YEDİKITA, RIHLE, ĞURABÂ, Ârifan ve efelerin efesi Lâlegül Efem
Hem Peygamberimiz’in doğum ayı olan Rebîülevvel ayı içindeyiz hem de Çanakkale Zaferi haftasında.
Muhammed güneşinin doğumu, kâinâtın mânen-maddeten fethinin başlangıcı, Çanakkale zaferi de dünyanın yüzkarası haçlı sürülerinin, kuyruklarını apış aralarına kıstırarak, arkalarına bakmadan, arka ayakları üzerinde topallaya topallaya kaçtıkları günün, dünyadaki rezilliklerinin yıldönümüdür…
Ey bu vatan uğrunda gözünü kırpmadan canını feda eden Çanakkale şehidinin evlat ve torunları! Bilir misiniz, kalan tek dişi çürük, kalbi çöplük olan haçlı sürüleri üzerimize niçin Çanakkale’den yürüdü?
Şanlı Süleyman Paşa Avrupa’ya oradan geçtiği için. Osmanlı Türklerinden rövanş yani intikam almak için onlar da Osmanlı torunlarına oradan saldırdılar. Zira asırlar boyu içlerinde biriken kin onları yakıp kavuruyordu. Oradan İstanbul’a gelmek, Osmanlıyı kalbinden vurmak istiyorlardı. Ama yapamadılar…
Osmanlı insanlığını ve Osmanlının kendilerine insanlık getireceğini bilemedikleri için, zannediyorlardı ki, Rumeli’ye geçen Osmanlı kendilerini sömürecek. İnsanlığı anlayamazlardı, çünkü kendilerinde kin, nefret, zulüm, derebeylik ve gâvurluktan başka bir şey yoktu. Bu hasletlerle, insanlık nasıl anlaşılsındı. Nitekim asırlar boyu anlayamadılar. Öyle görünüyorki, çağlar geçse de anlayamayacaklar.
Kalpleri insanlığa zıt şeylerle öyle doldurulmuştu ki, bir insanlık nümunesi görseler sadece hayret ederlerdi. YEDİKITA dergisinde okuduğum aşağıda göreceğiniz ibretli hadiseyi anlayamadıkları gibi.
Çanakkale şehitliğini gezenler Mehmetçiğe Saygı Anıtı’nı hatırlasın. Anıtta bir asker yabancı başka bir askeri kucaklamış götürüyor. Bu anıt, Çanakkale savaşlarına katılan ve 1940’lı yıllarda Avustralya Genel Valisi olarak Türkiye’ye ziyarete gelen Lord Casey’in anlattığı bir hatıradan yola çıkılarak yapılmış. Vali, bir Osmanlı askerinden dünyaya insanlık dersi olacak, şahit olduğu bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
“Mayıs ayının başından itibaren bu bölgedeki savaşlar siper savaşlarına dönüşmüş, siperler arası mesafeler 7-8 metreye kadar düşmüştü. Siperlerde karşılıklı yoğun atışlar devam ediyordu. Böyle bir esnada iki siper arasında yaralı yatan bir İngiliz subayı yardım istemiş, fakat hiç kimse yardım edememişti. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu esnada karşı siperlerden bir Osmanlı askeri siperden çıktı, yaralı İngiliz subayını yumuşacık bir hareketle kucakladı…
Bu hadise karşısında hepimiz donup kaldık. Hiçbirimiz nefes alamıyor, hepimiz ona bakıyorduk. Daha sonra kolunu yaralı askerin omuzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Günlerce bu cesareti, güzelliği ve insan sevgisini konuştuk.” Üsteğmen Casey
Haçlı kafası, işte bu insanlığı anlayamaz. Süleyman Paşa’nın Rumeli’ye geçme niyetinin kendilerine insanlık getirmek olduğunu anlayamadığı gibi. Çanakkale’de, tek kalan dişiyle bizi onun için ısırdı işte…
Şanlı tarihimize ışık tutan YEDİKITA dergisi, Mart sayısında da Çanakkale destanına ışık tutmuş. YETİKITA’yı okumanızı tavsiye ediyorum. Tarihimiz bize karanlık kalmasın Tel: (0212) 657 88 00
YEDİKITA aylık. Bir de üç aylık dergimiz var: RIHLE. Dergimiz diyorsam beğendiğimden benimsediğimdendir, yoksa dergiyi çıkaran ben değilim. Eskiden ilim için yapılan yolculuğa Rıhle denirdi. Rıhle, okunmaya ve tavsiyeye değer ilmî bir dergi. Tel: (0212) 5315030 – 6312443
Dergilerden söz açılmışken iki ayda bir çıkan Ğurabâ ile aylık Ârifan’ı da unutmayalım. Ğurabâ, mâziyi münkir, âlimlikleri kendilerinden menkul, nevzuhûr müctehidciklerle başa baş, dişe diş mücadele ediyor. Başka mahfillerde atıp savuran âlimcikler Ğurabâ karşısında lâl. Ğurabâ için tel: (0216) 6316587
Ârifan da Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmet Hoca) başkanlığında yayın yapıyor. İnsanlar eserleriyle tanınır. Cübbeli Hoca’nın eserleri ehli sünnete uygun. Malum medya demek ki onunla ehli sünnet olduğu için bu kadar uğraşıyormuş. Cübbeli Hoca, “Son peygambere ve Kur’an’a inanılsa da olur inanılmasa da. Haydi! İnanmayanlar da cennete” diyenlere ters olduğu gibi, “Abdestte ayakları yıkamak şart değil, meshedilebilir” diyerek Müslümanları abdestsiz namaz kılmaya sevk edenlere de ters. Mesele anlaşılmıştır… Hoca’dan bahsedince, Lâlegül FM’den bahsetmemek olmaz. “F” ve “M” harfleri madem “Efem” şeklinde okunuyor, öyleyse ben de “Lalegül Efem” derim.
Geçen Pazar günü Bağcılar Olimpik Kapalı Spor Salonu’nda, Lâlegül Efem’in kuruluşunun 3. yıldönümü vesilesiyle Mevlid Kandili Özel Programı vardı. Ne yazık ki ben bulunamadım. Bu salon, şimdiye kadar böyle bir kalabalık görmemiş. Salondaki 7-8 bin kişinin birkaç misli de dışarıda kalmış. Cübbeli Hoca da orada kısa bir konuşma yapmış. Sen Mevlit Kandilinde böyle yaparsan malum medya da tabii ki senin aleyhinde olacaktır. Son olarak bazı Müslümanlara bir hatırlatma: Bazı Müslümanlar, İslâm’la alâkası olmadığı halde, “İyi ki doğduuun…” diyerek çocuklarına doğum günü yapıyorlar. Gece olarak Mevlid Kandili, ay olarak da Rebîulevvel ayı Peygamberimiz’in doğum zamanıdır. Doğum günü yapan Müslümanlar için lâyık olan, “İyi ki doğdun Yâ Resûlallah!” diyerek, bu ayda çocuklarına anlatabildikleri kadar Peygamberimiz’i anlatmak ve Rebîulevvel ayında Peygamberimiz’e daha çok selavât okumaktır. Selam ve muhabbetle…