Bir kimseyi sevip sevmemek... Bu, bir hürriyet değil midir? Bırakın biz Müslümanlar da kendi büyüklerimizi sevelim, sayalım, hatıralarını koruyalım.