İbrahim Tenekeci

İbrahim Tenekeci

Yeni silahlar, yeni yaralar...

Yeni silahlar, yeni yaralar...

Yeni silahlar, yeni yaralar demektir. Kılıç ya da ok yarası ile delikli demirin içinden çıkan kurşunun yarası elbette aynı şey değildir. Köyümüzde, mesela bıçak ya da balta yarasını şu şekilde tedavi ediyorlarmış: Sulak yerlerden canlı solucan toplanıyor ve bunlar bir dibeğin içinde güzelce dövülüyor. Sonra ortaya çıkan bu merhemi yaranın üstüne sürüyorlarmış. Solucanı en ufak parçalara ayırsanız bile, yine de ölmez, kımıldar. Bu yüzden, “yaranın üstü kımıl kımıl kaynardı” diyorlar.

Tüfek ve tabanca devreye girince, bunların açtığı yaraları iyileştirmek için “doktora”, yani kasabaya gitmek şart olmuş. Çünkü bunun tedavisi, köydeki tüm yöntemleri aşan bir şeymiş.

Yangın bombaları, kimyasal ve nükleer silahlar… Bunları saymıyorum bile.

Dünyanın ‘bilgi çağına’ girdiği söyleniyor. Her yenilik, olumlu ve olumsuz özelliklerini de beraberinde getirir.

Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacib, hükümdara şöyle nasihat ediyor:

“Dünyaya adını yaymak istersen, mümkünse, yolculara iyi muamelede bulunmaya gayret et. Sen gerçekten meşhur olmak istersen, satıcılara iyi muamele et ve onların haklarını ver.

Ey oğul, sen iyi nam kazanmak istersen, yolcu ve kervanlara karşı her vakit iyi hareket et.”

Dokuz yüz elli sene önce böyleymiş. Şimdi ise televizyon var, gazete ve dergiler var, dahası internet var. Meşhur olmak isteyenin yolculara ve kervanlara karşı iyi davranmasına gerek kalmadı. Hatta ne kadar az sevilirseniz, ne kadar kötü iseniz, o kadar çok meşhur olursunuz. Bunun örnekleri yeterince var.

Yeni silahlar, yeni yaralar demektir.

Artık bilginin de silah olduğu söyleniyor. Bize Avrupa’dan gelen kötü bir alışkanlık bu...

Bilen kişi, bilgisini bilmeyenlere aktarmak yerine, onları bilgisiyle ezmeye, küçük düşürmeye çalışıyor. Birinin ayıbını, kusuru örtmeye çalışmak yerine, iyice ortaya çıkarma gayreti söz konusu. Bunun yol açtığı yaralar, “mevsimlerin insana yaptığı fenalıklardan” çok daha fazla.

Günümüzde en büyük silahlardan birinin de ‘internet’ olduğu ifade ediliyor.

Şeytan sadece tabancayı, tüfeği, hatta kalemi değil, interneti de doldurabiliyor. Malum.

İnternet öyle bir şey ki, zararı kârından çok daha fazla... Birincisi, insanla kitabın arasına girdi. Size lazım olan bilgiyi kitaplardan okuyarak bulmak yerine, oradan “temin” edebiliyorsunuz. Kütüphaneye değil, bilgisayara doğru yürüyorsunuz. “Temin ettiğiniz” bilginin doğru olma ihtimali ise, yanlış olma ihtimalinden daha az.

İkincisi, orada kötülüğe açık bir ortam var. Hayır, çocuk pornosunu falan kastetmiyorum. O gibi şeyler, kötülük kavramını fazlasıyla aşıyor.

Diyelim ki şu veya bu nedenden dolayı birini gözünüze kestirdiniz. Ya da rakip olarak gördüğünüz kişi ya da kişiler var. Birçok rumuz alır ve o kişilerin adı nerede geçerse, onun altına bir avuç dolusu olumsuz yorum yazarsınız. Karalama, hakaret, kişisel şeyler vs. Bu bir gazeteci de olabilir, şair de…

Şu da olabilir: Bir insan, haysiyetini ve şerefini korumak için ömür boyu gayret içinde olmuş, her türlü hassasiyeti fazlasıyla göstermiş, yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için bile elinden geleni yapmıştır.

Biri çıkar ve onun adının geçtiği birkaç yere, aslı astarı olmayan yorumlar yazar. İşte o yorum ya da o leke, bir anda internetin “literatürüne” girmiş olur. Siz o kişinin adını arama motoruna yazdığınız vakit, mutlaka bu “bilgiler” de karşınıza çıkar. Bu saçmalıklara herkes inanmasa bile, mutlaka inanan birileri olacaktır.

Ne hastane, ne ilaç...

Gel de bu yarayı tedavi et!

İSMET ÖZEL VE NOBEL

İsmet Özel, 17 Kasım Pazartesi günkü dersinde, Nobel Edebiyat Ödülü hakkında şunu söylemişti: “Seçici kurul Türkçe bilseydi eğer, ödülü Orhan Pamuk’a vermezlerdi.”

Bilgi Kral, “Hatırlama, ilerlemiş medeni halklar ile geri kalmış ilkel halkları birbirinden ayıran ölçüttür” diyor. Hatırlamanın birinci yolu da arşiv oluşturmak, daima not tutmaktır.

Mavera dergisinin Şubat 1977 tarihli üçüncü sayısında, Ersin Gürdoğan, Akif İnan, Rasim Özdenören ve İsmet Özel, “Edebiyatta Evrensellik ve Yerellik” başlıklı bir konuşma yapmışlar. İşte o oturumda, İsmet Özel Nobel Edebiyat Ödülü ile ilgili önemli şeyler söylüyor:

“Nobel’in siyasi yönünü bir tarafa bırakıyorum ama kültürel bir kötülüğü var. Şöyle: Bu armağanı veren ülkeler, gerçi ülke İsveç’tir ama ülkeler demek zorundayız, çünkü o formasyon Batı Avrupa’ya aittir; kendi sanatçısını değerlendirir, kendi medeniyeti içinde değerlendirir. Kendi dışındaki sanatçıyı kendi standartlarına uyduğu, kendi ülkelerine hizmet ettiği ölçüde kabul eder. Eğer kazara bizim Türkiye’den bir yazar Nobel ödülü alacak olursa, benim kanaatim şudur ki, bu, o yazarın evrensel boyutlara ulaştığından değil, batının turistik heveslerini okşadığından ötürü olacaktır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Tenekeci Arşivi