Terör olayının anlamı!
İki temele dayanan terör, bedensel ve ruhsal fukaralıktan kaynaklamaktadır. Bu iki fukaralığı yok ederek hem ruh zenginliğine hem de beden zenginliğine erişmeliyiz.
İslam fıkıh kaynaklarında terörün fıkıhçası bağiy’dir. Devlete karşı çıkanlara bâği = İsyancı denilmekteydi. Başlangıcından beri Kur’an’da ve daha sonra ki fıkıh kitaplarında bugün terör olarak adlandırılan bu hareketin cezası belirlenmiştir.
Kur’an’daki hüküm şöyledir: “Allah’a ve Elçisine (Devlete) karşı savaş açanların ve yeryüzünde fesat çıkaranların cezası, öldürülmek yahut asılmak yahut ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da sürgün edilmekten başkası değildir.” (Maide sûresi, 5/33) Bu âyet, hayata evrensel bir hüküm getirmiştir. Terörün cezası ölüm yahut suçun derecesine göre, çaprazlama olarak el ve ayakların kesilmesi yahut sürgüne gönderilmektir. İslam fıkhında bu konu ayrı kitap başlığı altında incelenmiştir. Yani İslam tarihinde de devlet terörle karşı karşıya kalmış ve bunun cezası fakîhler tarafından düzenlenmiş; devletler tarafından da uygulanmıştır.
Bugün terör, maalesef Müslümanların, dolayısıyla İslam dünyasının baş belası durumundadır. Fakat terörün oluşmasında Müslümanların bir suçu yoktur. Terör, Batılıların dünya sahnesine çıkmasından ve hâkimiyet kurmasından sonra çıkmıştır. Batı her ne kadar terörü Müslümanlarla özdeşleştirmeye çalışsalar da bu kendi düzmelerinden ve kuruntularından ibaret kalmıştır. Çünkü teröre maruz kalan tek coğrafya var dünyada… Müslümanların coğrafyası… Bu durum Batı’yı yalanlıyor. Eğer İslam’da terörün yeri olsaydı bunun Batı’da yahut İslam coğrafyasının dışında gayr-i müslim ülkelerde gerçekleşmesi gerekirdi. Zira Müslüman Müslüman’a terör uygulayamaz. Kur’an’a göre, Müslüman’ın kanının akıtılması en büyük günahlardan biridir ve bunun cezası ebedi olarak cehennemdir.
11 Eylül olayında olduğu gibi, Batı’da ortaya çıkan terör olaylarının düzmece olduğunu artık dünyada anlamayan kalmamıştır. Teröre adı karıştırılan kişilerin de Batı’da yetişmiş olmaları dikkat çekicidir. İslam dünyası kökenli bir terörist guruptan söz edilemez. O halde, Batı terör üretiyor ve bununla hem İslam’ı yaralamaya hem de Müslümanları vurmaya çalışıyor. Bunun için de Batı’da yaşayan bazı Müslüman fakirleri kullanıyor.
Türkiye’deki terör olaylarına bir başka açıdan yaklaştığımız zaman şunu görüyoruz. Terör Müslümanlar arasında ve Müslüman coğrafyada cereyan etmektedir. Ölenler de öldürülenler de Müslümanların evlatlarıdır. Kullanılan silahlar ise Batılıların silahlarıdır. Müslümanların parası ile alınan silahlarla Batı Müslümanları Müslümanlara vurduruyor. Üç yönlü kazanç sağlıyor bundan… Silah satıyor ve ürettiği silahların denenmesini ve tüketilmesini sağlıyor… Müslümanların sayısını azaltarak ve ekonomilerini zayıflatarak kâr ve kazanç sağlıyor... Müslümanları kırarak sayılarını azaltıyor.
ABD Kuzey Irak’ta ki olayın benzerini kendi ülkesinde yaşamış olsaydı acaba bir saniye bekler mi idi? Kendi vatandaşlarının kırılmasına ve kanlarının akmasına izin verir mi idi? Sözde müttefikimiz olduğunu teröre karşı olduğunu söylemesi sadece siyasidir. İşin gerçeği böyle olsaydı bugün Türkiye’de terörden söz edilebilir mi idi?
Terörün asıl kaynağı, Müslüman evlatlarının dini duygulardan ve dini şuurdan yoksun yetiştirilerek kandırılmasıdır. Terörün kaynağı teröristleri Dünyada söz sahibi Türk Ordusu karşısında ayakta tutan güçlerdir.
Şimdi düşünüyorum, dış güçler teröristleri destekliyorlar, koruyup himaye ediyorlar. Acaba bu devletler bunlarla bir yerden akraba mıdırlar? Tarihte komşuluk mu yaptılar? Hayır. Bu da değildir. Bu desteğin nedeni Müslüman evlatlarının kendi kardeşlerini kendi vatandaşlarını öldürecek derecede şaşkın hale gelmeleridir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatları İslam kardeşliği anlayışı ile yetiştirilseydi, kardeşin kardeşe değil kurşun sıkması, bir fiske atması bile düşünülemezdi. Batılılar bunu çok iyi bildikleri için, bizim anlayışlarımızın bu istikamette oluşmasını sağlamaya çalışmışlardır. Senelerce biz bu evrensel kardeşlik ilkesini bırakıp kan, renk ve dile dayalı bir politikayı benimsediğimiz için Batı’lıların bu gibi olayları çıkarmalarına yardımcı olmuşuzdur. Onlar rahat bir ortam bularak kendi kardeşlerimizin evlatlarını kandırarak kolayca emellerine ulaşmışlardır.
Almanya Kürt ırkından olan Müslüman kardeşlerimize kucak açmış durumda. Kürt bölgesi olarak belirledikleri vilayetlerden gelen Türk Vatandaşlarına en az on yıl kalış vizesi vermektedir. Acaba neden? Bunlar onların din kardeşi olmasından mı? Hayır. Çünkü nüfus kâğıtlarında Müslüman yazıyor. Alman ırkından oldukları için mi? Hayır. Çünkü Almanlar Kürt kökenli değildir. Akraba olduklarından mı? Hayır. Çünkü aralarında böyle bir akrabalık bağı yoktur. O halde bu Almanlar veya diğer Avrupa ülkeleri neden Kürtlere bu kadar yakından ilgi gösteriyor, onlara destek veriyor. İnsaniyet namına mağdur ve mazlum olan insanlara karşı bir görev yapıyor olduğunu bir an düşünsek bile bunun samimi olmadığını kolayca anlamak mümkündür. Eğer insaniyet namına hareket ediyorlarsa o zaman Afrika’da açlıktan ölenlere bu desteği verseler ya…
Demek ki amaç bu değil. Amaç gizlidir ve bellidir. Bir milleti bölerek bir birine düşman etmek ve stratejik önemi ve sahip olduğu miras çok büyük olan bir devleti yok ederek Anadolu topraklarını yeniden ele geçirmektir. Bu da durup dururken yapılamaz. Belki toplum bütünlüğünün bozulması ve bunun bir vesile yapılması gerekir. Bu bozulmanın sebepleri de Avrupa kaynaklıdır. Yani ilacı onlar tavsiye ettiler, bünyeyi tedavi edecek yerde bu yanlış ilaç bünyeyi hasta etmiştir. Sonra da bu hastayı yok etmenin yolunu aramaktadırlar. Bugün karşılaştığımız manzara budur. Kendi ilaçlarına göre hasta meydana getiriyorlar, ilacı veriyorlar, sonra da tedavi olmayan cesedin üzerinde oynuyorlar.
Müslüman bir toplumun fertlerini bir birine kenetleyen en kuvvetli çimento İslam’dır. İslam sosyal bütünlüğü sağlamak için ibadetler getirmiş, prensipler koymuş ve bütün toplum fertlerinin kardeşçe yaşamasını sağlayan adalet ilkeleri getirmiştir. Fukaralığın kökünü kazıyacak tedbirler almıştır. İslam’ın sosyal güvenlik emirleri bu kardeşliği fazlasıyla temin edecek güçtedir. Zekât Müessesesi, Karz-i Hasen Müessesesi, İnfak Müessesesi, hayır ve hasenat tavsiyeleri ve sadakalar gerçekten bir toplumun fertlerini bir birine kenetler. Bu kurumların gerçekleştirildiği bir toplumda fukaralık kalmaz. Eğitim-öğretim problemi kalmaz; askerin muhtaç olduğu silah problemi kalmaz. Biz bu kurumları unuttuk; İslam’ın sosyal hayatımıza bakam emir ve talimatlarını unuttuk. Çözüldük, gevşedik ve aramıza yabancıların sızmasına imkân verdik. Bizim evladımızı onlar kumanda edebiliyor duruma geldik.
İşte bu çerçevede ülkemizde cereyan etmekte olan terör belasının çözümü İslam’da en geniş ifadesiyle vardır. İslam kardeşliğine ve İslam’ı hayatta yaşamaya önem verdiğimiz takdirde terör belasından kurtuluruz; çok kısa bir zamanda da kalkınırız. Avrupalıların dediğini değil yüce dinimizin dediğini yapalım yeter.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.