Afrika'nın umudu için...
Sudan Cumhurbaşkanı ömer El-Beşir’in Türkiye ziyareti, her ne kadar bizim ‘seküler köyün kavalcıları’ tarafından istihzâ malzemesi yapılsa da, ezberleri bozan, dış politikadaki derinleşmeyi pekiştiren, daha önemli adımların atılması için çok mühim bir ‘ön adım’ olarak kayıtlara geçmiştir.
önce bu tespiti yapalım.
42 ülke ve 800 milyon nüfusu ile “Gençliğin Kıtası”, yüz yıllarca sömürüldüğü için “Köleliğin Kıtası”, bağımsızlık sonrası (1960’lardan sonra) yaşanılan 50 civarı etnik çatışma, işgal, müdahale ve iç savaştan dolayı “çatışma ve Kaosun Kıtası”, zengin ama fakirleştirilmiş, zenginleşen ama refahı tabana yayılmayan bir yığın uydu devletten oluştuğu için “Yoksulluğun ve Yolsuzluğun Kıtası” ve nihayet, 2050’de 1.5 milyar nüfusa ulaşması beklenen ve gittikçe gençleşen nüfusu, siyasi, sosyal ve ekonomik hamleleri ile “Korkunun ve Umudun Kıtası” olarak tavsif edilen Afrika son yıllarda petrol ve din üzerinden yeni ve karanlık entrikalara sahne oluyor.
Sudan ise bu entrikaların odağındaki birkaç ülkeden birisi. İngilizlerin bıraktığı kirli mirasın neticesi olarak on yıllarca güneydeki Hıristiyan azınlıkla savaşmak zorunda kalan Sudan, 2005’teki barış anlaşmasından sonra bu sefer de yeni bir krizle karşı karşıya kaldı: Darfur!
Artık, Sudan denilince Darfur’un akla gelmesi ve Darfur ile birlikte de daima ‘kriz’ kelimesinin hatırlanması için özel bir gayret göstermiyoruz. Uluslararası psikolojik harp uzmanları bu kelimeleri yan yana zihin duvarımıza çoktan astılar bile! Şimdi ise Sudan hükümeti uluslararası kampanyalarla soykırım yapmakla suçlanıyor. Krizi çıkartan da, katliam ve göçleri yönlendiren de, düşman kabilelelere silah ve para desteği veren de aynı odaklar! Krizden beslenen, kaos ve çatışmayı müdahale bahanesi yapmakta mâhir yeni dünyanın neoconları Sudan petrollerini ve zengin yer altı kaynaklarını yağmalamak için oyun üzerine oyun oynuyorlar. Tek çözümün petrolün ‘adil’ paylaşımını netice verecek federatif bir yapılanmadan geçtiği propagandası bu karanlık tertibi içinden çıkılması zor bir çıkmaza dönüştürüyor.
Meselenin bir de insanî ciheti var: Milyonların evsiz ve açlığa maruz kaldığı, yüz binlerin hiç uğruna öldüğü bir ülke Sudan. Sınır boylarınca mülteci kampları olan, istikrarsızlaştırılan bir bölgenin göbeğinde sefilliğe mahkûm yığınlarla da başetmek zorundaki tecrid edilmiş Hartum yönetimi, elinden tutacak, içine düştüğü bataklıktan çıkmasına yardım edecek dost seslere ve ellere muhtaç. Gelir dağılımındaki adaletsizliği giderecek, problemli bölge halkına şefkat elini uzatacak, sosyo-ekonomik gelişim projelerini cesaretle bölge halkına uygulayacak bir de siyasi tecrübeye elbette. Bu tecrübeyi özellikle Kürt Meselesi’nde çok acı bir şekilde yaşayan Türkiye’nin Sudan’a söyleyecek çok şeyi var.
Seküler cinnetle malûl nâbecanlar kabul etmeseler de ve bu siyahî, Bilâl-i Habeşî ahfadından hazzetmeseler de Sudan halkı bizim kardeşimiz. Bunu kalbimizin sadefindeki imanımız söylüyor.
Sırf bunun için bugün pekçok gönüllü teşekkül Sudan’da ve tüm Afrika’da faaliyetlerde bulunuyor. İHH’nın ‘Afrika Görecek’ kampanyası bunun için güzel bir örnek. (www.afrikagorecek.com) İslâm Dünyası STK’ları Birliği (İDSB)’nin gerçekleştireceği yeni bir sağlık projesini görüştüğüm Dr. Yahya Salim Ebu Grain’den aldığım bilgiye göre 40 milyonluk Sudan’ın 1 milyonu katarakt hastası. Nüfusu 1 milyara yaklaşan Afrika’nın ise % 1.2’si âmâ. Sudan’daki toplam göz mütehassısı sayısı ise 120. Diğer sahalar da bunun gibi. Sivil Toplum Kuruluşları için yeni bir dönem de başlıyor: Sadece ‘balık’ götürmüyorlar artık Afrika’ya, balık tutmasını da öğretiyorlar. Bu çin darbımeselini Sudan’daki meslek okullarının duvarlarında da gördüm. Ayrıca çok canlı bir İslâmî intibah da var Sudan’da ve tüm Afirka’da. Küresel güçlerin korktukları da asıl bu zaten. Bu durum her şeye rağmen hız kesmeden devam ediyor. Yüzlerce Batılı NGO (STK)’nın cirit attığı Afrika’da nisbeten çok az Müslüman kuruluş olmasına rağmen hem de.
14-20 Ocak’ta 60 ülkeden 100’ü aşkın gönüllü teşekkül temsilcisi ve ilim adamı ile Afrika’nın umudu için Hartum’da toplandık. Eğitim ve sağlık merkezlerini, kampları gezdik. Sosyal yaraları yerinde gördük. Ortak düşmanlarımız olan cehalet, yoksulluk, yolsuzluk ve en önemlisi ihtilafın bertaraf edilmesi için alınabilecek tedbirleri ve üzerimize düşenleri masaya yatırdık.
Genç Afrika, zaman ihtiyarlandıkça gençleşen ve tazeliğini hiç kaybetmeyen Kur’ân hakîkatlerine sımsıkı yapıştıkça umudun kapısını biraz daha aralıyor.
İslâmiyeti hayatın her sahasına yaymak isteyen yönetimler ise bunun ancak ekonomik gelişme ve sosyal adaletle yani maddî terakki ile olacağı hakîkatini hazmettikçe mümkün olabileceğini anlıyorlar artık
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.