Karabaş’ın Sevgililer Günü
Anlatayım...
Hayvanları çok seven birisiyim.
Rusya’dan bana getirdikleri iki adet cins köpek yavrusunu ellerimle besledim. Sonra büyüdüklerinde birisi anne oldu, diğeri de yuvanın reisi. Yanı baba...
Anneyi görecektiniz.
Nerede bir parça et bulsa, bahçelerin duvarlarını aşarak yavrularına ulaştırdığında yanlarında yatar, onları bir garip gözlerle seyreder ki harika...
Nasıl bir duygu ki; o etten bir dilim yemeden yavrularına yedirir?
Sadece o mu?
Sütünü verir, diliyle yalar, ayaklarıyla okşar...
Onların şımarık hallerine katlanır. Oyunlarına iştirak eder...
Kızmaz, yorulmaz, bıkmaz, usanmaz.
Çünkü o bir anne, sevgili anne...
Tefekkür ve de kâinatta ne olup bittiğini anlamak için bire bir...
Evin erkeği Karabaş'a gelince, onun halleri bir başka.
Akşama kadar arkadaş edindiği itlerin peşinde. Oradan oraya...
Bilmem gününü kutlar mı ama Karabaş'ın sevgilileri pek çok...
Eh ne de olsa onun yaradılışı, tabiî hali...
İşte yaradılışın bir böylesi var.
Bir de ipini koparanların sevgilileri...
Kaç tane?
Nikahlısı, nikahsızı...
Cezaevinde bir hükümlü bayan anlatıyordu:
“Uçakta seyahat ederken bir beyefendi ile tanıştım. Adam ressammış. Çok kibar konuşması ve de bana karşı olan davranışları dikkatimi çekti. Seyahat sonrası devam eden arkadaşlığımızı eşime söylemedim. Ara sıra da çağdaş(!) iki insan olarak buluşuyorduk...
Artık o benim ikinci sevgilimdi.
Günler geçti...
Bir gün beni evine yemeğe çağırınca kıramadım. Evi denize bakıyordu, balkonu da harika. Orada saatlerce oturduk, önce yemek, sonra da çay ve kahve sohbeti...
Sonra kendimi çok kötü durumda adamın yatağında buldum.
O günden itibaren ikinci sevgilimin esiri olmuştum. Kimselere sırrımı açıp söyleyemiyordum. Bu arada beni uyuşturucuya da alıştırdı...
Ben artık bir uyuşturucu bağımlısıydım. Eşimden çaldığım paralarla kendime uyuşturucu alıyordum. İçmezsem zannediyordum evler üzerime yıkılacak, çıldıracağım.
Öyle günler geldi ki; uyuşturucu bulamazsam, ellerim ayaklarım titriyor, topraklar ayağımın altından kayıyordu.
Aklım fikrim uyuşturucuda...
Bu durumda evim aklıma gelmiyordu bile.
Eşimle sürekli kavga ediyorduk...
Neticede anlaşmayınca ayrıldık...
İşte o günden sonra benim hayatım daha da karardı...
Her gün bir başka sevgili...
Para karşılığı fuhuş yapmak zorundaydım, çünkü yapmazsam uyuşturucuya para bulamıyordum. Narkotikçiler sevgilim dediğim adamı yakalayınca, beni de ele verdi. İşte o akşam, kaldığım yere gelip benim de kollarıma kelepçeler takılınca dünyam üzerime yıkılmıştı.
Gidiş o gidiş...
Tedavi için hastanelerde bir deli gibi yattım. Nöbetlerim geldiğinde kollarım ile ayaklarımı sabit olan ranzaya bağlıyorlardı...
Hasta bakıcılardan yediğim dayakları hiç unutamam...
Bir ara her tarafımın hem dayaktan, hem de kendimi yerlere atmaktan siyah et gibi olduğunu görünce kendimden adeta iğrendim... Pislik içerisinde kokuyordum... Neredeyken ne hallere düştüm...
Şimdi de kalan cezamı tamamlamak üzereyim. Allah’a şükür o beladan uzaklaştım, kurtuldum, yeniden dünyaya geldim, tövbe ettim ve şimdi namazlarımı hiç bırakmıyorum...”
Benim anlattığım bir tanesi...
Ya diğerleri...
Onlara da bir gün ismi takıyorlar... Düşürüyorlar sokağın merhametine...
Sonra bakıyorsunuz ki; bir çöplükte genç bir kız cesedi. Kedi ölüsünden de beter atmışlar onu çöplüğe.
Sorun çöplüklere, mezarlıklara; size Sevgililer Günü'nü anlatsınlar...
Ve şimdi bu günah gününü cahiller neyse de, kimi politikacılar kuyruk sallayarak kutluyorlar. Hem öylesine ki; sanki Kutlu Düğün kutluyorlarmış gibi...
Aslında kutlanan sevgi, ya da saygı değil...
Yasak olan, günah olan aşk oluyor, sevda oluyor da onu kutluyorlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.