Hıncal Uluç'tan saçma sapan bir yorum..
Geçen hafta Reha çamuroğlu gibi entelektüel vasıflarıyla temayüz etmiş olan bir insanı bile “çileden çıkaracak” denli bir seviyesizlik yaşandı.. Biliyorsunuz; Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan kalktı, Muharrem ayında Alevilerin tertip ettiği bir organizasyona katıldı..
Tek başına bu katılım bile Alevilerin bazı haklı taleplerinin gündeme alınmasına katkı sağlıyor iken bazıları çıktı “Bu yemeğe katılanları 'düşkün' ilan edeceğiz..” dedi..
Hatta Cem vakfı Başkanı İzzettin Doğan çok güzel bir laf etti ve mealen dedi ki: “öyle bıyık bırakmakla dede olunmaz..”
çok doğru; yüzüne peçe örterek daha fazla Müslüman olunamayacağı gibi, bıyıkları üst dudağını tamamen kapatarak daha iyi bir Alevi de olunamaz..
Nasıl ki, bir zamanlar İslami kesime Şevki Yılmazlar, Hasan Mezarcılar, Cemalettin Kaplanlar daha fazla zarar vermişse, bilmemne federasyonu başkanı ya da üyesi sıfatıyla hareket eden bazı Alevi dernekleri de Alevilere bir o kadar zarar vermiştir. Evet Türkiye'de bu “tipolojiyle mütenasip” bazı münasebetsiz isimler de var ki onlar kendilerini “Cumhuriyet'in yılmaz bekçisi” olarak takdim edebiliyor.. örneğin; Hıncal Uluç Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınmasına bakınız hangi gerekçeyle karşı çıkıyor.. Diyor ki Uluç:
“Cebinizden bir para çıkarın, bakın bakalım üstünde ne yazıyor.. üstünde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yazıyor.. Niye Cumhuriyeti değil de Cumhuriyet yazıyor.. çünkü Merkez Bankası Cumhuriyetimizin simgelerinden biridir..”
Uluç'a sormak lazım: “Ziraat Bankası'nın resmi adında niye Cumhuriyet değil de Cumhuriyeti yazıyor? Ziraat Bankası Köşem Bakkaliyesi'nin bir şubesi midir?!”
“Küresel sermaye”nin ne olduğundan bihaber bir takım ulusalcıları hatırlayınız..
O ulusalcılar Erdemir'in yabancılar tarafından satın alınmasına karşı çıkarak anılan firmanın Oyak Bank tarafından satın alınmasını istiyorlardı.
Sonra ne oldu? Sonra şu oldu: Oyak Bank Erdemir'i alamadı ama bankanın tamamı Hollandalı bir firmaya satıldı!
Merkez Bankası'na geri dönersek: Merkez Bankası'nın Ankara'dan İsbtanbul'a taşınması gerekli midir değil midir o ayrı bir meseledir.. Ben, adamın kafasının tasını attıran itiraza itiraz ediyorum..
Neymiş; “Merkez Bankası'nın başkentten taşınması halinde bu iktidar başkent ibaresini de değiştirecekmiş, peşinden de Anayasa'nın değiştirilemez diğer maddelerini değiştirecekmiş..” Şimdi bunu yazan bir adam “fantastik öyküler” kaleme alan bir Yeşilçam senaristi değil; bunu yazan adam büyük bir gazetede köşe yazarlığı yapan bir adam..
Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınmasını şeriat devleti kurulmasının zemini olarak algılayan bu zekası kıt, zekası kıt değilse vicdanı hırt yazarlara bir kelam daha edelim:
Basın kuruluşlarının “başkenti” yıllarca Babıali değil miydi? Güneşli'ye ve Halkalı'ya niye taşındınız?
Ya da Atatürk, Cumhuriyet gazetesini “başkent Babıali”den alınıp “finans merkezi” Şişli'ye taşınsın diye mi Yunus Nadi'ye kurdurdu?!
Ya da “nasyonal sosyalist” bir rejim kurmak için mi Cağaloğlu'dan taşındınız?!
Diyeceksiniz ki: “Babıali bize yetmedi..”
Doğru; Babıali size yetmedi, yetmediği için zaten habire banka alıp durdunuz!
YENİ BöLüM: 2
Dün canım çok sıkıldı; çünkü: Bakırköy'de bir çay bahçesinde kırmızı beyaz desenli tabaktaki ince belli cam bardakta demli bir çay içmek istedim. Yokmuş.. “Sallama” verdiler.. Eşim “takma..” dedi.. üstelik yanımdaki masada 3-4 yaşındaki bir çocuk annesine ağzını yayarak “Anne ben Danone istiyorum..” diyerek “mızmızlanıp” durdu.. “Kibar Feyzo” isimli filmi televizyonda tekrar izlemek istedim ama filmdeki bazı replikler makaslanmıştı, tadı da yoktu tuzu da..
Dün çok mutlu oldum; çünkü: Bir yavru sokak kedisine “yüklü miktarda” kaşar peyniri verdim, bir saat sonra beni tanıdı ve bu kez bir tutam ip verdim, oynadı da oynadı.. Haber 7 kanalının şahane programı Meksika Sınırı'ndaki Tarık Tufan'ın “Kraliçenin Pireleri” isimli kitabını okudum.. Engin Ardıç, Ertuğrul özkök'ün “sidi”sini tanıtırken “Disk, düğmeye basar basmaz, büyük bir hızla, Ertuğrul gibi dönmeye koyuluyor..” şeklindeki cümlesine çok güldüm.