Abant Platformu ve Kürt meselesini tartışmak
Abant platformu bu sene Erbil’e taşındı. Gündemde Kürt meselesi var. Önümüzdeki günlerde platformun sonuç bildirgesinde, katılımcıların hangi konularda ittifak ettiklerini, hangi çözüm tekliflerinde bulunduklarını göreceğiz.
Problem yeni değil, yıllardır aynı konuyu aynı klişeleşmiş düşünceler etrafında tartışıyoruz. Hemen her tartışma, devlet veya TSK nerde hata yaptı sorusuyla başlıyor. Ondan sonra kendimizi eleştirilerin odağına yerleştirip, durup dinlenmeden dövüyoruz.
Tartışmaya –hatanın bizde-olduğunu kabul ederek başlamak, bir anlamda 30 yıldır can yakan terör örgütünün eylemlerini de meşrulaştırıyor. Hata yapan devlet olunca, PKK terör örgütünün eylemleri de bu hatalara haklı bir tepkinin neticesi olarak ortaya çıkmış oluyor. Hâlbuki bu meseleyi tartışırken şu sorunun cevabını vermemiz lazım, TSK veya Devletin hiçbir hatası olmasaydı, PKK terör örgütü olur muydu, olmaz mıydı? Olmazdı diyorsak, meseleyi devlet nerede hata yaptı diyerek tartışabiliriz. Ama eğer devlet hata yapmasaydı da bu olaylar olurdu diyorsak, o zaman problemin tartışma zeminini başka bir alana kaydırmamız gerekiyor.
Can alıcı soru budur, Türkiye, batıdakilere benzer bir demokrasiye sahip olsaydı PKK terörü olur muydu, olmaz mıydı?
Olurdu diyenler terör ve onun arkasındaki güçleri masaya yatırarak problemi çözmeye çalışıyor, olmazdı diyenler –terörü- teşvik eden devlet hatalarını teşrih masasına yatırıyor.
Terör örgütü ve yandaşları problemin Devletin hataları üzerinden tartışılmasını istiyorlar. Bu hatalar konuşuldukça, PKK’nın günahları küçülerek, meşru hale geliyor. PKK’yı teröre mecbur eden hataların sahibi olan devlet ise bir nevi günah keçisi durumuna düşüyor. Tartışma bu zeminde yürütüldüğü için de yıllardır bir netice alınamıyor, problem güncelliğini korumaya devam ediyor.
Birçok konuda olduğu gibi Kürt vatandaşlarımızla ilgili de devletin birçok hataları vardır. Bu hatalar Kürtlerle sınırlı hatalar değildir. Söz gelimi 28 Şubat’ta TSK’nin zorlamasıyla dindarlar sistemin dışına itilerek, birçok hatalı kararın muhatabı olmuşlardır. Başörtülülere Üniversite kapıları kapanmış, üniversite imtihanlarında kat sayı sınırlaması getirilmiş, Kuran kurslarının önüne duvarlar çekilmiştir. Sistemin dindarların önüne koyduğu bariyerler Kürt vatandaşlarımızın hayatını sınırlayan engellerden daha ağır, daha rencide edicidir. Ama bunun tepkisi hiçbir zaman terör veya kan dökmek olmamıştır. Dindar, muhafazakâr insanlar, devleti ve toplumsal huzuru örselemeden, yeni acılara sebep olmadan meşru zeminlerde hak aramayı tercih etmişlerdir. Yanlışı yanlışla, hatayı hata ile kiri kirle temizleme cihetine gitmemişlerdir.
Devlet veya onun kurumları hatasız değildir. Geçmişte de, günümüzde de birçok hatalar yapılmıştır. Bunların düzeltilmesi problemlerin bir yanının çözümü için elzemdir. Ama meselenin bütün vebalini bir tarafa yıkarak, sorunun asıl müsebbibini ihmal etmek, terör belasının devamına katkıda bulunmaktır.
Mesela, bu hatalardan biri olan Kürtçe yasağı 1983 yılında askeri yönetim tarafından konulmuştur. Oysa PKK’nın kuruluşu, daha eskilere 1978 yılına gitmektedir. Dolayısıyla bu yasakla PKK terörü arasında bir bağlantı kurmak mümkün değildir. PKK kurulduğunda böyle bir yasak yoktur ki, PKK bir tepkiden doğmuş olsun.
Bu bakımdan, Kürt meselesini masaya yatırırken bunca insanın ölümüne sebep olan canavarlığın sebeplerini de analiz etmek zorundayız. Çünkü hiçbir hata insanın kendi ülkesine, kendi insanına kurşun sıkmasından daha büyük olamaz. Sistemin hatalarını tartıştığımız gibi, hiçbir komplekse kapılmadan terör ve onun uzantılarının ihanetlerini de tartışabilirsek meseleyi daha rahat çözme imkânı buluruz.