Helikopter mi daha büyük, ambulans mı?
Mesleğe başladığım ilk yıllar... Merhum Kemal Çukurkavaklı’nın Yenigün gazetesindeyim... Merhum Cemalettin Ünlü, gazetenin Yazı İşleri Müdürü, ben de onun yardımcısıyım... Her zamanki gibi, “1. sayfa”ya girecek haberleri değerlendiriyor, “başlık”ları tartışıyoruz... Gelen haberleri tek sütun, çift sütun veya 3-4 sütuna verdikten sonra, sıra “manşet”e geldi... Olacak ya, o gün“manşetlik haber” yok... Bekliyoruz... Derken, “SSK’lılar ve SSK emeklileri” ile ilgili bir haber geldi.. Pek “manşetlik bir haber” gibi görünmüyordu... İşte o an, rahmetli Cemalettin Ünlü, hiç unutamadığım bir “ders” verdi... “Şunu unutma” dedi; “Bir haber ne kadar çok kişiyi ilgilendiriyorsa, o kadar büyük bir haberdir!.. Bu haber, milyonlarca SSK’lıyı ilgilendirdiğine göre büyük bir haberdir ve manşetliktir!”
Öyle yaptık... O haber, gerçekten de büyük ilgi gördü... Çok sayıda okuyucu arayıp, teşekkür etti.
TELEVOLE ÇIKTI, GAZETECİLİK BOZULDU
Aradan yıllar geçti... Bugün, hâlâ “hangi haber büyük, hangisi küçüktür” tartışması yapıyoruz...
Oysa, “mesleğin ustaları” koymuş ölçüyü:
“Bir haber ne kadar çok kişiyi ilgilendiriyorsa, o kadar büyüktür!”
Peki, böyle olmasına rağmen, hâlâ neyi ve niye tartışıyoruz?..
Tartışıyoruz, çünkü “ölçü”ler değişti... Şimdi gazeteler, “çok kişiyi ilgilendiren” haberleri değil, “topu topu 200 kişiden ibaret Televole dünyasının ünlüleri”ni manşetlere ve hatta sürmanşetlere taşıyorlar!..
Meselâ; John Travolta adlı aktörün, “hamamda terlemek” amacıyla İstanbul’a gelmesini veya televizyoncu Burcu Esmersoy’un, kendisini “Angelina” sanmasını sürmanşetten vermek gibi!..
Söyleyin Allah aşkına;
Kim ne yapsın John Travolta’nın hamamda terlemesini, ya da Burcu Esmersoy’un kendini “Angelina” sanmasını?..
Hele de şu “ekonomik kriz” günlerinde millet “evine götüreceği ekmeği” mi düşünsün, yoksa “ünlülerin özel yaşantısı”nı mı?..
İşin doğrusu; bu meslekte anlayışlar “haber”den “magazin”e kayınca, “kitle”ler değil, “kişi”ler öne çıkmaya başladı...
Köroğlu’nun, “Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu” demesi gibi; “televole” icat oldu, “gazetecilik” bozuldu!..
Şimdi artık;
“Doğan usûlü gazetecilik” hakim oldu mesleğe...
Evet, “çıkara dayalı gazetecilik!”
RTÜK YASASI İÇİN DOLAYLI TEHDİT
Bunun nasıl yapıldığını, dünkü Vakit’te BBP’nin YİK Üyesi Dr. Selçuk Özdağ açıklıyordu...
Bugünkü Vakit’te de; olayın nasıl cereyan ettiğini, bizzat Muhsin Yazıcıoğlu anlatıyor:
“Aydın Doğan’la İzmir’de görüştük... ‘Bize destek olmuyorsunuz, yardımcı olmuyorsunuz’ dedi. Ben de kendisine, ‘Bütün güç sizde, sekiz vekille ben ne destek olacağım’ karşılığını verdim. ‘Sizin sekiz vekiliniz var ama özgül ağırlığınız bundan çok daha fazla, oyunuzdan çok misyonunuz önemlidir’ dedi.
Ve ‘RTÜK Yasası’nın değiştirilmesi için’ açık destek istedi. Bunun üzerine, ‘Demokratik ülkelerin hiçbirinde bir medya patronunun sahipliği yüzde 20’yi aşamaz. Aksi takdirde, tekelleşme olur, kartelleşme olur, hem ticaret, hem siyaset, hem medya etkilenir. Bu güç de, baskı ve şantaj aracı olarak kullanılır. Talebinizi doğru bulmuyorum’ karşılığını verdim. Kendisi, azami yüzde 20’lik patron payı sınırlamasına karşı çıkıyordu. Bunun üzerine kullandığı cümle: ‘Keşke bunu yapmış olsan, bana destek versen önün açılır!.’
Bana, ‘Sizin medyaya destek vermiş olmanız dolayısıyla medya da sizin önünüzü açar’ mesajını verdi. Benim böyle bir teklifi kabul etmem mümkün değildi!..”
Peki, Sayın Yazıcıoğlu’nun teklifi reddetmesi üzerine Aydın Doğan ne yapmış?.. İşte Yazıcıoğlu’nun cevabı:
“Bu görüşmeden sonra Doğan’ın Radikal gazetesinin yalan haberleri ile karşı karşıya kaldım. Kendilerini tazminata mahkum ettirdim.”
Hemen her görüşmesini “yazılı kayıt altına” alan Aydın Doğan, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ile görüşmesini de herhalde kayıt altına almıştır... Yazıcıoğlu’ndan sonra Aydın Doğan da konuşmalı ki; “RTÜK Yasası’nın değişmesi konusunda Yazıcıoğlu’ndan bir talepte bulundu mu, bulunmadı mı” öğrenelim!..
Tabiî, “Yazıcıoğlu’nun reddetmesi” üzerine, onun hakkında “karalama kampanyası” başlatılıp başlatılmadığını da öğrenelim!..
Öğrenelim ki, “Doğan usûlü gazetecilik”in nasıl yapıldığını biz de bilelim!..
Bilelim ve karar verelim;
“Menfaat” var mıdır, “tehdit” var mıdır, “şantaj” var mıdır?..
Evet, karar verelim;
Gazeteler “haber vermek” için mi kullanılmaktadır, yoksa “Aydın Doğan’ın çıkarlarını savunmak” ve “tetikçilik” yapmak için mi?!?..
Dilerim, cevabı almak için fazla beklemeyiz...
Ve inşallah “cevap” alırız!..
“Mahkeme celbi” değil!..
Çünkü Aydın Bey, son zamanlarda “burnundan kıl aldırmaz” oldu... En ufak eleştiride, hemen “mahkeme”lere koşup, “trilyonluk dâvâ”lar açmaya başladı!..
Dedim ya;
İnşallah yine “mahkeme”ye koşmaz da, Yazıcıoğlu’nun iddialarına “adam gibi cevap” verir!..
Evet, cevap verir;
“RTÜK Yasası” için Yazıcıoğlu’ndan talepte bulundu mu?.. Yazıcıoğlu, bu talebi “etik bulmadığını” söyleyince; “Eğer destek verirsen önün açılır” dedi mi?..
Daha sonra da, gazetesi Radikal’i “tetikçi” olarak kullanarak “karalama kampanyası” yürüttü mü?..
Bütün bunların cevabını Aydın Bey’den beklerken, bir “anekdot” aktarayım...
Aydın Bey, gerçekten de;
“Özelleştirme İhaleleri”ne girebilmek için değişmesini arzu ettiği RTÜK Yasası’nı Refahyol döneminde değiştirtemedi.
Bu yasa Anasol-M’nin iktidar olduğu esnada, yani 7 Haziran 2001’de Meclis’ten geçti ve Aydın Bey, bugün sahip olduğu POAŞ’ı, Hilton’u ve Star TV’yi satın aldı!..
O yasa çıkmasaydı, Aydın Bey, bunların hiçbirine sahip olamayacaktı, iyi mi?!?..
AMBULANSLA EV GEZMESİ!!!
“Doğan usûlü gazetecilik” deyince aklıma geliverdi... Tabiî, burada “gazetecilik” yapan Aydın Doğan değil, “adamları!”
Ama, gelin görün ki;
“Adamları”nın yaptığı gazeteciliğin faturası Aydın Bey’e kesiliyor... Meselâ; adamları yüzünden Aydın Bey’e “pornocu” suçlamasının yapılması, mahkemece tescil edilen bu sıfatın Aydın Bey’e yapışması!..
Öyle sanıyorum ki;
Bundan böyle, Aydın Bey için şöyle diyeceklerdir:
“Zayıfı ezer, güçlü ile kol kola gezer!”
“Bu da nereden çıktı?” diyecek olursanız, ben de derim ki; “Manşet”ten çıktı!..
Efendim, Aydın Bey’in en büyük gazetesi Hürriyet’in dünkü manşetinde şöyle bir başlık vardı:
“Ambulansla ev gezmesi”
Acaba nerede, ne olmuş, “ev gezmesi”ne kim gitmiş, diye merak ettiğimde şu ayrıntıyla karşılaştım:
“Durusu Beldesi Sağlık Ocağı’nın 8 personeli, belediyeye ait hasta nakil aracıyla yaptıkları ‘ev ziyareti’ sonrası polise yakalandılar.
Tayini çıkan eski doktorlarının evinde 5 saat geçiren sağlık görevlileri, tepe lambalarını açıp siren çalarak çıktıkları dönüş yolunda durduruldu.
Hademesinden hemşiresine ‘hasta olmayan’ 8 personel taşıyan araçta tek evrak bulamayan polis; hem sürücü, hem belediyeye ceza kesti.”
Ne yalan söyleyeyim;
“Ambulansla ev gezmesi” haberini okuyunca şaşırdım... Hem de “iki sebeple” şaşırdım.
O şaşkınlıkla da, kendi kendime sordum;
“Askerî helikopterle piknik” mi daha önemlidir, yoksa “ambulansla ev gezmesi” mi?..
Hemen hepiniz bilirsiniz ki;
“Ambulans”lar, bu tür kötü amaçlar için daha önce de kullanılmıştır!.. Bazı işadamlarının, trafikte rahat yol alabilmek için “ambulans kiraladıkları”nı duymuşsunuzdur... Biliyorsunuz, “ambulansta fuhuş” bile yapıldı bu ülkede!..
Dolayısıyla; “ambulansla ev gezmesi” olayı, bana hiç de yeni ve orijinal gelmedi!..
VAKİT Mİ BÜYÜK, HÜRRİYET Mİ?
Bakın, adı geçen Durusu Belediyesi “önce CHP’li, sonra DSP’li” olmasına rağmen söylüyorum bunu!..
Evet, bu rezalet bir “haber”dir!.. Hem de “iyi bir haber”dir ama “askerî helikopterle piknik” haberinin yanında esamesi bile okunmaz!..
Hürriyet, kendisini “büyük gazete” diye kakalıyor ama; son zamanlarda “büyük haber”leri veren, hep Vakit oldu!..
Meselâ; “askerî helikopterle piknik” haberi!..
Sorarım size;
“Helikopter” mi büyük, “minibüs” mü?..
Neymiş;
Belediye çalışanları “ambulansla ev gezmesi”ne gitmişler ve bu haber, “Hürriyet’e manşet” oluyor!..
Ama, aynı Hürriyet;
“Askerî helikopterle piknik” yapan generali hiç yazmıyor!..
Yazamıyor!..
Tabii, yazmak için yürek gerek!..
“Belde belediyesi”ni kim olsa yazar, yüreğin yetiyorsa “general ve ailesi”ni yaz!..
Ama, hayır!.. Onlar güçlü!!!.. Orası cısss!..
Hürriyet, her zamanki gibi “güçlü”lerle değil, “gariban”larla uğraşır!..
Hemen söyleyeyim; “ambulansla ev gezmesi” olayını Vakit de verdi... Ama, nasıl verdi;
“CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP MYK üyesi Ali Kılıç’ın, Almanya’da uyuşturucu kaçakçısı iki PKK’lı ile genelev gibi kullanılan Sauna-Bar çıkışında polis kontrolüne takıldığı gibi, CHP’li Durusu Belediyesi’ne ait ambulansla Kadıköy’de arkadaş ziyaretine giden 8 kişilik personel, polis çevirmesine yakalandı.”
Evet, “ambulans” haberini biz de verdik...
Ama, işte böyle verdik!..
Ya Hürriyet?!?..
Onlar, CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu, Ali Kılıç ve 2 PKK’lının “genelev fonksiyonu gören sauna bar”dan çıkışta polise yakalandıklarını yazmadı ki, “askerî helikopterle piknik” olayını yazabilsin!..
HANGİ HABER DAHA BÜYÜK?
Oysa, biliyorsunuz;
“Aktütün Karakolu’nu taşımak için ödenek yoktu” diyen bir komutan, evet Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız, ailesiyle birlikte “askerî helikopter”e atlamış ve Artvin’e “piknik” yapmaya gitmişlerdi!..
Bu olayı Vakit dışında yazan hiçbir gazete olmadı, iyi mi?..
Hürriyet, şimdi kalkmış, “ambulansla ev gezmesi”ni manşete çekiyor!..
Hele söyleyin bana;
“Ambulans” mı büyüktür, “helikopter” mi?..
Elbette helikopter büyüktür!..
O halde, soruyu şöyle soralım:
“Vakit” mi büyüktür, “Hürriyet” mi?..
Herhalde söylemeye gerek yok;
“Büyük gazete”ler, “büyük haber”ler yaparlar!..
“Askerî helikopterle piknik” gibi!..
“Küçük gazete”ler de, “küçücük belde”lerdeki “ambulans”lara takarlar kafayı!..
Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin;
“Hangi haber daha büyük”tür?..
Hangisi daha çok insanı ilgilendirir?..
“Vakit’in büyüklüğü”nü kabul edin artık!..
Hani, hemen geleceklerdi?
“Ergenekon gözaltıları” devam ederken, “hümanist” abiler ne diyordu?.. “Bu adamları niye sabaha karşı gözaltına alıyorsunuz?” diyorlardı;
“Çağırın da, gelip ifade versinler!”
Değil mi ama, çağırın da gelsinler!!!..
Ne yalan söyleyeyim,
O zaman iyi ki “gözaltı”lar ve “tutuklama”lar olmuş!..
Yoksa, “örgüt var, ama sanık yok” olurdu, iyi mi?..
Eğer, “Çağırsaydınız gelirlerdi” diyenlere kulak verilmiş olsaydı; elde nice Turhan Çömez, nice Levent Ersöz olurdu!.. Daha doğrusu hiçbirisi olmazdı.Çünkü, hepsi de yurt dışına tüymüş olurdu!.. Sonra, bekle ki gelsinler!..
Hem, söyleyin Allah aşkına;
Cem Uzan’ın “en kısa zamanda gelecekler” dediği kardeşi ve babası geldi mi ki, “Ergenekoncu’lar” gelsinler!..
Merak ediyorum, bu adamlar yurt dışında ne yiyor, ne içiyor?.. Ya da nereden, kimden, nasıl besleniyorlar?..
Sadece bu bile, Ergenekon’un nasıl esaslı bir örgüt olduğunu ve “organize” çalıştığını görmeye herhalde yeterlidir!..
Bazılarının “İlhan Abi”(!)si bunu kabul etmese de!..