Yeter artık
Atalar: “zırva tevil götürmez.” Demişler.
Yeter artık, siz de insan evladısınız.
Bu kadar da olmaz artık.
Gücüm yetiyor diye insan insana bu kadar da haksızlık yapmaz.
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” demişler. Bu işin ne insafa sığar yanı kaldı, ne de vicdana.
Kadınlara iş yerinde pantolon giyme yasağı bir haftada çözüldü. Ama başörtüsü zulmü yıllarca sürüyor…
Bırakın artık ayak sürümeyi.
Bırakın artık insanı hukuktan soğutmayı.
Bırakın anlamsız anayasa tevillerini.
Bırakın olmayan yasaklayıcı kanunları.
Boş laf bunlar.
Yasaklayıcı bir kanun yok ama, diyelim ki var.
İnsan haklarının altına imza attınız mı siz?
Attınız.
“İç hukuk buna ters düşerse, o bırakılır, evrensel insan hakları esas alınır” dediniz mi?
Dediniz.
“Din ve vicdan özgürlüğü” bir insan hakkı mıdır?
Evet.
Daha ne?
Bundan sonrası hikaye.
Karnımız tok kardeşim.
Bırakınız masal anlatmayı.
Bundan sonrası, “güç mü, hukuk mu egemen olacak,” onun hikayesidir.
Bir gün size de gerek olabileceğini unutmadan tercihinizi yapınız; güç mü, hukuk mu?
Aslında hukuk gibi güç de yanlış anlaşılıyor.
Güç ne? Güçlü kim?
Halk mı, bürokratlar mı?
Malum kesim “bürokratlar” diyor.
Neden böyle diyor?
Cevap basit: “Devletin malum gücü onların elinde. Kodu mu oturtturur.”
Demokrasi anlayışları işte bu…
Halkçılıkları buraya kadar.
Halkın iradesine saygı yok, hele milletin kayıtsız şartsız egemenliğine hiç yok.
Millet onlara göre zavallı cahiller sürüsü.
O yüzden “cumhuriyet” der, “demokrasi” demezler.
Evet, “Zırva tevil götürmez.”
Ama onlar götüttürüyor.
örnek mi?
Alın size zırvalar:
“Eskiden başörtüsü sorunu mu vardı?”
Hadi diyelim ki: “Hayır, yoktu.”
Ama bir sor bakalım “neden yoktu?”
Adam: “Urfa’da Oksfort vardı da biz mi okumadık?” demiş.
“Benzin vardı da biz mi içtik?” gibi bir şey.
Demokrasi vardı da biz mi kullanmadık?
Yasak duvarlarını söke söke kendimize yaşam alanları açıyoruz.
İşte örneği sizsiniz.
Vermiyorsunuz hakkımızı.
Ama söke söke alacağız. Bu gün olmazsa, yarın mutlaka!
Eğer hak varsa, hukuk varsa, demokrasi varsa, insan hakları varsa, haklarımızı bile bile gasp edenlere karşı tamamen yasal yollarla dişe diş mücadele ede ede, biz de elde edeceğiz doğuştan gelen, vazgeçilmez ve ertelenemez insan haklarımızı.
İşte bir başka zırva: “Başörtüsü siyasal simgedir.”
Ayak sürümeyiniz hukuka karşı.
Değil ama, olsun simge.
“Eskilerin “mefhum-u muhalif” dedikleri bir mantık kuralı var:
O zaman baş açıklık da bir simge. öyleyse farkı ne?
Ne yapalım şimdi?
Keselim de kurtulalım mı bu başı?
Peki simge yasak mı, ayıp mı?
Milletvekilleri, partililer, dernekliler, hatta okullar çıkartsınlar mı rozetlerini?
Sahi üniversitelilere siyaset yasak mı?
Mesela bir partiye üye olamazlar mı?
Bir derneğe, kulübe, vakıfa üye olamazlar mı?
Olabilirlerse bunun simgesi olan rozeti taşıyamazlar mı?
İşte bir zırva daha: “Efendim, aile baskısı ile örtünüyorlarmış”
Değil tabi.
Ama sormak lazım, yıllardı verdikleri bu mücadele de mi aile baskısıyla?
Böyle bilinçli aileler olsaydı bu ülkede, böyle çağdışı yasaklar çoktan biterdi.
Ama, diyelim ki öyle?
Size ne?
Evet, size ne?
Ne gelir elinizden?
Bunun tedbiri zulmetmek mi?
Peki ama, sizin ne farkınız var kınadığınız o aileden?
Baskı ayıpsa, size da ayıp.
O “ört” diye baskı yapıyor, siz “Aç” diye yapıyorsunuz.
Farkınız ne?
Bir yandan da acıyorum size.
Bu kadar mı yabancı kesildiniz kendi halkınıza, kendi ülkenize?
İngiliz anlamsız buluyor bu yasağı, Fransız anlamsız buluyor.
İtalyan, Alman, Yunan, Amarika, Japonya, Güney Afrika… böyle bir yasağı anlamıyor.
İşte kamuoyu araştırmaları ortada.
Halk “Bu ayıp kalksın” diyor.
Siz bir avuç insansınız “yasak devam etsin” diyen.
Tamam, siz takmayın.
Başörtüsünden de, başörtülülerden de nefret etmeye devam edin.
Kimse size bu nefretin sebebini sormuyor.
“Nasıl oldu da böyle oldunuz?” da demiyor.
Kimse sizden sevgi de dilenmiyor.
Sizden istenen sadece şudur:
Hukuka saygılı olun yeter.
Biz buradayız ve birlikte barış içinde yaşayacaksak başka yolu da yok bunun.
Son bir zırva: “Biz onlara demokrasi, hukuk der de izin verirsek, yarın onlar bize başımızı açma hakkını vermezler.”
Olacak şey değil, ama hadi diyelim ki öyle yapacaklar?
Ne yapacaksınız bunun karşısında?
Zulüm işlemeye devam mı?
“Hukukun üstünlüğü” anlayışınız bu mu sizin?
“Aydınlanmış Aklınız” bu kadar mı?
Evet, suçüstü yakalandınız.
Şu an “gelecek korkusuyla” suç işlediğinizi siz de biliyorsunuz.
Ne kadar zalim olduğunuzu siz de çok iyi biliyorsunuz yani.
Ve de onlara “mukabele-i bilmisil” hakkı verdiğinizi…
Onlar bu haklarını kullanırlar da tazmin yoluna giderler mi bilmem.
Ama bildiğim bir şey varsa o da zulüm payidar olmaz.
Eninde sonunda yıkılır gider.