Ergenekon rüzgarında adalet
Ortada tertipleriyle, cinayetleriyle, cephanelikleriyle bir örgüt var.
Bu örgüte yataklık, yardım edenler var.
Başı var, dibi var...
Uzantıları var...
Besleyenleri, destekleyenleri var...
Varsa o zaman, yargı şunu yapacak; örgütü kuranları, destekleyenleri, yardım ve yataklık edenleri yargılayarak işi bitirecek.
Öyle yapmıyor mu?
Sayın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e göre “YARSAP” adındaki bir dernek, yargının sorunlarıyla uğraşacağı yerde öyle yapmayıp, Ergenekon soruşturmalarını etkileyecek şekilde siyaset yapıyor... Ona buna çatıyor... Tehditler savuruyor...
Sap yiyor, saman yapıyor...
Kazdıkça yeraltından çıkan cephanelikler dehşet... İsrail menşeli suikast silahları... Geleceğe yönelik planlar, tertipler...
Ermeni cemaati liderlerine yapılacak suikastlerin bilgileri ele geçirilmiş.
Danıştay’ın menfur cinayeti çözülmek üzere...
Daha neler?..
Öyle iken, bakıyoruz ki; YARSAV denilen derneğin başkanı telâş ve hiddet içerisinde kameraların karşısında... Hem öfke yağdırıyor, hem de ağzından suları aşağıya doğru akıtıyor...
Öte yandan hiç olmaması gereken Yargıtay Başkanlar Kurulu toplanıyor...
Paralelinde Genelkurmay Başkanlığı toplanıyor...
Muhalefet, Ergenekon’un avukatlığından asla vazgeçmiyor...
Ne bu şiddet bu celâl?
Bütün bu gayretler ülkenin huzuru ve de geleceği için değil mi?
O halde Ergenekon gerçekten eli kanlı bir örgüt ise, devlet bununla uğraşmayacak mı?
Ne yapacak?
Melül melül faili meçhul cinayetlerin ağıtlarını mı seyredeceğiz?
Yoksa senin ekiptense elleme, değilse bindir ensesine!
Böyle yargı, böyle adalet olur mu?
“Ölmek de var, öldürmek de...” Ne diyor bu adam? Kim ölecek, kim öldürecek?
Hukuk kimliği olan YARSAV Başkanı'na soruyorum, kuyulardan çıkarılan cephanelikler sizin elinize verilse, onları bir savcı olarak ne yapardınız?
İçerisinden Laikçi, Cumhuriyetçi, Kemalist olanlarını ayıklar mıydınız?
Kaldırıp atar mıydınız? Kuyuları kapatır mıydınız?
Deliller tamamsa, sen de Zekeriya savcının yaptığını yapmaz mıydın?
Ne yapardın? Söyle...
Haydi polisi suçlayalım... Çünkü polis İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır.
Savcıları da suçlayalım... Onlar da idari yönden Adalet Bakanı'na bağlıdır.
Peki hakimler?
Ülkede “Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu” diye bir ünitenin olduğunu unutuyoruz. Savcı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nu savcı yapan o kurul, Ergenekon’un hakim ve savcılarını da atadı...
Seni atarken iyi de, başkalarını atarsa kötü mü?
Oldu mu?! Yakıştı mı?!
Hani tarafsızdık?
Hani bağımsızdık?
Hani ihsası reyde bulunamazdık?..
Taraflı değilsek, bu kadar telâş neden?
Emekli bir yargı mensubu olarak, bir başsavcının evinde polis tarafından arama yapılmasına benim de gönlüm razı olmaz. Keza, Jandarma Genel Komutanlığı yapmış bir şahsın kollarına kelepçe vurulması beni de üzer...
Ama elde balya balya cinayetlerle alakalı bilgiler varsa ne yapmak lazım?
Şimdi soruyorum...
Hakimler ile savcılar taraf olduklarını alenen ortaya koyarsa ne olur?
Elde avuta tarafsız yargı kalır mı? Adalet kalır mı?..
YARSAV’ın başkanı bir yandan siyaset yapıyor, diğer taraftan yargının bağımsızlığı ile herkesin “eşit şartlarda” yargılanacağından dem vuruyor.
Madem öyle, o zaman, Sabih Kanadoğlu’nun evinde ne işi vardı?
Neden öfkeli?
Neden sinirli?
Bu savcı kimi savunuyor? Kimin adına konuşuyor?.. Ne konuşuyor?...
Yoksa bizim bilmediğimiz işler mi var?
Ülke ne halde? Yargı ne halde?.. Birileri çıkmış avazı çıktığı kadar bağırıp yargıyı politize ederken, 250 üye ile Yargıtay Başkanı seyrediyor... Danıştay seyrediyor, Anayasa Mahkemesi seyrediyor, tüm hukukçular seyrediyor...
Seyredin bakalım, sonuçta elinize ne geçecek! (*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.