Mahalli seçim...Yani mahalli yöneticileri seçiyoruz. “Mefhum“ olarak bakınca öyle.... Yaşadığım şehre, ilçeye kimin daha iyi hizmet getireceğine inanıyorsam, kim beni projeleriyle, tutarlı vaadleriyle ikna edebiliyorsa ona vermem lazım oyumu... Birçok insanın da, yaşadığı beldeye, şehreye bakıp, memnun ise mevcut başkana, memnun değilse adaylardan kendisini en çok ikna edene oyunu vereceğini zannediyorum.
***
Mahalli seçimlerde, partilerin siyasi başarı kriteri olarak “il genel meclisi“ için verilen oylar kabul edilegelmiş. Bir bakıma, insanlar, “hangi siyasi parti geleceğe umutla bakmasını sağlıyorsa, hangi parti onun öncelikleriyle bağdaşıyorsa“, il genel meclisinde o partiye oy vermişler. Yahut siyaset analizcileri öyle kabul etmişler.
***
Pazar günü şehrimizi, beldemizi idare etmeye talip olanlardan, aklımıza gönlümüze yatanlarını seçeceğiz. Kampanyalar, “organize dürüstlük“ tiyatroları, mitingler var gücüyle devam ediyor. Lakin, tüm bu gulgule arasında gözden kaçmaması gereken, bu ülke için hayati önemde hadiseler de cereyan etmekte.. Ölüm kuyuları açılıyor, üniformalı bürokratlar tutuklanıyor; Ergenekon’da “gerçekten şok edici“ bir “ek iddianame“ açıklanıyor. Bir ülke, yakın geçmişi ve müesses nizamı ile yüzleşiyor. Özgür bir ülke, şeffaf bir devlet olabilmek için yapılması gereken ama “bir türlü cesaret edilemeyen“ bu yüzleşme, bu ülkede “hür bir fert“ olarak yaşamak isteyen, fikrini söylediği, inandığını yaşadığı için ötelenen, örselenen, korkutulan, bastırılan insanlar için, yani çoğunluk için hayati önemde... Korkmadan ifade edebilen, talep edebilen, “devlete teba değil ülkeye vatandaş“ olmak isteyenler, ölüm kuyularından çıkanları, iddianamelerde yazılanları, ifşa olan darbe günlüklerini, ses kayıtlarını dikkatle takip etmeliler...Ve seçime giderken, ülkelerinin müreffeh ve özgür geleceği için bu “arınma ve vesayetten kurtulma“ sürecinin devam etmesini “yürekten“ istemeliler...Verecekleri oyla -aslında- bu “sürecin“ devam edip etmeyeceğini de belirleyeceklerini hatırlamalılar...