Nerdeyse adam sanılacak olanlar
Kolay değil.
Elbette.
ömrü billah, bir kez, bir tek kez - evet bir tek kezcik olsun- başka bir fikrin de varbulunabileceğini aklına getirmemiş olan birinin yeni bir düşünceyi, yeni bir hayat tarzını kabul edebilmesi kolay mı?
Aynı tezgahın imalatı olarak piyasaya sürülmüş bir zihin yapısının, kendinden başka bir ürünün de bulunabileceğini düşünmesi, imkân aleminde böyle bir kipin de bulunabileceğini faraziye olarak bile düşünmesi ve kabul edebilmesi, demek ki, bu kadar zor.. ömür boyu, bir kez olsun bir empati duygusu yaşamamış olan birinden imkân aleminde farklı kiplerin varbulunabileceğini kabul etmesini beklemek ne mümkün!
O, kendi köşkünde veya daha doğrusu fildişi kulesinde yaşamaya devam ederken, o kulenin dışında bir başka yaşantının varbulunabileceğini nasıl akledebilsin!
Aslında bunlar her şeyi ve her şeylerini değiştirebilirler. Kendi kılıklarını değiştirebilirler. çıplak kafalarının üstüne bir şapka oturtabilirler, sonra onu da bir kenara atıp unutabilirler. Kafalarının üstüne bir şapka koymaları şapkasız oldukları için değil, hayır, fakat eski şapkalarını beğenmedikleri içindir. Bu şapkaya bütün bir kent halkını selam durmaya mecbur edebilirler. Ama aralarından bir gün bir şövalye çıkıp o şapkayı selamlamayı reddederse onun boynunu koparmaya tereddüt göstermezler. Daha fecisi de var: şövalyenin ilkin dilini kopartırlar, sonra onu gıdım gıdım ölmeye terk ederler. Bu işi niçin yaptıkları sorulduğunda "özgürlük için!" demekten çekinmezler. Bu işi özgürlük için yaptıklarına tereddütleri yoktur. Onlar, herkesi şapka giymeye mecbur tutarlar, ama kimsenin kendi şapkasını giymesine tahammül göstermezler. Hayır, başkasının özgürlüğü özgürlük değildir: başkasının özgürlüğü onlar için duvarın kovuğudur.
Ah, ne acı! Can sıkıntısı çekerler…
Birbirlerine haber vererek kentin büyük alanlarında toplanırlar. O büyük alanlarda bir tür maskeli balo tertiplerler. Maskeli balo.. niye? çünkü kendini bile kendinden saklama ihtiyacındadır hamfendimiz ve beyfendimiz. O alanda toplanmış olanları kentin bütün nüfusu sanırlar. çünkü kentte kendilerinden başkasının oturmakta olduğunu akıllarına bile getirmezler. Sokaklarda rastladıkları kimseler, o sefil süprüntüler, kendilerinden değildir. Onlar, kapıdan kovulacak kadar bile adam sayılmazlar; onlar kapıdan sokağa çalı süpürgesiyle süpürülürler.
Bu hamfendiler ve beyfendiler günümüzün "Büyük Engizisyoncu"larıdır. Kendi uydurdukları dinlerini dinin gerçek sahibine karşı ileri sürüp onu da engizisyon yangınının ateşine atmaktan çekinmezler. Onların kendi saplantıları bütün kutsalların üstündedir. Onlar Musa'nın dinini Musa'ya, İsa'nın dinini İsa'ya karşı savunacak kadar hayadan yoksundurlar, fakat nasıl bir küstahlık çamuruna batmış olduklarını görmezler.
Giyim kuşamlarına, toplumda ihraz ettikleri mevkilere, makamlara bakıldığında, onları o giyim kuşamın, o mevki ve makamın gerçek sahiplerinden ayırmanız imkân dışı kalır. Ancak hallerine tavırlarına, bulundukları yerlerdeki davranışlarına bütün olarak bakıldığında, onların birer sahtekâr olduğunu fark etmek kolaylaşır. Oralara kadar "yükselmişlerdir", ama aslında, bu, hiçbir şey demek değildir. Ellerine geçen her fırsatta asıllarına rücu etme hususunda asla tereddüt göstermezler ve gerçek tıynetlerini aynen dışa vururlar. Profesör de olabilirler; avukat, yargıç, savcı veya doktor, mühendis, hatta milletvekili olabilirler, ama adam olamazlar. özgürlük nutukları da çekebilirler ama asla ne özgür olabilirler, ne de özgürlükten hoşlanırlar. Onlar, her şeyin, neredeyse öyle olacaktı diyebileceğimiz bir sınırın ucunda dururlar. Ama asla o sınırdan içeriye girmeye cesaret edecek mertliği gösteremezler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.