Y. Bülent Bakiler

Y. Bülent Bakiler

Elazığ aydınlığı: Bizim Külliye Dergisi

Elazığ aydınlığı: Bizim Külliye Dergisi

Elazığ’da yayımlanan Bizim Külliye Kültür ve Sanat Dergisi 39. sayısıyla elimde. İçi - dışı pırıl pırıl bir dergi.
Eski’den sanat ve edebiyat dergileri sadece İstanbul - Ankara gibi büyük şehirlerimizde yayımlanıyordu. Taşrada çıkan dergiler adeta bir hüznün, bir öksüzlüğün inleyişinden farksızdı. Şimdi, yurdumuzun hemen her şehrinde, güler yüzlü sanat ve edebiyat dergileri hazırlanıyor. Kat’iyyen abartmadan diyebilirim ki, Bizim Külliye dergisi, estetik güzelliğiyle de, zengin muhtevasıyla da İstanbul’un sanat ve edebiyat dergilerinden geride kalmayan bir dergi. Güzel, samimi, ciddi. zengin bir Elazığ aydınlığı.
Bizim Külliye Dergisini İzzet Paşa Vakfı çıkarıyor. Sahibi ve yazı işleri müdürü: Nihat Eriş. Genel Yayın Yönetmeni: Nâzım Payam. N. Payam, şiirleri ve deneme yazılarıyla dikkat çeken zarif bir kalem. Bizim Külliyeyi on yıldan beri, eksilmeyen bir titizlikle okurlarına sunuyor. Derginin 39. sayısı, baştan-sona tarih ve edebiyat konularıyla yüklü. Kültürümüzün manevî unsurları arasında, edebiyatın ve tarihin çok önemli bir yeri var. Bu bakımdan H. de Balzac‘ın dosdoğru bir tesbiti, yıllardan beri aklımda. Balzac diyor ki: “Millet, edebiyatı olan topluluktur“. Edebiyatın temel malzemesi dildir. Dil ise insanların ve milletlerin şah damarıdır. Dilsiz, edebiyatsız millet olur mu?
Tarihimizi de, kültürümüzün diğer maddî ve manevî unsurlarını da biz, edebiyatımızla seviyoruz. Müsbet ilimlerin bir ahlâk endişesi yoktur. Bize tarihimizi, vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı, ordumuzu... sevdiren edebi metinlerdir. Şiirler, hikâyeler, romanlar, destanlar, atasözleri, vecizeler, ilâhiler ve dini metinlerdir.
Bizim Külliye Dergisinin tarih ve edebiyat konularını işleyen son sayısını, gün boyu elimden bırakamadım. Bir öğle vakti okumaya başladığım dergiyi şafak sökerken kapattım.
Önce, Mustafa Miyasoğlu’nun: Tarihî Roman ve Romanda Tarih başlıklı incelemesi çekip çevirdi beni. Bir kere daha anladım ki, Nazım Payam’ın belirttiği gibi: Tarihimizi edebiyatımız dolduruyor ve güzelleştiriyor.
İhsan Yaşa’nın, Metin Önal Mengüşoğlu’nun, Ünal Taşkın’ın, Yahya Akengin’in, Hasan Akçay’ın, Beyhan Kanter’in, Mehmet Nuri Eminler’in, Suat Bulut’un, İbrahim Çapan’ın, Ahmet Uludağ’ın, Selim İleri’nin, Emrah Gürsu’nun, Şinasi Gülaçtı’nın, Rıfat Araz’ın, Necati Kanter’in, Mahir Adıbeş’in, Lütfü Parlak’ın, Özcan Bayrak’ın, Kemal Batmaz’ın, Prof. İsmail Çeşitli’nin, Namık Yusuf’un, Ahmet Faruk Güler’in, Ahmet Aydoğdu’nun, edebiyat ve tarih ilişkisi üzerine yazdıklarını dikkatle okudum. Prof. Dr. İnci Ergünün’le yapılan mülakat kanaatlerimi pekiştirdi.
İmdat Avşar’ın Karabağ Kaçkınları isimli hikâyesi, son yıllarda okuduğum en güzel hikâyelerden biri. İki defa üst üste okumak ihtiyacını duyduğum mükemmel bir tablo. Ah Karabağ Kaçkınları. Ah zavallı Seyfettin! Karabağ Kaçkınlarını okurken duyduğum hüznü, bizim Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Bizim Külliye Dergisine adeta ilgisiz kalması, beni daha çok kederlendirdi. Okuyun, bana hak vereceksiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Y. Bülent Bakiler Arşivi