Baba sevgisi...

Baba sevgisi...

Bugünkü yazımda duygu dolu bir anekdotu paylaşacağım sizlerle..
1970’li yılların başları..
Kahramanımız Kemal, Anadolu’nun şirin bir ilçesinde oturuyordu.. Ortaokulda okuyordu.. Kısa bir süre önce annesini kaybetmişti.. Babası ve iki küçük kardeşiyle birlikte yaşam savaşı veriyordu.. Babası Ali Bey ise tütün deposundan emekliydi..
Başarılı bir öğrenciydi Kemal.. Aynı zamanda da genç yaşına rağmen ilçedeki futbol takımında da oynuyordu.. Yaşıtlarından uzun boyluydu fakat narin bir görüntüsü vardı.. Takımda olmasına takımdaydı, ancak hocası ona maçlarda doksan dakika görev vermiyordu..
Bu yüzden çoğu zaman yedek kulübesinde oturuyordu.. Babası Ali Bey, takımın hiçbir maçını kaçırmayıp oğlunu devamlı motive ediyordu...
Derken, ortaokul bitti.. Kemal liseye başladığında da yine sınıfın en sıska öğrencisiydi.. Fakat babası onu yine futbol oynamaya teşvik etti.. Ederken de derslerinden ve okulundan uzak kalmamasını da sıkıca tembihliyordu.. Genç delikanlı futbolu çok seviyordu, futbolu ve okulu aynı paralellikte götürebileceğine inanıyordu.. Yine de bir müddet düşündü, ardından da okulla futbolu beraberce becerebileceğine karar verdi.. Çıktığı her idmanda elinden geleni yapıyor, takımın as elemanı olmaya gayret ediyordu.. Gelin görün ki bu defa da yedek kulübesinde oturmaktan kurtulamadı..
Babası tribünde her zamanki yerini alıp oğlunu desteklemek için tezahürat bile yapıyordu.. Ama heyhat!.. Kemal’in kolay kolay forma bulacağı yoktu..
Bu böyle bir müddet daha devam etti.. Kemal liseyi bitirdi.. Bu süreçte takımdaki yerini yine alamadı.. Bir başka ifadeyle takımından kopmadı, maç kadrolarına sürekli alındı, ancak bir türlü direkt oynayan bir futbolcu olamadı..
Genç Kemal üniversiteye başladığında bir başka şehre gitmek zorunda kalmıştı.. Futbol onun için önemini yavaş yavaş kaybetmeye yüz tutmuştu, ama yine de elinden geleni yapacaktı.. Yapmalıydı da!.. Zira bu spora az emek vermemişti.. Hocalarından da az şeyler öğrenmemişti..
Arkadaşları ve dostları onun futbolda pek fazla bir yere gelemeyeceğinden emin olsalar da, o başarıyı yakalayacağına inanıyordu.. Bu defa şehrin ikinci ligde mücadele veren önemli bir takımıyla anlaştı.. Yeni antrenörü, Kemal’i önceki takımından tanıyordu ve bir ara eskiden oynadığı takımda da menajer olarak bulunmuştu.. Hoca, idmanda takımı toplayarak Kemal’i arkadaşlarıyla tanıştırdı.. Genç futbolcuyu eskiden beri tanıdığını, her idmanda yüreğini ortaya koyduğunu ve takımın diğer elemanlarını da şevke getirdiğini itiraf etti..
Hocasının sözleri Kemal’i o kadar heyecanlandırdı ki, idman sonrası soluğu en yakın telefon kulübesinde aldı ve babasına müjdeyi verdi.. Onun bu durumuna sevinen Ali Bey, memnuniyetinden adeta uçtu.. Dua üstüne dua etti oğluna!..
Enteresandır, üniversitede dört yıl boyunca hiçbir idmanı kaçırmayan Kemal, çoğu defa maç kadrosunda bulunmasına rağmen ne yazık ki yeni takımında da hiçbir maçta oynayamadı..
Futbol sezonunun sonlarına doğru mühim bir kupa maçı antrenmanı esnasında antrenörü Kemal’i yanına çağırdı.. Elinde bir telgraf vardı.. Kemal telgrafı okudu ve güçlükle yutkunarak hocasına şunları söyledi:
“Hocam, babam bu sabah vefat etmiş, izninizle idmanı
bırakıyorum!..”
Hocası da gözleri dolu dolu olarak Kemal’in şefkatle boynuna sarıldı ve “Başın sağolsun evlat, babana Allah’tan rahmet diliyorum” dedi.. Ve ekledi; “Git, bu hafta dinlen, Cumartesi günkü kupa maçına da gelme!..”
Cumartesi geldi çattı.. Takımın durumu hiç de iyi değildi.. Sakat futbolcuların çokluğu takımı oldukça zor durumda bırakmıştı.. Maçın başlamasından kısa bir süre önce bir kişi sessizce soyunma odasına girdi, formasını ve futbol ayakkabısını giyip sahanın kenarına çıktı..
Bu kişi, babası daha birkaç gün önce ölen Kemal’den başkası değildi..
Hoca ve oyuncular arkadaşlarını bu kadar kısa sürede tekrar aralarında görmekten memnundular, ancak o derece de şaşkındılar..
Hocasının yanına giden Kemal, mahcup ama kendinden emin bir şekilde; “Lütfen hocam, izin verin oynayayım, çünkü bugün oynamak zorundayım!..” dedi.. Hocası onu duymamış gibi davrandı.. Böylesine zor bir maçta takımın vasat bir oyuncusunu sahaya sürmeye imkan olmadığını düşünüyordu.. Ancak Kemal o kadar ısrarlıydı ki, sonunda hocanın fikri değişti..
Ve “Peki Kemal, oynayabilirsin!..” dedi hocası..
Maçın başlamasının üzerinden çok geçmemişti ki, hem
hoca, hem de oyuncu arkadaşları, gördüklerine inanamadılar.. Daha önce yedek kulübesine mahkum olan bu çocuğun her hareketi harika, attığı her pas isabetliydi.. Karşı takımın oyuncuları onu durduramıyordu.. Koşuyor, pas veriyor, pres yapıyor, sahada basmadık yer bırakmıyordu.. Ancak fevkalade oynamasına rağmen, takım, yediği 2 şok golle ilk yarıyı 2-0 yenik kapadı..
İkinci yarı işler tamamen değişti.. Takım, Kemal’in liderliğinde öyle bir ikinci yarı çıkarttı ki, önce bu futbolcunun 2 golüyle eşitliği sağladı ardından da yine onun kullandığı bir serbest vuruş sonucunda galibiyeti yakaladı..
Maç bitmişti.. Takımın taraftarları sevinç çığlıkları atıyor, Kemal’i omuzlarında taşıyorlardı..
Seyirciler stadyumu terk ettikten, oyuncular da duşlarını alıp soyunma odasını boşalttıktan sonra, takımın hocası Kemal’in bir köşede sessizce oturduğunu fark etti.. Yanına gidip “Evlat, yaptıklarına inanamıyorum!.. Bugün harikaydın.. Ne oldu sana böyle?.. Bunu nasıl becerdin, anlat bana” dedi..
Kemal, gözleri dolu dolu olarak hocasına şu sözlerle cevap verdi:
“Hocam, babamın öldüğünü biliyorsunuz!.
Peki, onun gözlerinin görmediğini de biliyor muydunuz?..”
Sözlerine devam etti:
“Rahmetli babacığım beni yalnız bırakmamak için pek çok maçlara geldi.. Görmediği halde beni desteklemek istiyordu.. Ve ilk defa beni bugün görebildi.. Ben de oynayabildiğimi, bu işi becerebileceğimi ona göstermek istedim!..”
Kemal bu sözleri söylerken, kendisi de hocası da ağlıyordu...
Evet değerli okuyucularım..
Yorumu sizlere bırakıyorum..
İster “azmin zaferi” deyin, ister başlıkta belirttiğim gibi “baba sevgisi” deyin..
Takdir sizin..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi