Celal Şengör’den büyük hizmet!..
üniversitelerde başörtüsü serbestisine karşı çıkanlar…
Bir şehirlerarası otobüsün iki dakika namaz molası vermesini “rejim meselesi” haline getirenler…
Gizlice girdikleri okulda birkaç öğrencinin namaz kıldığını tespit ettiklerinde, “Bir imam eksik”, “Cami değil, okul!” türünden manşetler atanlar…
Milleti temsil edenlerin çatalı sağ elle tutmasını dahi, “Yobazlığa” yoranlar…
Hırsız patronlar, müdahaleciler, brifingli hukukçular, andıç kuşları…
Vesaire, vesaire…
O, kinle, nefretle dolu iğrenç simalar şu an gözünüzün önünden birer birer geçiyordur mutlaka…
Nice yıllarım, bu tiplerin “pisliklerini, yolsuzluklarını” belgelemekle geçti..
Zihni arka plânlarını da pek çok röportajla sergiledim, şükür…
Tahmin ediyorum ki; bu uzun süreçte, aralıklarla da olsa bizi tâkip edebilenler, ortada “gericilikle mücadele” gibi bir durumun olmadığını…
Laikliğin, Atatürkçülüğün bu “pis tipleri” zerrece ilgilendirmediğini…
Bunların esasında “başörtüsüne, takkeye” filan değil…
Bir bütün olarak “İslâm’a karşı olduklarını” çok iyi görmüşlerdir…
Ve bizi uzun yıllardır tâkip edenlerden hiç biri;
“Efendim, biz de inanıyoruz ama…”
“Bizim de anneannelerimiz başörtülü ama…”
Türünden kalıplarla başlayan ve sonu “yasağın zaruretine” varan lakırdıların, o “saf gerçeği” yansıttığına inanmıyordur…
Bizi tâkip edenlerin, ortadaki alenî “din karşıtlığını” tespit ve idrak noktasında bizden çok daha ileri bir noktada olduklarından eminim.
Lâkin… Bir de, şu veya bu sebepten dolayı bizleri izleyemeyen…
Bazı “samimi” vatandaşlarımız var…
Onlarla konuşma ya da mektuplaşma imkânını bulduğumda…
Kafalarının bir hayli karışık olduğunu fark ediyorum…
Biz… “Din düşmanlığının” bariz örneklerini teker teker sıralarken…
Tam olarak karşı çıkamasalar da…
“Yasakçı tarafın” da anlaşılabilir, hak verilebilir endişelerinin olduğunu dile getiriyorlar…
Tabii… En fazla on dakikalık bir sohbetin ardından, bu görüşü savunanların “Din” kavramı üzerinde bırakın “okumayı”, doğru dürüst “düşünmediklerini” fark ediyorsunuz…
Bu durumdaki insanların uzun bir rehabilitasyon sürecinden geçirilmeleri gerekmekte…
Tabii… Bazen ne söyleseniz fayda etmiyor…
Vatandaş mutlaka ama mutlaka çarpıcı örnek istiyor…
Bazen, sizin yeterince çarpıcı olduğuna inandığınız bir misali karşınızdaki pek dikkate değer bulmuyor…
Sözgelimi, geçtiğimiz hafta, Ankara’daki liselerden birindeki uygulamaya ilişkin tartışmaya el atmıştık.
Dersinde başarılı olan öğrencilerine birer adet Kur’an-ı Kerim Meali hediye eden din öğretmenini nasıl hedefe yerleştirildiğini hatırlatarak…
öyle bir saldırıyorlar ki adamcağıza…
Ve tabii, okul idarecilerine…
Sanırsınız, okulda uyuşturucu ya da silah dağıtırken filan yakalamışlar!..
Hediye edilen: Kur’an-ı Kerim…
Hediye eden: Din Dersi öğretmeni.
Hediye ediliş sebebi: Dersteki başarı.
Burada bir çarpıklık, tuhaflık filan var mı?..
Ya da şöyle soralım:
Bunun, bir müzik öğretmeninin başarılı öğrencilerine flüt ya da mızıka dağıtmasından –özde- ne farkı var?..
Bize göre yok…
Ama birilerine göre, aradaki fark çok büyük…
Kur’an-ı Kerim dağıtıldığında, “laiklik” ihlal edilmiş…
Anayasa’nın en temel, “hatta tek” ilkesi ortadan kaldırılmak istenmiş oluyor!..
Biz bu durumu inceledik…
Ve “Din karşıtlığının binlerce misalinden sadece biri” olarak işaret ettik ya…
Sağolsunlar, öteden beri yazmakta olan bazı vatandaşlarımız, “Okulda Kur’an dağıtılmasına karşı çıkmanın ille de ‘din düşmanlığı’ anlamına gelmeyeceği” yönünde görüş belirtmişler…
Demek oluyor ki…
Bu durumdaki vatandaşlara çok daha çarpıcı örnekler lazım…
Neyse ki, o örneği vermekte de zorlanmayacağız…
“Aferin” Celal Şengör!..
üniversitelerarası Kurul tarafından…
Yani, “Başörtüsüne karşı çıkanların tamamını temsil etme ehliyetine sahip bir oluşum tarafından” YöK üyeliğine layık görülen Profesör Celal Şengör’ün bir mektubu kamuoyuna yansıdı, malûm…
Şengör orada…
Hiçbir “yoruma” mahal bırakmayacak açıklıkla…
Başörtüsü serbestisine karşı çıkışın gerçek sebebini dile getiriyor…
Bu, son derece “faydalı” mektubun tamamına internet üzerinden ulaşmanız çok kolay.
Şu bölümü vermekle yetineyim…
Dikkat buyurun lütfen:
“Dinin pek çok dogması bilimin isbatları karşısında bu şekilde çöpe gitmiştir. Bugün artık ne dünyanın yedi günde yaratıldığına, ne Nuh Tufanına, ne de Havva ile âdem masalına inanmak mümkündür. (..)Türban yasağının kaldırılmasını temelde yalnızca bu nedenle kabul etmemiz mümkün değildir!..”
Evet…
“Harika” bir iş yaptı, Celal Şengör… “Büyük hizmet!..”
Ey ahâli:
Başörtüsüne bizim yıllardır işaret ettiğimiz sebeplerden dolayı karşı çıktıklarından hâlâ şüphe eden var mı?..
Kaldı mı?..
CANAN ARITMAN: MEVCUT LAİKLİK ANLAYIŞINI öRNEKLENDİREN KADIN!..
Şengör’ün katkısından bahsettik.
CHP’li Canan Arıtman’ın katkısını es geçersek haksızlık etmiş oluruz.
Dün, Meclis Anayasa Komisyonu toplantısını izledik…
önce, “başörtülü” bir doktorun el yıkamadığı için “hastaneye enfeksiyon bulaştırdığını” ve bu yüzden “bir hastasını öldürdüğünü” öne sürdü, iddiasını doğrulayan hiçbir vesika göstermeksizin.
Komisyon üyesi vekiller, “kinini, nefretini” bu iğrenç sözleriyle ortaya koyan Arıtman’ı “Hangi hastaneden, hangi doktordan ve hastadan bahsettiğini” açıklamaya davet ettilerse de… Hiç oralı olmadı Arıtman. Bu çirkin tavrın ardından bir başkası geldi… CHP’nin kadın mensubu, arzu ettiği yönde oy kullanmayan vekillerin “şerefsizlik ve namussuzluk yapmış olacaklarını” öne sürdü!.. Bu çirkin iddiasını da Anayasa üzerine “yemin etmiş” olmalarına dayandırmaya çalıştı!.. Bu “fecî” sözlere oradaki vekillerden “çok azı” hak ettiği karşılığı verebildi maalesef. Arıtman’ın hakaretleri yanına kâr kalmış gibi görünse de… Hakarete uğrayanlar da elleri boş ayrılmadı salondan. Laikçilerin gerçek yüzlerini bir kez daha görmüş olmaları, uzun günün kârıydı!..