Ahlak erozyonu
Medya’da ve televizyonlarda özellikle son zamanlarda yayınlanan programlarda, toplumun en saygın varlığı olan kadını küçülten, onu maddileştiren, ve reyting aracı haline getiren pozisyonlar gerçekten üzücü, üzücü olduğu kadar da düşündürücüdür. Kadının giyinip kuşanması aslında onu daha güzel, daha saygın yapar. Ne yazık ki toplumumuzda, maddeye tapma eğilimi hakim olduğu için, Medyada ve TV Programlarına da bu anlayış yansımıştır. Yada bu anlayışın topluma Medya’dan ve TV Programlarından geçmiştir de denilebilir.
ASİL BİR TOPLUMU BOZMANIN EN KESTİRME YOLU
Ahlâkı erozyona uğratan bu olumsuz durum, tarihi iffet, fazilet ve dindarlık kokan bu asil Türk milletini, onu yükselten değerlerden koparıp yok etme projelerinin önemli bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Asil bir toplumu bozmanın en kestirme yolu önce ahlakı bozmak, arkasında inanç ve ibadetleri, topyekün dinî değerleri yok etmek. Vatan yüksek ahlakla, kuvvetli imanla ve büyük bir sevgi ile elde edilir. Ahlakî değerlerini kaybeden bir millet, vatanını da kaybeder.
NEDEN ERKEK DEĞİL DE KADIN?
Her vesile ile Medya’da kadın gündeme getirilerek teşhir edilir. Reklamlarda yarı çıplak kadın birinci planda yer alır. Neden erkek değil de kadın? Bunu derinliğine düşünmek lazımdır. Kadın hayatın içinde yer almalı, fakat, fakat müstehcen şekliyle değil, insanlığa iffet ve rahmet telkin edecek şekilde yer almalıdır. özellikle kadının şu ince noktayı çok iyi düşünmesi ve buna göre hareketlerine düzen vermesi gerekir. Kadın o kadar değersiz bir varlık mıdır ki, Allah’ın kendisine, sadece kocasına teşhir etmek için verdiği güzelliklerini, başkalarına teşhir eder! Para kazanma aracı olur, düşkün hale getirilince zevk aracı olur, sömürülür. Eminiz ki, yolunu şaşırmış, kendi Asli değerini takdir etmekten yoksun kalmış zavallı bir avuç kadın dışında, bu iğrenç ve olumsuz tutum ve davranışlardan rahatsız olmayan tek bir hanım yoktur. Olmaz, olamaz da... O azınlık, kadınlığı temsil edemez, fakat o görüntüyü maalesef verdirmektedir. Biz onların da fazilet yoluna gireceklerine inanıyor ve kendilerine fıtrata uygun davranış nasip etmesi için Allah’a dua ediyoruz, asla dışlamıyoruz. Sadece yol gösteriyor, kadına zarar verecek unsurlara işaret ediyoruz. Bu sebeple, Türk hanımları, her alandaki ahlaksızlıkla, müstehcenlikle kadını yan yana getiren anlayışlara ve tezahür eden Medyatik tavırlara ve görüntülere karşı ağırlığını koyarak bunları kınamalıdırlar. Bu görev erkeklerden önce kadınlara düşüyor. çünkü sonuç itibarıyla, çirkin yayınlardan kadınlar yükselmez, belki ağır darbe alırlar.
KIZARACAK YüZLERİ YOK
Kadın istismarı o noktaya varmıştır ki, çirkin, ahlaksız fiili haber olarak sunmak, ya da bir filimde veya bir hikaye ve klipte sahnelenirken, nerede ise olayın içyüzünü deşifre ederek fıtrata aykırı bir anlayış sergilenmektedir. Müstehcen bir olayı anlatmak için insanlar müstehceni, gözler önüne getirmezler, belki onu kapatırlar. Müstehceni anlatırken bile insanlar müstehcen olmayan terimleri seçmeye özen gösterirler. Değilse anlatırken insanın yüzü kızarır. Açık saçık yayın yapan Medyanın kızaracak yüzü olmadığı için, bu yolu seçtiği ortada.. İnsan yaratılışta hayalıdır, utanır. Allah’tan utanır, insanlardan utanır, kendinden utanır. Bu utanç duygusu bir çok çirkin işi açığa vurmaya engeldir. İslam, işte insanda ki bu fıtri olan utanma duygusunu aşılıyor, koruyup takviye ediyor. İslam’dan nasip almayan, kafası ve kalbi ile değil de midesi ve cüzdanı ile düşünen zavallı insanlar, bu tuzaklara takılıyorlar. Bütün bu rezaletler, müstehcenin açığa vurulması fikri, bize hep dışarıdan, Batı’dan gelmiştir. Nitekim, istilacılar, sömürücü devletler, yok etmek veya etkisiz hale getirmek istedikleri milletlerin ya da halkların öncelikle, ahlakını bozuyorlar. Türkî Cumhuriyetlerle Doğu Avrupa halkı ve eskiden Kıbrıs Türkleri bunun açık örneklerdir.
AHLAKSIZLIK RüZGARI BöYLEDİR
Sürekli olarak esen rüzgar, fidanları bir tarafa doğru yatırır, fıtrî istikametlerini değiştirir; bundan sonra fidanlar istedikleri istikamette ağaç olmazlar, belki rüzgar istikametinde eğri ağaç olurlar; rüzgarın istediği gibi birer odun yığını olurlar. Ahlaksızlık rüzgarı da böyledir. Bu rüzgara maruz kalan gençler, sürekli olarak fıtrattan ayrı bir istikamete doğru giderler ve istediklerini olamazlar. Belki bir ceset yığını haline gelirler. Bundan korunabilmek için, ya bu rüzgarı kesmek gerekir, ki bunu yapmak devlete ve toplum sorumlularına düşer; yahut rüzgarın önüne set çekmek gerekir. Bu da herkesin alacağı özel tedbirlerle, topyekün milletin seferber olması ile olur.
BATI GELECEĞİNİ KAYBEDİYOR
Bilmek lazımdır ki, Batı bugün uğradığı bu ahlak erozyonu sebebiyle, artık geleceğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Batı anlayışı, eğer yararlı olsaydı, neslinin tükenmesi tehlikesi ile karşı karşıya gelmezdi. Almanya’da nüfusun yüzde 60’ını yaşı 65 ve üzeri yaşta ki insanlar teşkil ediyor. Bunun anlamı otuz beş sene sonar neslin tükenmeye yaklaşmasıdır. Bunun tek sebebi, ilahî buyruklara teslim olmayıp nefse mağlubiyettir, hevese esir olmaktır. Kuralsız bir hayat yaşamak, kadın-erkek ilişkisinin, zinanın serbest kılınması, kutsal ve mucizevi aile hayatını bitirdi ve artık tehlike çanları çalmaya başladı. Batı tehlikeyi hissetti, fakat tedbirin ne olduğunun hala farkına varamadı. Tedbir ilahi olandır, İslam’ın tavsiye ettiği mutedil yoldur. İnançta vasat, ahlakta vasat, ibadetlerde vasat, hayatta vasat… İfrat ve tefrit toplumu da ferdi de bitirir… Bizim varlığımıza, neslimizin devamına Batının da Doğunun da ihtiyacı varıdır. Müslümanların nesli, Türk Milletinin nesli tükenemez, tükenmemelidir. Bu gidiş iyiye gidişin habercisi değil, tehlikeye doğru süratli bir akışın göstergesidir. Bu akışa mutlaka dur demek lazımdır.
NEYİ SEYRETTİĞİNİZİN FARKINA VARIN
Toplum, sabahtan akşama, Medya’da ve TV. Ekranlarında neyi seyrettiğini farkına varmalıdır. Eğer seyrettiği program, karşı karşıya olduğu kişiler fazilet sahibi iseler onlardan fazilet elde etmek mümkün olur. Ancak, seyredilen simalar ahlaki değerlerden yoksunsa, rezalet hakimse, bu rezaletleri seyreden kimseler nasıl fazilete ulaşabilir? Fazilet, ancak faziletli insanlardan doğar. İnsan kim ile beraber olursa onun gibi olur. Sohbet de, seyirci olmak da böyledir. Bir kimse sürekli kimi seyrederse onun gibi olur. Genlerin tesiri vardır hayatta…Maneviyat da insan üzerinde çok etkilidir. İyi insanlarla buluşan, onlarla beraber olan, onların sohbetinde bulunan, onları düşünen onlar gibi faziletli olur. Kötü insanlarla beraber olan, hayalinde böylelerini yaşatanlar zamanla onlar gibi olurlar. Teröre bulaşanlar da böyle bulaşıyorlar. Bir hadis-i şerifte sevgili Peygamberimiz “Kişi sevdikleri ile beraberdir.” Buyurmuştur. Ne güzel buyurmuştur. Mucizevi olan bu mübarek sözler, zaman geçtikçe dünya milletleri tarafından daha iyi anlaşılacaktır. özellikle Türk milleti tarafından..
FATİHLERİN TORUNLARI BöYLE Mİ OLUR?
Bu gün ki Medya’dan iyi bir insan, iyi bir nesil yetişmesi mümkün müdür? Bir düşünelim, acayip kıyafetlerle toplumun, milyonların önüne çıkan, düşündüklerini ağzına geldiği gibi söyleyen insanlar, acaba iyi bir örnek olamadıklarının farkında mıdırlar? Fatihlerin torunları bu gibi nesillerden doğar mı? Bizi tarihin en şerefli milleti yapan unsurları terketmek, çok büyük bir manevi sorumluluğu gerektirir. Ferdî olarak işlenen hatalar sadece ferdi ilgilendirir. Fakat Medya aracılığı ile verilen örnekler, sergilenen davranışlar, bunları benimseyerek yanlış yapanların tamamının hatalarını da yapanların sırtına yükler. Medya’da yazar olmanın, Medya’da haber olmanın, Medya’da program yapmanın sorumluluğunun çok büyük olduğunun farkına varılmalıdır artık.
KöTüLüKLER KöTüLüĞü DOĞURUR
Medya ve TV. Programları toplum beynine zerkedilen yönetici programlardır. İnsanı, nasıl ki, beynine yerleştirilen programlar idare ederse, toplumu da hafızasına yerleştirilen programlar yönetir. Kötü programlarla haşir neşir olanlar kötü olmaya mahkum olurlar. İyi bir toplum olmak istiyorsak her yerde her zaman daima iyilikler sergilemeliyiz. İyilik iyiliği doğurur, kötülük de kötülüğü. Ancak iyilikler sürdürülebilirse, sayısı az da olsa kötülükleri yok eder. Ateşi odunu yakması, ışığın karanlığı yok etmesi gibi…
SAYGI VE TERBİYE EROZYONA UĞRATILDI
Osmanlılar döneminde insanlarda haya vardı, saygı vardı, terbiye vardı. Bu saygı ve terbiye erozyona uğratıldı. Bu erozyonun en önemli engeli dindir, İslam’dır. ülkemizde ki Batı etkisi öncelikle, işte bu engeli ortadan kaldırdı, sonar da planlarını uygulamaya başladı. İşte bütün bu olumsuzluklar, o planların uygulanmasının sonucu olduğunu düşünüyoruz.
MAZLUM KESİM: KADINLAR
Aslında, bu olumsuzlukların ve çirkin yayınların önüne geçmesi gereken bir mazlum kesim vardır, kadınlar. Kadınlar bunun önünü kesmeli, kendilerini bir araç haline getirip istismar ettirmemelidirler. Erkekler de kadınlara bu noktada büyük destek vermelidirler. Ben bu mantıksızlığı hep düşünür ve sorgularım hayatım boyunca… Neden erkekler değil de kadınlar elbiselerinden soyulur, onlar teşhir edilir sürekli olarak…Neden medya’da kadın reklam aracı olur? Bunun sebebi erkeklerin kadınları her yönden sömürmesi düşüncesidir, bu düşünce menfaat sağlamaktan kaynaklanır. Burada erkek egemenliğinin nefsaniyet noktasında, hüküm sürdüğünü maalesef bu asırda da görmekteyiz. Buna asrın cahiliyesi de diyebiliriz.
KADIN CİNSEL CAZİBE ODAĞIDIR
Asrın cahiliyesinin temelinde yatan unsur da nefsaniyetttir; insanların nefislerinin arzularına ve heveslerine aşırı derecede (nefs-i levvame) düşkünlüğüdür. Bir başka ifade ile, insanların, insanı üstün kılan değerlerden sıyrılması ve her şeyi duygularla elde etmeye çalışmasıdır; ruhun devre dışı bırakılmasıdır; insanın ruhsuz bir varlık gibi algılanmasıdır. Ne yazık ki burada erkekler değil, de kadınlar kullanılmaktadır. çünkü kadın cinsel cazibe odağıdır. Bunun için hevesler ve menfaatler uğruna eşya gibi kullanılmaktadır. Şeytan toplumumuzu bu zayıf noktadan yakalamıştır. Oysa İslam’da kadın, toplumu yüksetleten bir değerdir. Kadın zarafettir, hanımefendidir, fazilet numunesidir. Kadın, toplumu yükseltmek için, tertemiz, üstün bir nesil elde etmek için yaratılmıştır. Kadın soyunmak için, sömürülmek için yaratılmamıştır. Kadın, aslî kimliğini İslam’ın gerçeğinde bulmuştur. Bulduğu bu değeri asla kaybetmemelidir; kadın bu şuursuz ve başıboş gidişe mutlaka dur demelidir; büyük bir direnç göstermelidir.
KADININ DİRENİŞİNE ERKEKLER DESTEK VERMELİ
Kadının bu direnişine erkekler destek vermelidir. Bütün bunlar kadını, toplumda sahip olduğu saygınlığa ulaştırmak için yeterli değildir. Kadına yapılan bu zulmü, istismarı devlet önlemelidir. Hükümetler buna el koymalıdır. RüTüK, Basın KONSEYİ ve benzeri kuruluşlar el atmalıdır. Bu kuruluşlar yetmiyor, ya da bu meselede yeterince destek ve duyarlılık gösteremiyorlarsa, Kadın Basın Konseyleri kurulmalı, RüTüK gibi denetleme kurullarında kadınlar ağırlıklı olarak yer almalı, yahut RüTK bünyesinde yetkili bir Kadınlar Ahlak Konseyi kurulmalıdır. Kadınların benlik, kimlik ve haysiyetlerini, kadınlardan daha etkili savunacak erkek kuruluşları olamaz. Bu mutlaka yapılmalıdır.
“KUR’AN’DA KADIN HAK VE öZGüRLüĞü”
Kadın haklarını da erkekler değil, mutlaka kadınlar savunmalıdır. Bu aciz kul, “Kur’an’da Kadın Hak ve özgürlüğü” adıyla bir kitap yayınladı. Maksat, bu meselede kadınları ön plana çıkararak kendi hak ve sorumluluklarını hatırlatmak suretiyle, onlara yardımcı olmaktır.
çOCUKLARI KURTARMAK VE KORUMAK
çocuklarımızı Medya’nın bu olumsuzluklarından kurtarmak kolay bir iş değildir. Ancak mutlaka bu alanda mücadele verilmelidir. Bunun en etkili yollarından biri, onları Kur’an nuru ile aydınlatmak, İslam ahlakı ile ahlaklandırmak; dinî ve millî bir şuura kavuşturmaktır. Bunun için her şeyden önce görev, acilen aileye düşmektedir. Her aile evini bir eğitim kurumuna, bir okula yahut bir medreseye çevirmeli; haftanın bir veya iki gününde, kısa zamanlı (Yarım saat-Bir saat) bir ders halkası ihdas etmelidir. çocukların ve aile fertlerinin, sırasıyla bir din, ahlak ve İslam tarihi kitabı okunmalı ve bu olumsuzlukların, bu hastalıkların tedavisi, kaynağından onlara aktarılarak, manevi bir güç kazandırılmalıdır. Eğer ülkemizde sağlam bilgi veren aileler olmasaydı, bu ahlak erozyonunda bir tek sağlam ailenin ayakta kalmaması gerekirdi. Bu yolu herkes her zaman deneyebilir ve uygulayabilir. Bir defa daha tekrarlamalıyız ki, Kur’an ışığının girdiği yere karanlık girmez, Hz. Peygamber sevgisinin girdiği kalbe şeytan sevgisi, menfaat ve şöhret sevgisi girmez. İlaç Kur’an sevgisi, Peygamber sevgisi ve Allah sevgisidir. Kalplere bu sevgiyi yerleştirebilirsek, oraya başka şeyler giremez. Bunu azımsamayalım, küçümsemeyelim. En büyük okul aile okuludur. Türkiye’de her ailenin evinde haftada bir gün aile dersi yaptığını düşünürsek, bir anda 12-13 milyon aile okulu oluşur. Problem büyük ölçüde çözülmüş olur.
AHLAKI EROZYONA UĞRATAN KANALLARI KAPATIN
Kanaatimizce, bir başka tedbir de TV. Seyretmede çok hassas davranmayı çocuklarımıza öğretmektir. Sakınılacak noktaları onların şuurlarına, korku ile değil, sevgi ile yerleştirmeliyiz. Ahlakı erozyona uğratan televizyon kanallarını kapatmayı, yahut onları es geçerek ahlakî değerlere önem veren, sağlam dini bilgiler veren kanallara yöneltmeliyiz. Bu kanalları sürekli açık tutmalıyız. TV. Dünyasında, hamdolsun ki, devreye giren azımsanmayacak sayıda iyi kanallar da vardır. Bu kanalları desteklemeli, onların seyredilmesini sağlayarak, diğer kanallara da dersler vermeliyiz. Zira inancımız o dur ki, Hak mutlaka galip gelecek, batıl mutlaka yok olacaktır. Allah üstün ahlak sahibi, imanlı, düzgün davranışlı asil nesillerin yetiştirilmesini tekrar bu millete nasip etsin. Bilmek lazımdır ki, ışık daima karanlığı yok eder, hem bir anda yok eder. Yeter ki ışık olabilelim ya da ışığı bulabilelim.