İslam Âlemi yoksa bu telaş neden?
Obama'nın İslam Âlemi'ne seslenme ve diyalog imkanı kurma olarak yorumlanan girişimlerine bir tepki de Washington Post'tan geldi. İslam Âlemi (muslim world) diye anlamlı bir bütünlüğün olmadığını, tüm Müslümanlara seslenme çabalarının ilkel İslam birliği hayalleri güdenlere prim vermek anlamına geldiğini savunmuş yazar. Hint kökenli bir liberal olan yazar, Ortaçağ'dan beri İslam Âlemi'nin olmadığını iddia ederken Hıristiyan dünyayı örnek göstermiş.
Bush politikalarına karşı çıkarken parçalanmış Müslümanları hayali bir cemaat olarak birleştirmenin tehlikesi konusunda uyarıda bulunan stratejist Parag Khanna'nın İslam dünyasının parçalanması konusunda selefleriyle benzer çizgiyi izlemesi ilginç. 11 Eylül sonrasında, bundan sonra savaşın Batı'yla İslam dünyası arasında değil İslam'ın kendi içinde olacağını savunan Kissinger'i hatırlatıyor.
İslam dünyasını anlamlı bir bütünlükten yoksun gören yaklaşım yeni değil. Sadece politik anlamda değil tek bir İslam medeniyeti olmadığını savunan oryantalistler de revaçta. Obama ya da Kissinger'in hedefindeki İslam dünyasının politik dağınıklığına, hatta perişan görüntüsüne rağmen neden çok farklı coğrafyalardaki, parçalanmış ve Batılı güçlerce yönlendirilen yönetimler altındaki bir varlıktan söz ediliyor?
Şunu kabul etmek gerekir ki gerek örnek insan tipi gerekse ortak bir dünya tasavvuru ve hayat tarzı bakımından bütüncül bir İslam medeniyeti hep var olmuştur. Bu gerçeğin iletişim imkanlarının bugünle kıyaslanamayacağı dönemlerde ortaya çıkmış olduğu düşünüldüğünde ne kadar güçlü ve belirleyici bir İslam Âlemi'nin var olduğu anlaşılır.
Tayland'ın Güneyinde Patani bölgesinde tropik ormanın içinde gördüğüm bir medrese bana bu gerçeği çok daha yalın biçimde hissettirmişti. Ormanın orta yerinde yüzlerce talebeye eğitim veren geleneksel medresenin ders programına baktığımda Osmanlı medreselerindeki müfredatın büyük ölçüde aynısı olması beni etkilemişti. İlave olarak sadece 'İhya' okutuluyordu ki bu da Şafii mezhebinden olmalarıyla alakalıydı.
Başka bir örnek olarak; Sudan'ın Nil kıyısındaki Omdurman şehrinde bir Kadiri tekkesinde tanık olduğum zikirle Kafkaslar'da yapılan zikirin coşkusu aynıydı. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Sadece günlük hayatın düzenlenmesinde belli ölçülere dünyanın her yerinde riayet edilmesi bile Müslümanlar için bütünlüklü bir toplumun altyapısını oluşturur. İslam medeniyeti bu anlamda çok farklı coğrafyalarda farklı etnik ve kültürel yapıdaki topluluklar arasında ortak değerler sistemi kurabilmiştir. Ve bu İslam medeniyetinin hâlâ diri ve yaşayabilir olduğunun göstergesidir. Siyasal parçalanmışlıklara rağmen İslam dünyası dediğimiz bütünlüğün gerek duygusal anlamda gerekse pratikte ortak hareket sergileyebilmesi hiç de küçümsenebilecek bir potansiyel değildir.
Bir medeniyetin diri ve hayatiyete sahip olabilmesi için referans sisteminin sağlam, tarihsel süreç içinde uygulanabilirliğini göstermiş olması gerekir. İslam medeniyetinin kaynakları ve uygulamaları açısından temel bir sorun yoktur. Şu anda var olan kaos İslam'ın değerler sistemi ve referanslarıyla değil Müslüman unsurların bunu harekete geçirme imkan ve kabiliyetleriyle doğrudan ilgilidir.
Böylesine farklı coğrafyada farklı kökenlerden gelen demografik özelliklere rağmen ortak ama tek tipleştirmeden zengin çeşitliliği ile jeostratejik konumu bir araya geldiğinde sadece Amerika değil dünya dengelerine oynayan her gücün dikkate alması gereken bir potansiyelden söz ediyoruz. Oryantalist küçümseme bize İslam medeniyetinin öldüğünü, İslam Âlemi diye bir varlığın olmadığını dikte ederken aslında esasa dair olmayan tali meselelerdeki, genellikle politik ve konjönktürel olan farklılaşmanın derinleştirilmek istendiğini hatırlayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.