Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Müslüman ne derse desin, Sol bildiğini okur!

Müslüman ne derse desin, Sol bildiğini okur!

Bu ifade, elbette başlıktaki gibi olmayacak... Sözün aslı, “cemaat ne derse desin imam bildiğini okur” şeklinde... Gelin, görün ki; “Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman” denilen Türkiye'de, “cemaat ruhu” erozyona uğradığı için, “imam”lar da bildiklerini okuyamaz hâle geldi... İşte bu yüzdendir ki; söz de “değişim”e uğradı ve “Müslüman ne derse desin, sol bildiğini okur”a dönüştü... Ortaya; “Bekri Mustafa'nın Ayasofya'ya imam olması” gibi acayip ve garaib bir durum çıksa da, gerçek bu: Şu ortamda “imam” olan, yani “önder” olanlar, yani “yönetim ve yönlendirme” makamında bulunanlar, “solcu”lardır, “laikçi”lerdir!..
Ama, “Müslüman”lar değil!..
Acı ama gerçek bu;
“Müslüman ne derse desin, sol bildiğini okur!”
Var mı aksini iddia eden?!?..
Eğer aksini iddia edecek biri varsa, sorarım ona; “Müslüman'ın talep edip de yerine getirilen bir isteği” var mıdır?..
Gösterin de, dişimi kırayım!..

HANGİ KADIN SEÇER VE SEÇİLİR?
Hayır, işkembeden atmıyorum... Kimseye de gaz vermek ve insanları ajite etmek gibi bir niyetim yok... Yapmaya çalıştığım şey, bir “durum tesbiti”dir!.. Ben, sadece “Türkiye'den fotoğraflar” koyuyorum önünüze... Ve sonra da diyorum ki; “Hadi, bu fotoğrafta bir tek Müslüman gösterin!”
Ya da, şöyle diyeyim:
“Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman” olan şu ülkede, Müslüman'ın isteği üzerine yapılan bir iş gösterin!..
Durun, düşünmeye başlamayın!..
Ben, sizlere “sadece bugüne, yani 5 Aralık’a ait fotoğraf kareleri” sunayım, siz ondan sonra karar verin; haklı mıyım, haksız mıyım?..
¥ Fotoğraf Karesi Bir:
Bugün, “Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı” verilişinin “74. Yıldönümü”dür.
Bugüne ait, kısa bilgiler aktarayım:
¥ Seçme ve seçilme hakkına 74 yıl önce kavuşan Türk kadınları, TBMM'de yüzde 9.1, belediye meclislerinde yüzde 2.42, il genel meclislerinde 1.82, belediye başkanlıklarında ise 0.56 oranında temsil ediliyor.
¥ Belediye başkanlarının 18'i, il genel meclisi üyelerinin 58'i, belediye meclis üyelerinin ise sadece 834'ü kadın.
¥ Kadınların milletvekili seçimlerine katıldığı 1935'ten bugüne, TBMM'ye 8 bin 794 erkek vekile karşılık sadece 236 kadın milletvekili girdi.
Şimdi de, sorayım:
“Seçilip de Meclis'e giren 236 kadın milletvekili” arasında bir tek “başörtülü kadın” var mıdır?..
Bir tek Merve Kavakçı vardı... Seçti, seçildi, Meclis'e de girdi ama “milletvekili andı” içemedi!..
Yani, “milletvekili o-la-ma-dı!”
Oldurmadılar!..
Peki, soralım:
Merve Kavakçı, “Türk” değil miydi?..
Merve Kavakçı “kadın” değil miydi?..
Hem “Türk”tü, hem “kadın”dı ama bir “kusuru(!)” vardı: O, “başörtülü”ydü!..
Demek oluyor ki;
“Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman” denilen Türkiye'de, “İslâm'ın emri olan başörtüsü”nü taktın mı; “seçme” hakkın olabilir ama, “seçilme” hakkın asla!..
Kısacası;
“Seçersin ama seçilemezsin!”
O halde, söyleyin bana;
Bu durumda, hangisi “kağıt üstünde”dir?.. “Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı” verilişi mi, yoksa Türkiye'nin, “nüfusunun yüzde 99'unun Müslüman” oluşu mu?
Evet, hangisi sözde, hangisi özde?..
Yoksa, “her ikisi de” mi?..
Şu hâle bakın;
“Çarşaflı kadına rozet” takılıyor ve “CHP'ye oy verirsen başımın tacısın” deniliyor ama “başörtülü bir kadın”ın seçilip de Meclis'e girmesi yasak!..
Aynen, sürmanşetten dediğimiz gibi;
“Seçmek hak, seçilmek yasak!”

MADIMAK VE BAŞBAĞLAR FARKI!
Bu “tasvir”lere, bu “yorum”lara bir itirazı olan var mı?.. Olmadığına göre, “ikinci fotoğraf karesi”ne geçebiliriz...
¥ Fotoğraf Karesi İki:
Yine dün, Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, herhalde “Hükümetin Alevî Açılımı” projesi kapsamında olsa gerek, ilginç bir açıklama yaptı...
Malûm, “Alevî” vatandaşlar, Sivas'taki Madımak Oteli'nin “müze” yapılmasını, en azından “kebap yenilen bir mekân” olmaktan çıkarılmasını istiyorlardı!..
Ama, bunun için de;
“Pamuk ellerini cebe atıp, Madımak'ı satın almak” yerine, bu işi “devletin yapmasını” istiyorlardı!..
İşte, dün Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu; gazetecilerin “Madımak Oteli'ne ilişkin çalışmaların ne aşamada olduğu” sorusu üzerine, “Alevîlerin beklediği açıklama”yı yaptı ve dedi ki;
“Sivas Valisi konuyu takip ediyor. O konuyu çözeceğiz. Madımak Oteli'nde daha nezih bir ortam oluşturmak hedefimiz. Onu kısa sürede oluştururuz. Bunu da istismar konusu olmaktan çıkarırız. Bir kültür merkezi olabilir, herkesin istifade edebileceği nezih bir ortam olabilir. Şu anda ayrıntısıyla ilgili bir şey söyleyebilecek durumda değilim.”
Demek oluyor ki;
Madımak Oteli, artık “kebap yenilen bir yer” olmaktan çıkarılacak ve bir “kültür merkezi”ne dönüştürülecek!.
Peki, sormaz mıyım ben şimdi;
“Madımak'a misilleme” olduğu, “Madımak'ın intikamı”nı almak için gerçekleştirildiği açıklanan “Başbağlar'daki insanlık dışı katliam” için ne yapıldı?..
Gerisini boşverin de, sadece şu soruya cevap verin: “Başbağlar'da hunharca katledilen 33 kişinin eli kanlı katilleri hâlâ niye yakalanamadı, niye yargılanamadı ve niye serbest bırakıldı?”
“Sivas olayları”na bulaşan da, bulaşmayan da yakalanıp hapislerde çürütülürken, “Başbağlar’ın eli kanlı katilleri” şu an nerededir?..
Kimbilir, ellerini-kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşıyorlardır da, bizim haberimiz yoktur!..
Bu “fotoğraf”tan sonra, sorarım size; “Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman” denilen Türkiye’de “cemaat” kimdir, “imam” kimdir?..
En önemlisi de;
“Kimin dediği” oluyor?..
Ya da;
“Bildiğini okuyan” kim?!?..

AK PARTİ’NİN TALEBİNE RET!
Sizler bu soruya verilecek cevabı düşünürken, ben “üçüncü fotoğraf karesi”ne geçeyim ve yine diyeyim ki; “Müslüman ne derse desin, sol bildiğini okur!”
Buyurun, “fotoğraf karesi üç”:
“AK Parti’nin, parti tüzel kişiliğine saldırıda bulunduğu gerekçesiyle, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal hakkında açtığı 50 bin YTL’lik tazminat davası reddedildi.
Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davanın duruşmasında, Hakim Ahmet Pınar, taraf avukatlarının son beyanlarının alınmasının ardından, davanın reddine karar verildiğini açıkladı.”
Anadolu Ajansı’ndan dün saat 11.44’te geçen haber, aynen böyle!..
Malûm;
Bay Deniz Baykal, partisinin 28 Mayıs 2008'deki Merkez Yönetim Kurulu (MYK) öncesinde düzenlediği basın toplantısında, CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın özel görüşmesinin “dinlenildiği” iddialarına ilişkin açıklamalarda bulunmuştu.
Deniz Baykal, “Dinlemenin iktidar tarafından, iktidarın direktifiyle yapıldığını mı düşünüyorsunuz?” şeklindeki bir soruya, “Bu iktidarın kontrolü altındaki insanlar!.. Çok açık; hiç birbirimizi aldatmayalım. Türkiye'de iktidar dışında, bu en ileri teknolojiyle CHP Genel Merkezi'nin içini izlemeye muktedir hangi kadro var? Bu iktidarın resmi kadrolarının yaptığı iş. Resmi kadroları oraya kim tayin etti? O insanların bilgisi dışında mı?” cevabını vermişti.
AK Parti de; “Baykal’ın bu suçlamaları” üzerine Baykal aleyhinde tazminat dâvâsı açmıştı!..
Sonuç, haberdeki gibi;
“Dâvânın reddine!”
Bu durumda, merak ediyorum;
Hakimin “red gerekçesi” nedir?..
“CHP’nin içini iktidarın dinlettiği” iddiası mı doğrudur, yoksa “Baykal’ın sözlerinde suç mu yok”tur?..
Dedim ya, “gerekçe”yi merak ediyorum...
Eğer, Baykal’ın sözlerinde “suç, suçlama ve hakaret” yoksa, “hakaret” denilen kavram nedir?..
Eğer, “CHP’yi iktidar veya iktidarın tayin ettiği bir kadro dinliyor” iddiaları gerçekse, o zaman da sormak gerekir: Hakim Bey, bu iddianın “paranoya”dan ibaret bir “yalan” olduğunu bilmiyor mu?..

CHP NE DERSE O... MU ACABA?!?
Olay malûm;
Vakit muhabiri; Vali M. Ali Serindağ ile CHP Genel Sekreteri Önder Sav arasındaki “siyasi konuşma”yı, Önder Sav’ın “açık telefon”undan dinlemişlerdir!..
Önder Sav malum;
Biraz “teknoloji özürlü” olmalı ki; kimi yerde “kameraların açık olduğunu” bilmeden, kimi yerde de “telefonun açık olduğu”nun farkına varmadan konuşmuş ve bu konuşmaları medyaya “servis” etmiştir!..
Yine malum ki;
Bunun böyle olduğunu, yani Vakit’in Ankara Bürosu ile CHP Genel Sekreteri Önder Sav arasında “44 dakika 6 saniye” süren bir “görüşme”nin varlığını sadece “Türk Telekom kayıtları” değil, “Turkcell kayıtları” da ispatlamıştı!..
Sen istediğin kadar ispat et;
CHP, “dediğim dedik” demeye ve “dilli düdük” çalmaya devam etti!..
Aha işte, dün mahkeme de karar verdi:
“AK Parti’nin, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal hakkında verdiği tazminat dâvâsının reddine karar verilmiştir!”
“Olay” ortada!..
“Suçlama” ortada!..
Peki, “reddedilen” ne?..
Dönüp dolaşıyor ve yine aynı noktaya gelip, bir defa daha aynı soruyu soruyoruz:
“Müslüman ne derse desin, sol bildiğini okur!”
Var mı aksini iddia eden?..
Söyleyin Allah aşkına;
“Daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi” iddiasıyla yola çıkıp iktidar olan AK Parti’nin bir bakanı, evet Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, hem de 3 Aralık “Dünya Özürlüler Günü”nde, beraberinde “özürlüler ve aileleri” bulunduğu halde, Anıtkabir’e gidiyor da, özürlülerin “başörtülü anne”leri Anıtkabir’e alınmıyorsa, siz istediğiniz kadar “seçme ve seçilme hakkı”ndan bahsedin!..
Değil mi ki; “başörtülü”lere karşı bu “baskı”lar, bu “dayatma”lar ve bu “zulüm”ler devam ediyor, benim kanaatim kesindir;
“Müslüman ne derse desin,
Sol bildiğini okur!”
Hem de, “Tek Parti”den bu yana!..
=================
MİTOMANİ
Dün, "Küre Operasyonu"nun ardından açılan ve kamuoyunda "Sauna Çetesi" olarak bilinen çete üyelerinin duruşması vardı...
18 kişinin yargılandığı dâvânın sanıklarından biri de Kasım Zengin'di ve onun avukatı Fatih Aktaş, bakın müvekkilini nasıl savunuyordu:
"Müvekkilim mitomani hastasıdır!.. Bu sebeple yalanlar söyler, bu sözlerine kendisi de inanır!.. Ayrıca, kendisini olduğundan büyük ve önemli gösterir!.. Bu sebeple, vermiş olduğu ifadelere itibar edilmemelidir!!!"
"Örgüt"ler deşifre edildikçe, "çete"ler çökertildikçe, bakalım daha ne "hastalık isimleri" duyacağız?..
Kasım Zengin, "mitomani hastası"ymış!.. Ergenekon Terör Örgütü üyeleri de "unutomani" hastası olmalılar ki, zavallılar, bir kamyon dolusu "cephane"yi niye "ev"lerine getirdiklerini, niye teslim etmediklerini bir türlü hatırlamıyorlar!!!..
Kiminde "unutkanlık" peyda oldu, kimi "hastalık"tan muzdarip!..
Bu "numara"ları yerlerse, korkarım ki, "hakim"ler de hastalanır!.. Herkesin "hasta"(!) olduğu duruşmalarda, hakim ve savcılar bari "sağlam" kalsın!.. Bu "numara"ları yemezlerse, herhalde "sağlam" kalırlar!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi