M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Müslümanlar Lüzumsuz, Zararlı, Fitneye Yol Açıcı Tartışmalara ve Çekişme

Müslümanlar Lüzumsuz, Zararlı, Fitneye Yol Açıcı Tartışmalara ve Çekişme

BİR mezhebe bağlanmak ile mezhepsizlik bir olur mu?.. Kur’ân ve Sünnetten çıkartılmış mübarek ve kurtarıcı hüküm ve bilgileri ihtiva eden (içeren) fıkha tâbi olmanın propagandasını yapmakla; mezhebe lüzum yoktur, herkes kendi kafasından Kitab’tan hüküm çıkartsın, mezhepler putlaştırılmıştır gibisinden yıkıcı propagandalar yapmak bir olur mu?..

Ne günlere kaldık!.. Müslümanların kafaları karmakarışık edildi... Ne lüzumsuz tartışmalarla birbirimizi yiyip bitiriyoruz...

Doğru ve isabetli olan, her Müslümanın hak mezheplerden birine bağlanıp onun fıkhını tatbik etmesi değil midir?

Tartışmayı, çekişmeyi, kör dövüşünü bırakacağız ve el birliği ile var gücümüzle Kur’ân, Sünnet, İman, İslâm, Şeriat gerçekleri için çalışacağız... Maalesef bunu yapamıyoruz.

Şeytan bizi çekiştiriyor. Cinnî ve insî şeyâtîn...

Nefs-i emmârelerimiz çekişmekten, tartışmaktan, bölük pörçük olmaktan ne kadar çok hoşlanıyor.

Ah bu yıkıcı tartışmaları, bu şeytanî çekişmeleri bir bırakabilsek...

Yakın zamanlara kadar mezhepsizlik fitnesi yoktu... Selefîlik yoktu... Böylesine çekişme ve tepişme yoktu.

Özet de olsa, yeterli usûl-i fıkıh, usûl-i tefsir, usûl-i hadîs kültürüne sahip olan hiçbir Müslüman hak mezhepleri ve fıkhı inkâr etmez.

Bendeniz “Her Müslümanın mezhebi olması lazımdır... Müslümana mezhep gereklidir...” diyorum ve buna bazıları ne cevap veriyor: “Sen mezhebi Kur’an’dan üstün tutuyorsun!..” Ya Rabbi bu ne kadar mantıksız ve insafsız bir suçlamadır.

Türkiye Müslümanları mezhepsizliği reddetseler ve hak mezheplerden birinin fıkhıyla amel etseler fitnelerin, fesatların, nifak ve şikakların yüzde 95’i ortadan kalkar.

Din konusunda lüzumsuz, zararlı, bölücü ve parçalayıcı tartışmalar yapan, efradı ve grupları birbiriyle çekişen bir İslâm toplumu zayıf düşer ve çöker. Şeytanî tartışma ve çekişmelerin sonu helâk olmaktır.

Bendeniz her mü’minin arkasında namaz kılarım, kestiğini yerim... Lakin bazı şartlar vardır.

* Kur’ân, Yahudi ve Hıristiyanları İslâm’a çağırmıyor diyen bir imama nasıl uyarım?

* Ehl-i Kitab ehl-i necattır ve ehl-i Cennet’tir diyen bir imama nasıl uyayım?

* İslâm’da kadınların başlarını örtmesi diye bir şey yoktur. Bu, bize Yahudilikten gelmedir diyen bir imama nasıl uyayım?

* Muhkem, kesin, tartışılmaz ayetlerdeki ve mütevatir hadîslerdeki hükümleri inkar eden, bunlar tarihseldir, bu zamanda geçerli değildir diyen bir imamın arkasında nasıl cemaat olabilirim?..

Sevgili Müslüman kardeşlerim, bendenizde cemaat, hizip, fırka asabiyeti ve fanatizmi yoktur.Salih veya fasık bir imamın arkasında namaz kılarım. Ancak onun fıskı, fücuru, bid’ati; imanını giderecek ve kendisini maazallah küfre götürecek cinsten olmasın...

Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizi tekzip edenler (yalanlayanlar) için, O’nu inkâr edenler için, O’na-hâşâ- hakaret edenler için, “Onlar da ehl-i necat ve ehl-i Cennet’tir” diyenler, acaba bu inançlarıyla küfre düşmüş olmazlar mı?

Bu kardeşlerimizi uyarmak gerekmez mi?

Fitne büyük, yangın korkunç ama uyarı ve söndürme işi yeterli değil.

Ey ehl-i sünnet uleması, niçin susuyorsunuz?

İmana, İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnet’e uymayan aykırı ve bozuk inançları, fikirleri, görüşleri çıkartanların bazısı bunu kasıtlı olarak müteammiden yapmış olsa bile bunlara kapılanların çoğu cahilliğinden dolayı bu zararlı düşünce, görüş ve inançları benimsemektedir. Bu cahilleri kurtarmak ulemanın vazifesi değil midir?

Efendimiz “En şiddetli azaba çarpılacaklar, bildikleriyle ‘âmil olmayan alimlerdir” buyurmuştur.

İcazetli alimler, insanları helake sürükleyecek yanlışlıklarla, dinin tahrif edilmek istenmesiyle mutlaka mücadele edip halkı uyarmalı ve aydınlatmalıdır. Bu, onların canları isterse yapacakları bir hizmet ve vazife değil, üzerlerine vacip bir vazifedir. Mutlaka yapmaları gerekir.

Hem şer’î zahirî ilimlerde üstad olan, bu Ümmet’e Ruhü’l-Beyan adında harika bir tefsiri yazıp bırakmış olan; hem de ahlâk ve tasavvuf sahasında büyük bir mürşid olan Bursalı İsmail Hakkı Hazretleri, Muhyiddin Arabî için “O Evliyanın hâtemidir” buyuruyor. İlmi kadar aklı olmayan İbn Teymiyye ise onun için “(O Şeyh-i Ekber değil, Şeyh-i Ekferdir” (en kâfir şeyhtir) diyor. Ben, bir Müslüman olarak Bursalı İsmail Hakkı’ya mı tâbi olacağım, İbn Teymiyye’ye mi?

Biz Müslümanlar niçin topluca orta yolda, Ehl-i Sünnet dairesi içinde toplanmıyoruz?

Niçin tartışıp duruyoruz?

Altı yüz küsur yıl ayakta kalmış olan Osmanlı devleti zamanında Müslümanların bu gibi yıkıcı, yersiz, parçalayıcı tartışmalar yapmasına izin verilir miydi?

Mezhepsizlik “mezhebini” benimsemiş kardeşlerimiz, lütfen, merhameten, Allah rızası için mezhepsizlik propagandası yapmasınlar, Müslümanları mezhep ve fıkıh dairesi içinden çıkartmaya uğraşmasınlar. Böyle bir şey büyük fitneye ve fesada yol açar ve zaten sarsılmış olan birliğimiz ve kardeşliğimiz büsbütün sarsılır ve maazallah yıkılır.

Tekrar ediyorum: Her Müslümana mezhep ve fıkıh lazımdır... Mezhep ve fıkıh olmadan doğru/sahih şekilde abdest almak, iki rekat namaz kılmak mümkün olmaz.

Mezhepsizlik, “Anayasa ve Ceza Hukuku yeterlidir, Ceza Kanunu’na ve ceza müdevvenatına (bir ülkede yürürlükte olan kanunların, tüzüklerin, yönetmeliklerin bütünü) lüzum yoktur” demek gibi/kadar abestir, yanlıştır, manasızdır.

Ümmet birliğini korumak, yıkıcı tartışmaları önlemek, Müslümanların birbirine düşman olmasını engellemek için hak mezhebin ve fıkhın lüzumunu anlatmaya devam edeceğiz.
Mezhepli ve mezhepsiz (Aslında mezhepsizlik de bir tür mezheptir) bütün kardeşlerime selam ve hürmetlerimi arz ederim. Birbirimize dua edelim. Kardeşliği bozacak söylemlerden ve eylemlerden kaçınalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi