Türkiye'nin en büyük sorunu

Türkiye'nin en büyük sorunu

Herkes kendine göre bir öncelikler sıralaması yapıyor. Kimine göre terör, kimine göre işsizlik, kimine göre bölücülük en büyük sorun.
Bunlar elbette önemli meseleler. Her birinin ayrı bir tahrip gücü var. Terör can alıyor, işsizlik fukaralığı teşvik ediyor, bölücülük milli bütünlüğümüzü sarsıyor.
Bazıları ekonomik problemleri küçümsüyor, istihza ile karşılıyor ama Allah Resulünün, Fakirlikle küfür neredeyse bir arada yazılacaktı deyişindeki hikmeti hatırlamak lazım.
Bunlar büyük sorunlar.
Kimse görmezden gelemez.
Ama daha büyüğü de var; ahlaki dejenerasyon.
Evet, Türkiye’nin en büyük meselesi son yıllarda iyice hızlanan ahlaki çürümedir.
Gittikçe değer yargılarımızı kaybediyoruz. İş ve amellerimizi ölçülerimiz değil, insiyaklarımız tayin ediyor. Rüşvet, hırsızlık, yalan, fuhuş, riya, kayırmacılık olağan hale gelmiş. Daha birkaç gün önce, rüşvet almaktan bir hâkim ve ona rüşvet vermekten içinde avukatların da bulunduğu yirminin üzerinde insan tutuklandı.
Fuhuş,12-13 yaşına kadar indi.İki yaşındaki,üç yaşındaki, hatta kundaktaki çocuklara cinsel taciz haberleri neredeyse vakayı adiyeden sayılacak..Uyuşturucu madde kullanımı ilkokul çocuklarını tehdit edecek kadar yaygınlaştı.Gazeteler her gün Annesini, babasını öldüren çocukların haberlerini veriyor.Trafik kazalarının yüzde 40’ı alkol kullanımından meydana geliyor.Tam bir manevi buhran içindeyiz.
Ahlak olmazsa toplum hayatı da olmaz.
İnsanları bir arada tutan ortak değerlerdir. Bu değerler ortadan kalkarsa toplum halinde yaşamak bir işkenceye döner. Kuralsızlık, hayatı herkese zindan eder.
Toplum demek, kural demektir çünkü.
Din, insanı güzel ahlaka, ahlakı hamideye ulaştırmak için gelmiştir.
Yüce peygamber, bunun için “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.
Mizanda güzel ahlakın bütün diğer amellerden daha ağır geleceği de bir başka peygamber fermanıdır.
Bu toplumsal çözülmenin durdurulması yeniden Allahın ipine tutunmaya bağlıdır.
Kim ne derse desin İslamdan başka hiçbir kurtarıcı tutamak yoktur.
İnsanlığın bütün bentleri, bütün siperleri yıkılmıştır. Bir büyük gönül adamının deyişiyle o kadar derin bir fetret dönemi yaşıyoruz ki, bir peygamberin gelmesini gerektirecek her şart var. Ama yeni bir Peygamber gelmeyecek, çünkü Hazreti peygamber Hatem-ül enbiya, yani son peygamberdir. Ama onun getirdikleri dipdiri ayaktadır. Onu yaşayarak, ona yeni bir dönüş yaparak bu cehennem ahlakından kurtulabiliriz.
Aksi takdirde hepimizin sonu hüsrandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi