Peter prensibi nedir?
Kısaca şudur: Bir idari yapıda yeni eleman talebinin gerçek sebebi, lüzumundan fazla eleman istihdamından ileri gelen verimsizliğin, yeni elemanları işe almak yoluyla giderilebileceği zannıdır;
başka bir tabirle Peter prensibini şöyle özetlemek de mümkün: idari hiyerarşide yer alan kişiler daima bir üst mevkie yükselmek isterler; tâ ki verimsiz olacakları, yani liyakatsizliklerinin müntehâsına çıkacakları yere kadar.
Tarif bence yeteri kadar açık ama yine bir örnek verelim; diyelim ki adam, şirketin güvenlik hizmetlerini mükemmelen yerine getiriyor. Verimlilik, bu şahsın hep başarılı olduğu alanda bulunması gerektiğini işaret eder fakat adamımız güvenlik hizmetleriyle yetinmemekte; bilakis yatırımları, Ar-Ge faaliyetlerini, pazarlamayı da yönetmek için didinmektedir. Peter Prensibi, işte bu şahsın terfî ederek başarısız olmasının hikâyesini anlatır.
*
Bayramdan iki gün önce, "Artık bu çağda kurban kesip dağıtmak çok acil bir ihtiyaç olmaktan çıktı. Ben, onu karşılayan başka türlü yardımlar yapılabilir inancındayım" şeklinde basın mensuplarına çok gerekli bir beyanda bulunan Kültür ve Turizm Bakanımızın bu sözleri niçin söylemek ihtiyacında bulunduğunu anlamak imkânından mahrumuz; öyle tahmin ediyorum ki gazetecinin biri, "Bu yıl kurban kesecek misiniz Sayın Bakan?" diye sorunca Bakan da, "böyle mübârek bir modern zamanlarda kurban kesmek pek ancient bir sûret gösteriyor; hazır elim değmişken halkımın artık küflenmeye başlayan bazı inançlarını restore edeyim" diye düşünerek böyle konuşmuş olmalıdır. Bunlar tamamen tahmin; belki Bakan Bey'in Peter Prensibi'ni bir kere daha te'yid eden konuşması, başka motivasyonların eseridir; bilemeyiz. Bildiğimiz, şairini bilmediğim şu beytin, mânâ itibariyle Bakan Bey'in serdettiği fıkhî açılıma pek müsâdif düştüğü şeklindedir ki nitekim aşk ile buyrunuz:
"Çünkü vakfetmeyecektin cihet-i aşka tenin;
Mütevelli kızı sevmek, ne vazifendi senin?"
Sayın Bakan'ın TV kameraları önünde Ordu vilayeti vali yardımcısının vekilini pek asabî bir edâ ile sigâya çekmesi üzerinde durmayacağız, fakat bayram tatilinin -ki bu ne müthiş tesâdüftür; bu yıl da Hac mevsimi ile aynı güne denk geldi!- 9 güne çıkması üzerine insanların hem bayram hem tatil vecibelerini son derece rahat bir şekilde birlikte yerine getirebileceklerine dair sözlerinin açılış cümlesini zikre değer buluyorum: "Mesela benim kalkıp da Karadeniz'e, oradan İstanbul'a gitmem iç turizme katkı yapıyor küçük çapta. O yüzden ikisini de bir arada sürdürmek mümkün."
Söz gelişi benim gibi iki işi aynı anda yapmaya çalışırken (meselâ sakız çiğnerken merdiven çıkmak, düşünürken çenesini kaşımak vb.) zihni teşevvüşe uğrayan takımı için bunlar enikonu riskli senkronize hareketlerdir; o bakımdan bu mesele hakkında yorum yapmayacağım fakat bu günün sabah saatleri itibariyle Bakan'ın söylediklerine kulak asmayarak yine de kurbanını kesmekte inat eden halkımız, ne yazık ki hâlâ adam olacak gibi görünmemektedir. Bakan nezaketle, "kesmeyin kardeşim, ayıp oluyor, yerine sadaka verin" diyor, halkımız duymamış gibi oluk oluk kurban kanı akıtıyor. Çok banal bir şekil!
Netice itibariyle önceki yazımdaki kehanetim doğrulanıyor: CHP merkez sağa kayarken iktidar partisi, aydın despotizmine yaslanan otoriter bir sol siyasetin ilk kelimelerini hecelemektedir. E, ben söylemiştim zaten!
*
Kurban Bayramı'nızı tebrik ederim: Kurbanlarınız, sadakalarınız ve ibadetleriniz kabule karîn olsun; bayram günlerini gazeteci tatili olmaktan çıkaran o kişinin bile bayramını kutlarım; o anlıyordur ne demek istediğimi!