Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Tekke kültürü ve tarih

Tekke kültürü ve tarih

Selçuklu-Osmanlı ortak kültürü ile dinî idrakin ürettiği tekkelerle zaviyeler 30 Kasım 1925’te kapatılmıştı...
Aradan 83 sene geçmiş. “Al takke ver külah” yaklaşımından fırsat bulup, hâlâ doğru dürüst ve soğukkanlılıkla tartışamamışız.
Hep böyle olur bizde: Kendi özgür alanı içinde karşılaştırmalı olarak irdelenmesi ve incelenmesi gereken tarih, tümü ile bir “taraflar” ve “taraftarlar” saflaşmasında kavgaya dönüşür...
Güncel siyasi endişelerden hareket eden “taraftar”lar, bir futbol maçı heyecanı içinde tarih üstünde kavgaya oturur. Kendilerini kavgalarla tatmin ederler. Bu kavganın tek mağduru ise yine tarihtir!
Zaten yıllardır, “resmî tarih”, “gayr-i resmî tarih” (resmi olmayanı) çelişkisi içinde debelenip duruyoruz...
Aslına bakarsanız tarih, din ve eğitim sisteminden sonra, siyasi mülâhazaların girmemesi gereken üç alandan biridir. Ama en çok bu üç alana siyaset girmiş, görüş bildirmiş, hükümler vermiş, “taraftarlar”ını oluşturmuştur.
Sadece totaliter rejimlerde rastlanabilen bu anlayış, maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin yakasını hiç bırakmamıştır.
Tabii “ifrat”, “tefrit”i doğurmuştur.
Her ifrat kendi alternatifini üretmiştir.
Küçük bir örnek...
“Resmi tarih”in (ki ders kitaplarında somutlaşır) “Kızıl Sultan” dediği Sultan II. Abdülhamid, alternatifinde “Ulu Hakan” olarak selamlanmış, resmi tarihin “vatan haini” ilan ettiği Sultan Vahideddin, “büyük vatansever” olmuş. Etraflarında saflaşmalar meydana gelmiş. İki tarafın bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmuş fanatikleri, tarihi kişilerle olayları öyle bir kirletmişler ki, salt tarih ilmi açısından konuya yaklaşmak isteyen dürüst tarihçi ister istemez kendini bu kabil netameli konulardan uzak tutmuş. Dolayısıyla “gerçek Abdülhamid”le “gerçek Vahideddin”, tarihimizin diğer bazı “gerçek”leri gibi, kaynayıp gitmişler.

Cumhuriyetin onuncu yılında devlet tarafından yayınlanan “Nasıldı Nasıl Oldu?” isimli kitapta Sultan II. Abdülhamid’den şöyle bahsediliyor:
“Uyanık gençliği boğan, zindanlarda çürüten Yıldız Baykuşu Kızıl Sultan Abdülhamit.”
Sultan Vahideddin'in fotoğrafının altındaki yazı ise şöyle:
“Tahtını kurtarmak için memleketini satan Sevr simsarı vatan haini Vahdettin.”

Tarihe siyaset karıştırmanın, tarihi, güncel ideolojik çatışmaların kaynağına dönüştürmenin tarihimize verdiği zarar, ancak çağdaş ve özgür tarih mantığı ile yeniden yazılacak tarih kitapları sayesinde telafi edilebilir.
O da edilebilirse tabii...
Ve bu mahzurlarla malul hale gelmiş milletler bir türlü dirilemiyorlar.
Faşist ve komünist ülkelerin ideolojik saplantı içinde bulundukları dönemdeki halleri ile şimdiki halleri bu söylediklerimin delilleri olarak ortadadırlar.

Tekkeler ve zaviyeler, orta zaman sonlarına kadar, Osmanlı insanının ilim, zikir, fikir, şükür, huzur ve moral merkezleriydi...
Yüz yıllar boyu, toplumun hayat kaynağı oldular...
Nice ham yürek kemalini tekke ve zaviyelerde bulup olgunlaştı.
Sonra kendi içine büzüldü, kendi içinde çözüldü, kendini çağın ihtiyaçlarına göre yeniden oluşturamayan tüm müesseseler gibi eskiyip hantallaştı ve çöküş sürecine girdi.
Ne hikmetse bize tekke ve zaviyelerin bu dönemi tanıtılıyor. Toplumun gözbebeği oldukları dönemler ise resmi tarihte hemen hemen hiç ele alınmıyor.
Resmi tarihe göre tekke ve zaviyeler “uyuşuk insan” yetiştiriyormuş...
“Tarikat yuvaları” imiş...
“Skolastik zihniyet merkezleri” imiş.
Diyelim ki bu yaklaşım doğru. O zaman, Selçuklu ve Osmanlı Devleti gibi iki “süper devlet” kurup zirveye taşıyan “insanlar” nerede yetişti?
Son derece dinamik bu insanlar, “Skolastik zihniyetin merkezi tekkeler”de nasıl yetiştiler?
Belge ve bulguların ışığında şunu rahatça söyleyebilecek durumdayız ki, Selçuklu ve Osmanlı Devleti’ni kısa süre içinde inşa edip zirveye taşıyan hamlenin kaynağı tekke ve zaviyelerdir. Osman Gazi’nin ruhu ve şuuru, Şeyh Edebali tekkesindeki sohbetlerde kıvamını bulmasaydı, Osmanlı Devleti tarih sahnesine çıkamayabilirdi.
Bu tarihsel gerçeği hangi ideolojik kılıfta saklayacağız?
Dürüstçe şunu itiraf etmeliyiz ki, tekke ve zaviyeler konusunda edindiğimiz temel bilgi, bu kurumları kapatan siyasi tercihin, kendini haklı gösterme çabasıyla ürettiği delillerden ibarettir.
İşin gerçeğine yarın bakarız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi