Oyun bitti..

Oyun bitti..

Konu, Ergenekon Operasyonu'ydu.. Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt kısa ve net konuştu..

“TSK suç örgütü değildir” dedi.

Ben şöyle okudum..

“Hiç kimse TSK'ya güvenerek suç işlemesin..”

“Suç işleyenler yargı önünde hesap vereceklerini bilmeliler”.

Yani hiçbir kişi ve kurum, “hukuk dışı”na çıkamaz..

çıkarsa ne olur?

Paşa paşa hesabını verir..

***

Peki daha önce nasıl oluyordu?

“Bu hükümet istediğimiz gibi bir hükümet değil, devirelim”

“Nasıl olacak?”

“Kavga çıkartalım..”

“Nasıl?”

“İlerici-Gerici”..

“Sağcı-Solcu”..

“Alevi-Sünni”..

“Laik-Antilaik”..

“Türk-Kürt”..

“Türban-Antitürban”..

“Bir bomba oraya, bir bomba şuraya..”

“Sağcıya solcuyu, solcuya sağcıyı öldürtelim..”

“Filan mitingi kana bulayalım, falan mitingi bizimkiler organize etsin..”

“Polisin üzerine bomba atalım.. 'Ordu-Gençlik El Ele' diye bağıralım.”

“Biri bin yapalım, deveyi tellal edelim..”

“Şu cuntayı önplana çıkaralım.. Bizim cuntayı saklayalım.”

Sonra da gelsin “Huzur Operasyonu”..

Yani “darbemiz”.

Artık bitti..

***

Onca akıl oyunlarını..

Şunca entrikaları,

Bunca komploları..

Birbirimizi yok etmek yerine..

Birlik için..

Barış için..

özgürlük için..

Hakca paylaşmak için..

Kardeşlik için yapsaydık ya..

Bakın o zaman bu ülke dünyanın incisi olur muydu, olmaz mıydı?

Fırat nehrinde kurt ile kuzu yanyana su içer miydi, içmez miydi!

Artık aynaya bakalım..

Yüzleşelim..

Korkmayalım.

Papyonlu faşistlere..

Cüppeli cahillere..

Cüzdan milliyetçilerine..

'Millet düşmanı ulusalcılar'a..

Yetim hakkı yiyenlere..

Fitne fesat güruhlarına..

“Sizi tanıyoruz” demenin vaktidir.

***

Hükümetten memnun değilseniz..

Kafanıza uymuyorsa..

İçinize sinmiyorsa..

Yol belli, yordam belli..

Hiçbirimizin göbeği falan partiye bağlı değil..

çıkın, ikna edin..

Kartlarınızı görelim.

Ufkunuzu ölçelim..

Layık mısınız, değil misiniz, anlayalım..

Kendi adıma konuşuyorum..

Bırakın CHP'yi bir kenara..

Komünist Partisi'ne bile oy vermeye hazırım..

Yok, “demokrasi, sandık mandık hikaye” diyorsanız..

Geçti Bor'un pazarı..

Sür eşeğini Niğde'ye..


Pınar Kür'ü fena tongaya düşürmüşler!

Kız, üniversiteyi kazanmış, derse girmiş.. Hocahanım(Pınar Kür) bir iki sormuş, kızdan tık yok.. Dilsiz mi, sağır mı? Hayır, kızımız, başörtülü.. Hoca'nın sorusuna, kızın yanındaki çember sakallı(sakalında çember varmış) cevap vermiş..

“Hocaaam, o konuşamaz?”

“Niye konuşamaz yavruum?”

“çünkü ses zinası olur..”

Romancı Pınar Kür NTV'de anlattı, “Haydi Gel Bizimle Ol” programında.. Fıkra gibi olay 1990'ların başlarında, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde geçmiş.. Gerçi Müjde Ar itiraz etti.. Tanıdığı bildiği başörtülü çalışma arkadaşları vardı, uymuyordu. çiğdem Anad, “istisnai örnek diyenler olabilir?” şeklindeki itirazına, “öyle değilll, çok karşılaştım İstanbul üniversitesinde” diye karşılık veriyor..

Pınar Kür'ün hayal gücünün zenginliği karşısında şapka çıkarıyorum, ama altından tavşan falan çıkmayacak.. Yerseniz.. Hadi Pınar Kür, “kızım kalk bir şarkı söyle, neşe sarsın bizi böyle” deseydi.. Tepki alırdı.. Buna sözüm yok, doğruya doğru, eğriye eğri.. Ama anlattığı anekdotun, bu şekilde geçtiğine inanmak! Yok, yok..

Acaba Pınar Kür, hayalinde yarattığı bir diyaloğu gerçek mi sandı? Yazar dünyasında olur böyle şeyler.. Freud biraderin “gündüz düşü” dediği türden.. Belki bir yanılsama.. O da değilse, çember sakallı kardeş fena halde dalgaya sardırmış..

Kız, dersine çalışmamış.. Oğlan kızı seviyor, rencide olmasın diye mevzuyu kaydırmaya çalışıyor.. Pınar Kür espriyi anlamamış..

“üniversiteye birşeyler öğrenmek için değil, sırf bunu söylemek için geliyorlar. Bana ve sınıftakı kızlara zani demek için” diyor.. Vay anasını!

Aynı yıllarda aynı üniversite çevresinden yüzlerce başörtülü kız tanıdım, sohbet ettik, tartıştık. Vallahi de Billahi de böyle enteresan bir kızla karşılaşmadım.. Ne konuşmaması, ne ses zinası! Yahu tartışmalarda kök söktürürlerdi adama..

Pınar Hanım, uydurdun demiyorum.. Fena halde dalgaya gelmişsin, haberin olsuun..


özdemir İnce, faraja furuja..

Hürriyet'in çiçeği burnunda müfessir yazarı özdemir İnce, Cengiz çandar için özel not yazmış.. “Kur'an'da yazan 'Farj, furuj, jayb, juyub, himar, humur' gibi temel sözcüklerin anlamını bir Arap arkadaşına, özellikle de bir kadın tanıdığına sor, sonra Nûr Suresi 31. Ayet'in Türkçe çevirisini oku!” demiş. çandar, hocaefendiye uymuş mu bilemem..

İnce, Nur Suresi'nde geçen bu kelimelerle ilgili olarak Tunuslu şair dostundan yardım istemiş.. Ben de Farj, Furuj, Jayb, Juyub sözcüklerinin peşine düştüm. Boşunaydı.. Arapçada “J” yoktu..

Sonunda Farj'ın “Farc”, Furuj'un “Furuc”, Jayb'ın “Cayb”, Juyub'un “Cuyup” olduğu hakikatine vardım.. Dostum Müfit Yüksel de Cayb'ın 'meme' ve 'meme üstü' anlamına geldiğini belirtti. Himar ve Humur'a gelince, Himar'ın başörtüsü olduğunu söyledi.. Arapça'dan bir de örnek verdi.. Arapça'da Hamr ve Himar'ın aynı kökten geldiğini ve başla ilgili olduğunu söyledi.. Hamr, Arapça'da içki.. Beyni etkilediği için.. Himar da başla ilgili.. Baş örtüsü.. İki sözcük de her ne suretle olursa olsun başla ilgili.. (İnce Hoca, Himar'ın başörtüsüyle kesinlikle ilgili olmadığını bildiriyor). İnce, çandar'a akıl vereceğine, Yaşar Nuri öztürk hocayı arayıp sorsaydı ya..

Ne gerek vardı Jayba Juyba, Faraja Furuja..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi