“Hisar, hivar, nâr” ve İslâm dünyasında liderlik problemi
Gazze özelinde Filistin üzerinde oynanan oyunları bu üç kelimeyle özetliyor Hamas liderlerinden Muhammed Nezzal. Önce üç yıllık yıkıcı ve öldürücü bir ambargo (hisar), sonra direniş ve haklı savunmayı kıracak, meşruiyetini bitirecek bir sahte diyalog arayışları (hivar) ve nihâyet barbarca bir saldırı ve işgal (nar).
“Yeryüzü bize dar geldi, Türkiye kucak açtı!” sözleriyle Türkiye’ye teşekkür etmeyi de ihmal etmiyor. “Nasıl teşekkür etmeyeyim?” diyor, “Arap Birliği’nin lideri miskince otururken, Peres’in önünden kahramanca geçip giden Erdoğan değil miydi?” tespitini de ekleyerek.
İstanbul’da yaklaşık 300 ilim adamı ve uzmanın bir araya gelmesiyle Gazze sonrası durum, “Gazze ve Zafer” başlıklı toplantıda tartışıldı (12-14 Şubat).
Kuveytli mütefekkir Dr. Muhammed Nefisi konuşmasına “Yazıklar olsun Araplara, bir şer geldi ve yakınlarında durdu” sözüyle başladı ve Gazze hâdisesinde Arap hükümetlerin gösterdiği tavrı sert bir üslupla tenkit etti.
Arap hükümetleri ile İsrail arasındaki sıkı işbirliğine dikkat çeken Nefisi bunun bugün en büyük problem olduğunu ifade etti ve Siyonist bir Amerikalı yazar olan Gordon Thomas’ın “Gideon’un Casusları” kitabından şu alıntıyı yaptı: “Mossad ile diğer Arap istihbaratı arasında tek bir çizgi yoktur. Ortak bir işbirliği mevcuttur. Hatta çoğu zaman Arap istihbarat üyeleri, Mossad’ın ajanları ile birlikte eğitim alırlar. Mossad onları çok iyi eğitir.”
“Bugün Arapların üç temel sorunu nedir?” sorusuna ise şu şekilde cevap veriyor: 1. Siyasi azgınlık 2. Servet dağılımındaki adaletsizlik 3. Yabancı işgaller. Nefisi, Arap hükümetlerin ‘de facto’ meşrûiyetleri ve bu üç problem hallolmadan Gazze gibi sorunların da tam aşılamayacağı kanaatinde.
“Onlar birleşirken biz bölünüyoruz” diyen Suudî Arabistanlı yazar Muhammed El-Ahmerî ise konuşmasında Gazze hâdisesinde Türkiye, İran ve Katar dışındaki hükümetlerin imtihanı kaybettiğine işaret ederek İslâm dünyasının en mühim meselesinin ihtilaflar olduğu, Araplar, Türkler ve Fârisîler arasında gerçek bir ittifak sağlanmadığı müddetçe iyi bir gelecek beklemenin hayal olduğuna vurgu yaptı.
Geçen hafta Arap dışişleri bakanlarının “Arap olmayanlar Arapların meselelerine müdâhil olmasın!” meâlli açıklamalarının aslında altının boş ve kaotik olduğunu yazmıştım. Nitekim Abdullah Gül’ün Suudi Arabistan’ı ziyaretinde kralın aksi yöndeki açıklamaları, Hüsnü Mübarek’in ve Mahmut Abbas’ın Türkiye’ye gelmek mecburiyetinde kalmaları ve yukarda alıntılar yaptığım ve benim de davetli olduğum önemli toplantının Türkiye’de yapılabiliyor olması bile Arap dışişleri bakanlarının açıklamasının ne kadar talihsiz ve gerçek dışı olduğunu gösteriyor.
Anlaşılan o ki Gazze hadiseleri, Ortadoğu denklemlerinin yeniden kurulmasını sağlamakla kalmayacak, Arap hükümetlerin yerlerini de ciddi anlamda sarsacak.
Her ne kadar bazı kesimler Türkiye’nin hariciye siyasetinden yola çıkarak tarafını belli edip radikalleştiğini ifade etse de Türkiye hâlâ bütün tarafların rahatlıkla görüşebildiği, bölgenin tek denge unsuru. Bu hem tarihî etki alanının yapısına uygun bir diplomatik dil geliştirmekten hem de bölgenin diğer aktörlerinin edilgen ve pasif oluşundan kaynaklanıyor. Netice olarak gelinden noktada, Mustafa Özcan’ın da ifade ettiği gibi Türkiye siyaseten, Katar da enformatik açıdan (El-Cezire’den dolayı) bölgenin yıldızı parlayan iki ülkesi.
Lider probleminden dolayı bütün talepleri havada kalan ve vicdanlarının sesini terennüm edecek bir temsilci bulamayan Arap halkları ise aradıkları liderlik ve temsil gücünü bugün Erdoğan’da bulmuşa benziyorlar. Arap hükümetleri Türkiye’nin gücünü siyaseten kabul ederken, Arap halkları da psikolojik olarak buna kanaat getiriyorlar. Bu durum Osmanlı’nın inkırazından sonra ilk defa gerçekleşiyor. Bunun altını çizmemiz gerek.
Bu itibarla yarın açıklanması beklenen, Mısır’ın arabuluculuk ettiği ateşkes sürecinin (Ahmet Varol’un yerinde tespitiyle Mısır’ın devrede olması İsrail’in bir tercihidir) iyi değerlendirilmesi ve akabinde gelmesi muhtemel bir diğer çatışma döneminde İslâm dünyasının daha hazır olması için şimdiden silkelenmesi gerekiyor.
Gazze sonrası tüm bu gelişmeler olurken, büyük resmi gözden kaçırmayan ve bölgede önlenemeyen bir yükseliş içinde olan Türkiye’nin önünü kesmek isteyenlerin öncelikli işinin Ergenekon’u boşa çıkartmak ve Türkiye’nin ayaklarına yeniden pranga vurmak olduğunu tahmin etmek güç değil.
Bir de bu gözle Ergenekon’u ve yaklaşan ‘yerel’ seçimleri düşünelim lütfen.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.