Mumbai’de verilen mesaj
Hindistan’ın Mumbai şehrinde 26 Kasım’da gerçekleştirilen ve 200’den fazla insanın ölümüyle neticelenen saldırılar kimi çevrelerce Hindistan’ın 11 Eylül’ü olarak adlandırıldı.
Küreselleşme Üzerine Araştırma Merkezi Direktörü Michel Chossudovsky “Bu saldırılarla hangi menfaatlere hizmet edildi?” sorusunu şöyle cevaplandırıyor: “Washington Mumbai ataklarını şunları gerçekleştirmek için kullanma niyetindedir: 1- Pakistan ve Hindistan arasındaki bölünmeleri teşvik etmek ve iki ülke arasındaki çift taraflı işbirliği ve ticaret sürecini saptırmak. 2- Hem Hindistan’daki hem de Pakistan’daki iç, sosyal, etnik ve hizipsel bölünmeleri teşvik etmek. 3- Pakistan’ın bölgesel özerkliğini ihlal ederek sivillerin öldürülmesi de dâhil Pakistan içerisindeki askeri hareketleri haklı çıkarmak. 4- ABD’nin öncülük ettiği ‘teröre karşı savaşı’ Hindistan yarımadasına ve Güney Doğu Asya’ya uzatmayı haklı çıkarmaya çalışmak.”
Chossudovsky’ye göre Batı medyası olayı şu şekilde kamuoyuna yansıttı: “1- Teröristler el Kaide ile bağlantılıdır. Mumbai saldırıları Pakistan’ın ISI teşkilatını da içeren ‘Devlet destekli’ bir operasyondur. 2- Mumbai saldırganlarının Pakistan’ın aşiret bölgeleri ve Kuzey Batı Sınır Eyaletindeki terörist gruplarla bağlantıları vardır. 3- Pakistan’ın özerkliğini ihlal ederek ABD Hava Gücünün aşiret bölgeleri bombalamaya devam etmesi sonuç itibariyle ‘Terör üzerine Küresel Savaşın’ bir parçası olarak haklı çıkarılmıştır.” (www.timeturk.com)
Birileri yine aynı meşum ve karanlık düğmeye basıyor ve gösteri başlıyor. Zihinlerde ise aynı soru: “Sahi biz bu filmi daha önce görmemiş miydik?”
Geçen hafta yazımı noktalarken bu saldırıların Obama yönetimini hizaya getirmek amacı taşıdığını ifade etmiştim. Tarık El-Humeyid bu mesajı bakın nasıl deşifre ediyor: “Mumbai'daki terör saldırısı bütün dünyaya olmasa da, hâlâ yaklaşımlarını oluşturma sürecinde olan Obama'ya bir mesajdı. İçerikse şöyle: ‘Daha iyi bir dünya hayalin var, ancak gerçek dünya bu. Önceliklerin ne olursa olsun, terör her zaman listenin başında yer alacak.”
ABD’yi 11 Eylül’le istedikleri çizgiye getiren ve hâlâ durumdan devâsâ menfaatler kotaran çevreler bu sefer Güney Asya’daki hassas yarayı kaşımak istediler. Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül 2 Aralık bu konuya şöyle vurgu yaptı: “Özellikle küresel sermaye (kimlerin yönettiği ortada) Hindistan'ı ikinci bir Amerika haline getirmek istiyor. İki Amerika bir İsrail'e İngiltere'yi de eklediğimizde nasıl bir dünya dengesi oluşabileceğini hep birlikte düşünelim. ‘İslâm ve tehdit’ eşleştirmesinin gerçek anlamını o zaman fark edeceğiz. Umarız yüzyıllarını Batı sömürgesi altında yok eden Hindistan böyle ucuz bir oyunun kurbanı olmayacak kadar basiretli çıkar.”
Hindistan aslında küresel bir oyunun kurbanı olmaktan çok, kendi ektiği rüzgârın karşılığını görüyor ve şimdi fırtına biçiyor. Yıllardır uluslararası hukuka ve onca karara ve uyarıya rağmen Hindistan’ın Keşmir’deki katliam ve şiddet politikası, Hintli Müslümanlara karşı tavrı haklı ama ahlâkî olmayan tepkiyi netice veriyor. CounterPunch sitesi yazarı Tarık Ali bu noktaya dikkat çekip, “Planlayıcıların Hintli Müslümanlar olması neden sürpriz teşkil etsin ki?” sorusunu soruyor ve şöyle diyor: Hindistan'daki Müslüman toplumunun en yoksul kesimleri arasında sistematik ayrımcılığa ve şiddet eylemlerine karşı büyük öfke olduğu sır değil; 2002'de Gucerat'ta meydana gelen ve eyalet yetkililerince de desteklenen planlı katliam, bu tür eylemlerin sadece en belirgini ve en çok soruşturulanıydı. Bu duruma Keşmir'de süregelen yarayı da ekleyin; Hindistan askerleri bölgeye on yıllardır sömürge gibi muamele ediyor, her gün gelişigüzel tutuklamalar yapılıyor, Keşmirlilere işkence ve tecavüz ediliyor. Koşullar Tibet'tekinden çok daha kötü, fakat insan haklarını savunmanın son derece araçsallaştığı Batı'da pek az sempati uyandırdı. ” (Radikal, 27 Kasım)
Mumbai Saldırıları Batılı insanın hafızasını “İslâm karşıtlığı” konusunda tazelediği gibi Güney Asyalı Müslüman olmayan halkları da tahrik etti. Tüm dünyayı sanal bir korku çemberine almaya yönelik bu saldırılar terör ve şiddet halkasının dünyada genişleyerek arttığını, Amerikan yönetiminin açtığı ve birçok ülkenin de katıldığı teröre karşı savaşın tamamen ters sonuçlar getirdiğini teyit etti.
Hepsinden önemlisi ise İslâm ülkelerinin bu hâdiselere karşı ne tür tavırlar geliştireceği. Yoksa hâlâ bu olayı ‘mahallî’ olarak mı değerlendiriyoruz?
Not: Tüm okurlarımın Kurban Bayramı’nı tebrik ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.