Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Bilmem ki ne desek!

Bilmem ki ne desek!

Büyük şehirlerde yaşıyorsanız aklınızın ve mantığınızın yarıdan fazlasını kullanma imkanınız yok ya da gücünüz yetmiyor veya kullanmanıza müsaade edilmiyor demektir.
Büyük şehirlerde yaşamanın faturası maalesef çok ağırdır.
Bu ağır fatura, gökyüzünden zembille inmiyor. İnsanımız, kendi kendine fatura kesiyor ve ödüyor. Haksız ve anlamsız yere o kadar insanımız hem kendi kendine hem de başkalarının adına fatura ödüyor veya ödetiyor ki, bu karışıklık çözülse çözülse, mahşerde çözülür gibime geliyor.
Bunları şunun için söylüyorum. Sağlık-Sen Ankara 1 Nolu Şube Başkanı Şenol Şahin, elektronik posta yoluyla yaşadığı vahim bir hadiseyi yazıp göndermiş. Ben de sizlerle paylaşmak istedim. Sonra söyleyeceklerimi söylerim.
“Bugün görev yaptığım Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden nöbet çıkışı, Diyanet İşleri Başkanlığı önünde gördüğüm manzara yine yüreğimi burktu. Bir aracın çarptığı yaya, olay yerinde ölmüş ve gelecek olan savcıyı bekliyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığı önünde olan bu ölümlü kaza ne ilktir, bu gidişle ne de son olacaktır. Rahmetli olan şahıstan önce 15 kişi daha aynı yerde karşıdan karşıya geçerken hayatını kaybetmişti. Halbuki 20 metre ötede alt geçit bulunmaktadır. Alt geçitten geçilse belki bu vahim hadiseler yaşanmayacak, aileler üzülmeyecek.
Sizden istirhamımız, Büyükşehir belediyesini elinizdeki imkanlarla uyarmanız ve o yola duvar mı örülecek ne yapılacaksa yapılması noktasındadır. Sizlerin bu konuda desteğine ihtiyacımız var. Analar babalar çocuklar üzülmesin. Basının önemine binaen konuya duyarlı olmanızı bekler saygılar sunarım.”
Evet, Şenol Şahin’in mektubu böyle ve yardım etmemiz konusundaki feryadında da çok haklı. Biz de üzerimize düşen vazifeyi yerine getirerek duyarlı olmaya gayret edelim ama şimdi Melih Gökçek de çıkar; “Kardeşim, mektupta da söz edildiği gibi, 20 metre öteye alt geçit yapmışım, alt geçitten geçsinler” derse ne diyeceğiz.
Tabii böyle söyleyerek işi geçiştirmek doğru değil. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hocam her meselede olduğu gibi kapısının önündeki meselelere karşıda duyarlı olacaktır. En azından belediye başkanıyla görüşerek konuya çözüm getireceklerdir ama duyarlı vatandaşlarımızın meseleyi başkanlığa iletmelerinde fayda vardır. Yanlış anlaşılmasın, hadisenin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla uzaktan yakından ilgisi yok. Sık sık kaza yapılan bölge, başkanlığın önünde olduğu için ve insan hayatına karşı da en çok duyarlı olan kuruluş Diyanet İşleri Başkanlığı ve değerli başkan olduğu için söylüyorum. Bizim insanımızın yapısında ve daha çok da büyük şehirlerde yaşayanlarda müthiş bir acelecilik vardır. Eğer dünyaya gelmek bizim elimizde olsaydı, eminim dokuz ay beklemez birkaç ay içinde veya gözümüzün açıldığı an, hareket imkanı bulduğumuz an, hemen gelirdik. Böylesine bir aceleci yapımız var maalesef.
Bu yapımız da her zaman ve zeminde başımıza bir sürü iş açmaktadır. Sadece kaza değil ki, aileler arası iletişimden tutun da insanlar arası bütün ilişkilerde, önceliği kendimize bir hak olarak görmemiz hasebiyle acele eder ve çarşıyı pazarı birbirine karıştırırız.
Bunun temelinde yatan asıl hastalık “enemizi” her şeyin üzerinde tutmamızdandır. “Ben paçayı kurtarayım da benden sonra ne olursa olsun” düşüncesi vardır. Kazaya kurban giden vatandaşımız ve onun gibiler de pek ala bilirler ki, acele işe şeytan karışır. Her şeyin bir sınırı vardır. Sınırı olmayan şeyler, şeytanın işine gelir ve ancak şeytanın hırsında sınır yoktur. Allah korusun, ölçünün kaçırıldığı her şeyin sonu şaşkınlık ve felakettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi