Türkiye'nin itibarı neye bağlı(ymış
Her zamanki yalan makinesini çalıştıran İsrail tarafı Gazze katliamında da boş durmayacaktı. En büyük yalanı Hamas'a karşı savunma yaptığı yönündeki yüzsüz propaganda. Buna inanmak isteyenler sadece Filistin'in yerini haritada bile gösteremeyen Amerikalılar değil, tarih boyunca Yahudilere yaptıkları aşağılamayı ve uygarlıklarının “kötü kahramanı” Hitler'in kıyımından duydukları utancı Filistinlere fatura ederek kurtulmak isteyen Avrupalılar da değil.
Adeta 'nüfuz casusu' gibi çalışan medya ve kimi yazarlar Türkiye'nin neden açıkça İsrail katliamına destek çıkmadığı, suç ortaklığını beyan etmediğini, yani kitlelerin bu katliama isyan edişini bir türlü hazmedemiyorlar. Hükümetin eleştiriye açık, İsrail katliamına karşı hiç olmazsa ateşkes sağlanması yönündeki çabaları da bu kalemlerin hedefinde.
Hükümetin gücünün yetip yetmediğine bakmaksızın neden İsrail'le ilişkileri kesmediğinden askeri anlaşmaların iptal edilmesine kadar varan taleplerin toplumsal karşılığını ciddiye almak yerine İsrail tepkisini önceleyen utanmaz bir dil köşe yazılarına sarkıyor. Ölen çocuk bedenlerinin doldurduğu katliam görüntüleri, “meşru savunma” adı altında sanki ilk kez ve istenmeden ortaya çıkmış gibi İsrail'e dolaylı destek verenlerin vicdan muhasebesi yapabildiklerini sanmıyorum.
“Türkiye'nin insan hakları konusunda İsraillilere ders vermeyi hak etmiş olduğuna ikna olmuş değiliz. Tüm dikkatleri Gazze'de yoğunlaşırken, Türk savaş uçakları Kuzey Irak'taki Kürt mevzilerini bombalamıştır. Yıllardan bu yana, radikal PKK'nın Türkiye'den özerklik elde etme mücadelesinde on binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Irak'taki Kürt siviller mütemadiyen, Ankara'nın hava kuvvetlerinin PKK'nın faal olmadığı sivil bölgeleri vurmasından şikayet etmektedir.
“Bir sonraki İsrail Hükümetinin, muallak da olsa, bizim yok olmamızdan bahseden bir ülkeyi İsrail'in arabulucu olarak kabul edip etmeyeceğini değerlendirmesi gerekecektir. Diğer yandan, Türkiye'nin tek yanlı ve İsrail karşıtı söyleminde ısrar etmesi durumunda, Dışişleri Bakanlığı, Ankara'daki büyükelçisini istişare amacıyla geri çağırmayı düşünmelidir.
“Türkiye'nin, Doğu ve Batı arasında köprü olmak ile tüm bölgede istikrarsızlık yaratma tehdidi taşıyan, İran, Hizbullah ve Hamas'ın sonu olmayan İslamcı politikalarının tatmin etmek arasında seçim yapması gerekmektedir.”
J. Post'un başyazısındaki bu ifadelerin benzer yansımalarını, Türkçe versiyonunu görmemiz artık şaşırtıcı değil. “Türkiye, bölge sorunlarının çözümüne katkıda AB'nin yapamadığını yapabildiği görüntüsüyle 'değeri'ni artırmıştı. Şimdi bu konuda ve bu noktada AB'nin çok gerisini düşmüş görünüyor.
“Bunun, Türkiye'nin dış politikası ve giderek iç politikası üzerine çıkaracağı maliyetin ne olacağını yakın gelecekte göreceğiz.”
Çok nesnel analiz görüntüsü altında Türkiye'ye yapılan tehditin kaynağı aslında İsrail'e yönelik öfkenin resmi tavra da kısmen yansımış olmasıdır. Sorun şu ki: gerçekten hükümetin Ortadoğuda anahtar ülke olduğu izlenimini veren övgülerin, İsrail merkezli politikaları en azından meydan okumadığı hatta belli ölçülerde kullanışlı olmasındandı. Pakistan'la İsrail'i barıştıran Türkiye Suriye'yi de sürece dahil etmede ikna edici olduğu ölçüde “başarılı siyaset” izlemiş görüntüsüne önce kendini inandırdı. Bu başarı öyküsü İsrail'in kendi çıkarı için hiçbir diplomatik teamüle uymak, sözünde durmak gibi bir geleneğinin olmadığını hatırlatan son saldırısıyla sarsılmış oldu.
Yine bu eksende bir başarıdan bahsedilecekse Türkiye İran'ın Hamas üzerinden Filistin meselesine dahil olmasından son derece rahatsız. Bu nedenle Arap ülkelerinin ihanet derecesinde ataleti hatta katliama ortak olmaları karşısında Erdoğan'ın öfkeli çıkışının popüler destek bulması şaşırtıcı değil.
Bu çerçevede daha önce Amerika'da Obama'nın yakın adamları tarafından kotarılan Barış Gücü projesinde Türk askerinin gönderilmesi senaryosu dikkatle izlenmelidir. Bir yanda İsrail'i eleştirdiği için aba altından sopa gösterilen ama İran'a karşı desteklenen bir konumda Ankara. Hatta İsrail'e karşı oluşan tepkilerin laik ve batıcı ve de İsrail'le askeri ittifakları olan bölge ülkesinin temsil etmesinden duyulan gizli hoşnutluğu da görmemiz gerekir. Türk askerinin Gazze'ye gönderilmesi Lübnan'daki senaryonun tekrarından başka bir şey değil. Hamas'a karşı İsrail'i korumadan başka bir işlevi olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.