Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Yar bana da bir ‘tedbir’!..

Yar bana da bir ‘tedbir’!..

ABD'de başlayıp diğer ülkelere sirayet ederek küreselleşen ekonomik kriz, bir buçuk yıldan fazladır devam ediyor.

Krizle baş edilebilmek için, hükümetler tarafından sağlanan trilyonlarca dolara rağmen, şu ana kadar alınan tedbirler henüz işe yaramış değil.

Trilyonlarca dolarlık tedbir girişimlerinin işe yaramıyor oluşunun sebebi, krizin tahmin edilenden daha büyük olması.

Eğer yazılıp çizilenler doğru ise gerçekte olan değerlerin kat be kat üzerinde yapılan sanal işlemlerden bahsediliyor ve bu da, anlaşıldığı kadarıyla, altından kalkılabilecek bir durum değil.

Krize karşı alınan tedbirlerin önemli bir bölümünün faturasının da eninde sonunda halklar tarafından ödeneceği anlaşılıyor.

Yani tedbir alınıyor adı altında açıklanan 'paketler' de aslında reel değil. Bunlar da en iyi ihtimalle ilgili devletler tarafından borç olarak bulunacak rakamlar ve bu borçlar da eninde sonunda faiz ve vergi olarak halk tarafından ödenecek.

Anlayacağınız, krizin çıkmasına sebep olanlar açısından fazla bir problem yok. Onlar lüks hayatlarını sürdürürken, krizin iyice ezdiği sabit ve dargelirli kesimler, kemerlerini daha çok sıkmak zorunda kalacaklar.

Türkiye açısından, problem biraz daha karmaşık.

Şu ana kadar, krizin ülkemize verdiği zararı asgariye indirmek adına 5 paket halinde, toplam 53 ayrı tedbir alındığı belirtiliyor.

Beş paket halinde alınan ve toplam tutarı yaklaşık 40 milyar TL olan 53 tedbirin ne kadar işe yaradığı ortada.

Bu tedbirler daha çok orta ve üst gelir grubuna hitap eden tedbirlerdi ve tabii ki faydası da sınırlı kalmaya mahkumdu.

Mutlaka sabit ve dar gelirlilere yönelik tedbirler de alınması ve bu adımın atılmasında gecikilmemesi gerektiği, özellikle bazı ekonomi yorumcuları tarafından ısrarla gündeme getirilmesine rağmen, nedense kabul görmedi.

29 Mart seçimleri öncesi, çalışanlara ve emeklilere bir kereye mahsus verilebilecek 200 ya da 300 TL'den bahsedildi ama bu kadarcığının bile arkası gelmedi.

Oysa, çalışanlara, emeklilere ve dahi işsizlere aktarılabilecek bazı imkanlar; ekonomiyi, alınan 53 tedbirden daha fazla rahatlatabilir; bedeli de bu tedbirler için gözden çıkarıldığı söylenen 40 milyar TL'nin yanında, devede kulak olarak kalırdı.

Alışverişin ne olduğunu unutan insanlar, siftah yapamadan dükkan kapatan ve çoğu zaten tümüyle kapatmış ya da kapatmaya hazırlanan esnaf, esnaftan talep gelmediği için ara verilen üretim ve üretim olmadığı için işini kaybeden ya da kaybetmek üzere olan insanlar...

Evini geçindirmekten aciz hale gelen babalar, bir türlü ödenemeyen ve böyle giderse ödenemeyek olan faturalar; faiz ve borç sarmalının gittikçe toplumun en ücra köşelerine kadar yayılması...

Böyle bir tablo, kimse tarafından istenebilir bir tablo değildir, şüphesiz.

Türkiye'de sosyal patlama olmaz şeklindeki söz de, elbette doğrudur. Ama dayanma gücünün son kertesine kadar gelmiş insanların sınırının neresi olduğunu nasıl bilebiliriz ki?..

Alan olmadığı için satamayan esnafı başarısızlıkla; aç kalmamak için borca sarılanı sahtekarlıkla suçlamak, çare değildir.

Çare, bu ülkeyi yönetenlerin, işe ihtiyacı olana iş temin etmesidir; gerisi kendiğilinden gelir...

Beyaz eşya, otomotiv, mobilya, ev... Bunlarla ilgili alınan tedbirlerin yanında, ülkenin tümünde, her türlü mal ve hizmete olan talebi artıracak ve dolayısıyla hayatı canlandıracak tedbirler, onlar niçin alınmaz acaba?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi