Dini bilgi ve dini anlatmak
Dini kim anlatmalı ,dini bilgileri hangi vasıftaki insanlar vermeli sorusu önemli bir sorudur. Din sadece belli bilgileri toplama,zihni donanımımızı zenginleştirme ameliyesi değildir.Dini bilgiler –yaşamak, amel etmek-için gerekli olan bilgilerdir.
Kendisiyle amel edilmeyen bilgin zihni bir hamallıktan başka bir şey değildir.
Eskiler ilmiyle amil insanlardan bahsederlerdi. Yani ilmiyle amel eden, dini pratikleri yerine getiren insan.
Din bilgisi amel etmek içindir. Onun için dini bilgiyle amel birbirine yapışıktır. Bu bilgiler hayata aktarılırsa anlamı olur, aksi takdirde o bilgi eksik kalır.Dini bilginin tamamlığı/kemali amelle bütünleşmesine, yaşanmasına,bağlıdır.
Peygamberler o bilginin zirve noktasıdır. Söylediklerini en derin boyutuyla kendi hayatlarında yansıtarak söylemişlerdir.
Dini bilginin sadece inanılması, iman edilmesi gereken veçheleri de vardır.Ama bu iman dahi, hayatı şu veya bu şekilde etkiler, ete kemiğe bürünerek somutlaşır. Mesela Ahiret'e inanmak böyledir.Lakin, ahiret inancı sizin tüm davranışlarınıza tesir eder. Ebedi bir hayatın varlığına inanmak amellerinize hem anlam hem derinlik kazandırır. Yaşadıklarınızı öteki aleme göre tanzim etmenize vesile olur. Teorik bilgi burada pratiğe dönüşür.
İslam'ın en nazari, en soyut bilgilerinin bile bu hayata bakan ve insan davranışlarını etkilemeyi hedefleyen bir yönü vardır.Hemen her bilgi hayatı etkileme,düzenleme maksadına matuftur. Bazen dolaylı, bazen dolaysız.Bu bakımdan din bilgisi teori ile pratiğin iç içe geçtiği bilgi biçimidir.
Onu anlatacak olanların bu hakikate dikkat etmeleri gerekir.Din kal ile değil hal ile anlatılır.Aksi takdirde verilen bilgi yarım kalır. Ne kadar güzel anlatılırsa anlatılsın, ne kadar fasih, ne kadar beliğ bir şekilde terennüm edilirse edilsin amelsiz bilgi –kalplere tesir-etmeyen bilgidir.
Son yıllarda İslam bu kadar çok anlatılmasına rağmen bu kadar az tesir etmesinin sebebi budur.Bir bilginin amele dönüşmesi için, önce ona inanmak, sonrada yaşamak gerekir.Alelade inanmak değil, yaşayacak kadar inanmak gerekir.Yani,bilmek, inanmak, ve yaşamaktan ibaret üç safhalı bir sürecin toplamıdır gerçek bilgi.
Bu ayaklardan birinin eksik olması o bilgiyi güdükleştirir.Böyle bir bilgi ne sahibini doyurur, ne de dinleyene tesir eder.
Onun için dini anlatanların dindar olması lazımdır.Anlattıkları şeyi, bilgi, iman, amel bütünlüğü içinde takdim etmeleri gerekir.Yoksa onlar konuşur ,dinleyenler onların o bilgiyle tezat düşen yanlarını düşünür.Siz zina haramdır dersiniz, dinleyenler yaptığınız zinaları hatırlar.Konuştuğunuz her şeyin aksini düşündürmüş olursunuz.Ama siz emin kişi olursanız sözünüz de emniyetle dinlenir.