'Temiz bir dövüş olsun'
"Yoktur öyle bir şey; hayâl görüyorlar, fasa-fisodur" safhasından geçtik, "var gibi görünüyor ama bu avam heriflerle saygıdeğer insanlar arasında ne gibi bir ilişki olabilir ki, anlamıyorum şahsen" safhasını tamamladık, sıra geldi usûl tartışmasına...
Güzeel! Bir yerde insanlar usûlden bahsetmeye başlamışlarsa hayır ve normallik alâmetidir; nitekim dün Genelkurmay adına açıklama yapan sözcü, "Bu gelişmelerin ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesini ihlal anlamına" geldiğini, "yani suçu tespit edilene kadar herkesin masum olduğu ilkesinin çiğnendiğini" ileri sürerek kitabın orta yerinden konuştu. Eski genelkurmay başkanlarından Büyükanıt ve Karadayı Paşa da usûl eksikliğinden dem vuruyor.
Usûl dediğimiz şey, hukukta zanlının menfaatlerini korur; usûlden bu derece bahsolunduğuna göre zanlıların, "bize kimse dokunamaz" hâletinden, "ya haklılığımı isbat edemezsem" tavrına rücû ettikleri anlaşılıyor. Daha düne kadar en mûteber, en güçlü kişi ve çevrelerin usûl hukukunun varlığını hatırlıyor olması güzeldir ve Türk hukuk sisteminde usûl kavramının âbideleşmesine hizmet edecektir. Televizyon programlarında bile artık soruşturma ile kovuşturma arasındaki farklar, susma hakkının avantajları, usûle uygun olmayan tarzda toplanmış deliller gibi hukuk incelikleri tartışılıyorsa, hukuk devletine bir adım daha yaklaşıyoruz demektir ki bu vesile ile hukuktan hiç anlamayanlarımızın bile usûl hukuku ve hukuk usûlü hakkında bilgi sahibi olmasını da güzel buluyorum.
Usûl önemli, hatta "esas"tan bile önemli; bu nükteyi "büyük gazeteci abi" kasılmalarıyla emekliliğinin temdid yıllarını yaşayan bazı gazetecilerin farketmiş olmasını da ayrıca "güzel" bulduğumu ifade etmeliyim. İki gündür koro halinde TRT'nin yaptığı naklen röportajı lime lime ediyor bu abiler. Nasıl güzel bulmam; bunlar, TRT'yi eleştirirken daha düne kadar kanun, hukuk tanımadan çiğneyegeldikleri usûl ve habercilik hukukunu yeni keşfetmiş gibi heyecan gösteriyorlar ya, bayılıyorum.
-Ben yaparım icabında ama TRT yapamaz demeye getirdikleri ciddi ve heyecanlı cümleleri zevkle dinliyor, içimden "usûl herkese lâzım; hele hele size" diye geçiriyorum.
İddianın ucu "mûteber zevât"a, asker kişilere, sol politikacılara dokununca, "ama usûl" diye ayağa kalkan bu abiler, yıllarca manşetleriyle nice ocaklar târümâr ettiler, insanların hayatını kararttılar, omuzlarında kamera ile polis baskınına uğrayan "zanlı"ları âleme rüsvây ettiler de bir dövmedikleri, tükürmedikleri eksik kalmıştı. Mahkemelerin yolladığı tekzip metinlerini bile takmıyorlardı bir ara; adamı birinci sayfada infaz edip, üç ay sonra 22. sayfada kibrit kutusu kadar yalanlama metni basıyorlardı. Bakıyorum şimdi sıkı usûlcü olmuşlar!
Ben de "güzeel" diyorum, "bu da bir nevi terakkîdir" diyorum. Genelkurmay sözcüsünün "masumiyet karînesi ihlâl" kavramını telaffuz etmesini alkışlıyor ve şu mâhut YAŞ Kararlarını hatırlatmak istiyorum: Kuruların yanında yaşların da çatır çatır götürüldüğü o YAŞ kararlarını yargı denetimi dışında tutan antidemokratik anayasa maddesini de "Mâsumiyet karinesi" kavramıyla birlikte mütalaa etmesini bekliyorum.
Ezcümle bu dâvânın Türk hukuk tarihine köşe taşı teşkil edecek derecede temiz, dürüst, usûle riayetkâr bir yargı sürecine sahne olmasını diliyorum; bu dâvânın, siyasi motiflerle kirletilmiş İstiklâl Mahkemeleri, Yassıada duruşmaları, DGM'ler veya sıkıyönetim mahkemeleri gibi şaibelenmesini istemiyorum. Güzeel! Temiz bir dövüş olsun, mâsumlar evine dönsün, suçlular gününü görsün ve "usûl"ün gerekliliğini herkes farketsin...