Encümen-i Daniş sonrası Türkiye
Dün Hamas konusunda izlenen politikanın Türkiye’ye bir bedeli olup olmayacağını tartışırken, konu mevcut iktidara geldi.
Acaba Ankara’nın son dönemde izlediği dış politika, bir şekilde gelip kendi iç dengelerini değiştirecek bir dalgalanma yaratabilir mi?
Yakın geçmişte bu soruyu haklı kılan gelişmeler oldu.
AK Parti’nin iktidara geliş sürecinde uluslararası şartlar ve aktörler önemli rol oynadı.
Bugün ortaya çıkan sorunun ya da birilerinin aba altından sopa göstererek ifade ettiği tehdidin parantezinde böyle bir geçmiş var.
Deniliyor ki, AK Parti’yi uluslararası aktörler getirdi. Gerekirse götürmesini de bilir.
Eğer İsrail’e yönelik tepkilerinde ısrar eder, ülke içinde yükselen öfkeye engel olmazsa, kendisine pek çok sorunda destek veren Yahudi lobisinin desteğini kaybeder.
Vesaire...
* * *
Öncelikle, bugünkü iktidar partisinin ortaya çıkışında ve iktidara gelişinde ülke dışı pek çok etken rol oynadı. Bunu inkar eden yok zaten.
Ancak pek çok doğrusu olan bu tezin, zaman içinde bir o kadar yanlışı ve eksiği barındırdığını da hep birlikte gördük.
Türkiye’deki iktidar dengelerini ve değişimlerini dışarıdan içeriye doğru okuma alışkanlığı, bu olup biteni açıklamaya yetmiyor.
AK Parti iktidarıyla birlikte yaşanan değişimin, güçlü bir toplumsal destek üzerinde şekillendiğini, dolayısıyla da içeriden dışarıya bir okuma denemesinin daha açıklayıcı olacağını söyleyebiliriz.
1 Mart tezkeresinde yaşananları hatırlayalım. TBMM’den beklediği desteği bulamayan tezkere sonrasında Türkiye inanılmaz bir prestij elde etmişti.
Gerek İran, gerek Suriye konusunda izlenen politikaları, bölgede yaşanan krizlerde oynanan rolü, özellikle de Gazze saldırıları karşısında sergilenen aktif tutumu ve daha pek çok örneği buna ekleyebiliriz.
Gazze meselesinde Türkiye’nin tekrar 1 Mart 2003’teki havayı yakalaması tesadüf değil. O zaman açıklamak zordu. Ancak tezkerenin reddedilmesi, sanki bugün gelinen etkinliği planlayan bir iradenin işiydi.
Lübnan’da Hizbullah’ın İsrail’e karşı elde ettiği zaferin ardından, Arap dünyasındaki gösterilerde Hasan Nasrallah’ın posterlerini taşıyan insanların, bugün Tayyip Erdoğan posteri taşıması üzerinde neden durmuyoruz?
* * *
Geçmişi düşününce çok önemli bir fark daha dikkat çekiyor.
2002 itibarıyle AK Parti’nin sahneye çıkışını olumlu yönde etkileyen uluslararası aktörler, bugün aynı rahatlıkla dünyayı çekip çevirme, yönlendirme noktasında değiller.
Yükselen gücü ile Türkiye de öyle herkesin istediği gibi evirip çevireceği bir ülke olmaktan çıkıyor.
Üstelik bölgemizde ortaya çıkan gelişmeler, bölge dışı aktörlerin Türkiye’ye olan ihtiyacını çok ciddi boyutlara getirmiş durumda.
Burada değişimi haber veren asıl gelişme, Ergenekon davasıyla birlikte başlayan süreç.
Encümen-i Daniş diye adlandırılan yapının, kelimenin tam anlamıyla ortaya dökülüşü, ‘devlet aklı’ndaki değişimin ifadesi aslında.
Yapının geçmişinde kimlerin olduğu, bunların ne kadarının daha farklı bağlantılar üzerinden orada yer aldığı kuşkusuz önemli.
Ancak bunların hepsinden daha önemli olan, başarılı veya başarısız, doğru ya da yanlış, böyle bir yapının ‘tasfiye’ oluşu. Dün medyaya yansıyan ve İsmail Hakkı Karadayı’ya ait olduğu iddia edilen konuşma kaseti de bunun ilanı aslında.
Herhalde Encümen-i Daniş’in ardından ‘devlet aklı’nın nasıl ve kimler eliyle yeniden şekillendiğini, bunun ülkemizin ve dünyanın geleceğinde ne tür karşılıklar üreteceğini; tersinden bir söyleyişle, dünyadaki hangi yükselen güçle Türkiye’deki ‘yeni akıl’ arasında ittifak kurulduğunu hepimiz merak ediyoruz.
En az sizler kadar ben de merak ediyorum. Fırsat buldukça burada tartışmaya devam ederiz.