IMF muamması
IMF ile son stand-by anlaşması biteli neredeyse bir yıl oldu. Ve o gün bugündür Türkiye olarak IMF ile ne yapacağımıza bir türlü karar veremedik. Önce “program sonrası izleme” denildi; bilahare iş “ihtiyati stand-by”a döndü; sonbaharda Hazine Bakanı Mehmet Şimşek “IMF’ye ihtiyacımız yok ama ihtiyati bir stand-by da bir kenarda dursa fena olmaz” mealinde sözler söyledi. Kriz, dünyanın çivisini yerinden oynatınca bu defa “IMF ile anlaşsak fena olmaz” noktasına gelindi. O gün bugündür de “görüşüyoruz, görüştük, sona yaklaştık, yaklaşmadık, imzalarız, belki imzalamayız” diye dalgalanıp duruyoruz. Bakan Şimşek’in “Ocak sonunda imzalanır” dediği stand-by’ın -bir süre- askıya alındığını da Başbakan’dan öğrendik. Şimdi de “itirazlarımız kabul edilmedikçe görüşmeler başlamaz” noktasındayız.
***
“IMF’ye ihtiyaç var mı, yok mu veya ne kadar, ne biçimde ihtiyaç var” konusunda zihinler berrak değil... Bakan Şimşek de MB Başkanı Yılmaz da 3-4 ay önce “IMF parasına ihtiyacımız yok” diyorlardı. Şimdi “ihtiyacımız yok” diyen kalmadı. Dün “IMF parası gerekmez” diyen Merkez Bankası bugün faiz indirimlerinin devamını -zımnen- IMF ile yapılacak anlaşmaya bağlıyor mesela...
***
Ekonomi belirsizlikleri sevmez. Bu basit ama net gerçeği en iyi bilenlerin “ekonomiyi yönetenler” olduğunu düşünüyorum. Lakin sadece son iki ay değil, neredeyse bir yıldır süregelen IMF ‘gel-git’lerinin çok da şık durmadığını söylemek lazım... Bugün tüm piyasada “IMF ile bir biçimde anlaşılacak” kanaati hakim ve herkes iktisadi kararını buna göre şekillendiriyor. Bir dostumun, dükkanına alacağı teçhizat için “hele şu IMF anlaşması imzalansın da” diyerek beklemeye geçtiğini söyleyeyim de, IMF sürecinin piyasadaki etkisini anlayın. Beyanlarla IMF’ye dolaylı mesaj verilmek isteniyor olabilir ama, esnafından borsacısına herkesin de bu konuya kulak kesildiğini ve kararlarını buna göre şekillendirdiğini unutmamak lazım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.