Erdoğan’ı Násır’a benzetmek
Davos'ta yaşananların ardından tablo yavaş yavaş netleşiyor. Anlık tepkilerin yerini sağduyu alıyor.
Ana muhalefet partisinin ‘monşer’ kanadından ilk anda gelen öfkeyi bir kenara bırakırsak, CHP’nin bu konuda daha farklı bir çizgiye ilerlediği söylenebilir.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sağduyulu, ancak geç kalmış değerlendirmesini de aynı çerçevede değerlendirmek mümkün.
Acaba bu süreç, CHP’de Onur Öymen, MHP’de Deniz Bölükbaşı üzerinden ifade edilen diplomasi geleneğinin, sözkonusu siyasi partilerde geriye düşmesine yol açar mı?
Türkiye’nin tasfiye ettiği bu anlayış, CHP ya da MHP içinde varlıklarını sürdürebilir mi?
Bekleyip göreceğiz.
* * *
Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi’nin öncülük ettiği anlayışın kaç gündür ısrarla görmezden geldiği bazı gerçekler var.
Şimon Peres’in konuşması, doğrudan Türkiye’nin izlediği dış politikayı hedef alan ve hakaret dolu bir konuşmaydı. Türkiye Başbakan’ın buna tepkisiz kalması düşünülemezdi.
Bu meseleye milletimizin gösterdiği duyarlılığı, ‘sokak tepkisi’ diye aşağılamak, ‘Sokağın vicdanı olmadığı için, azınca acımasız olur’ ya da ‘sokağın coşkusundan doğacak ranta ortak olmak’ gibi ifadeler kullanmak, herhalde bize özgü bir arıza olsa gerek.
Hele her vesileyle konuyu Merhum Adnan Menderes’e getirerek, ‘aba altından sehpa’ göstermek, gerçekten kabul edilemez bir çirkinliktir.
Oktay Ekşi çizgisinin, Türkiye’nin nereye gideceğine dair zerre kadar bir kaygısı yok. Meseleye sadece Davos’ta yaşananlar üzerinden bakılsa bile Türkiye’de yaşayan herkesin yeri, kendisini temsil eden Başbakan’ın yanıdır.
Bu meselenin AK Parti’nin de, Erdoğan’ın da ötesinde, Türkiye’nin yeni rolü ve konumu üzerinden tartışılması en doğrusudur.
Böyle bir tartışmanın öncelikli şartı, ülkesine aidiyet duymaktır.
Aba altın sehpa göstermek değil.
* * *
Türkiye’de ‘İsrail eleştirilemez’ tabusunu yaratanların, bu yeni döneme intibak etmeleri biraz zor olacak.
Ancak unutmayalım ki, Davos’ta sergilenen duruş; anlık bir tepki, duygusal bir çıkış ya da öfke patlaması değildir.
Pek çok eksiğine ve yanlışına rağmen Türkiye’nin bir bölge gücü olarak sahneye çıkışıdır.
Meseleyi yakından takip edenlerin Erdoğan’ın bu çıkışını ‘Nasır’a benzetmeleri, pek çok bakımdan yanıltıcı. Üstelik meselenin özünü saptıran ve daraltan bir yanı da var.
Evet, Türkiye’nin Erdoğan üzerinden elde ettiği bu yeni duruş ve kazandığı prestij, en başta Arap dünyası üzerinde çok ciddi etkiler uyandırmıştır. Hatta Deniz Baykal’ın hayranı olduğu Mısır başta olmak üzere pek çok Arap rejiminin de ayaklarının altındaki zemin hızla kaymaktadır.
Ama ‘Nasır’ benzetmesi, tam da bu noktada yanlıştır. Çünkü Erdoğan’ın etkisini Arap dünyasıyla sınırlamak mümkün değil. Aksine, İslam dünyasının ötesinde de karşılık bulduğunu görmek gerekiyor.
Kaldı ki Nasır’ın çıkışını besleyen/şekillendiren ‘Arap ulusalcılığı’ ile Erdoğan’ın üzerinde hareket ettiği zemin birbirinden çok farklı.
Onun için Ertuğrul Özkök’ün aktardığı ‘Erdoğan, Nasır olarak dolaştığı sokaklara hangi mesajları verecektir?’ sorusu anlamsızdır.
* * *
Gelelim daha farklı bir eleştiriye.
Mehmet Altan cumartesi günü Erdoğan’ın tavrını değerlendirirken, ‘Bu işin bedelini öderiz’ kervanına katılmış.
Bir; İsrail’in bu tavrıyla Türkiye’yi karşılaştırmak, ‘öldürmeyi hiç de fena bilmediğimizi’ söylemek insafa sığmaz.
İki; Türkiye büyük bir kararlılıkla geçmişin yanlışlarından kurtulmaya çalışıyor. Bunu en iyi görenlerden birisi Mehmet Altan olmalı.
Üç; bölgede Altan’ın da rahatsız olduğundan kuşku duymadığım sorunların ve yanlışların üzerine doğru yöntemlerle gidebilecek yegane güç Türkiye’dir.