''Ay'ın altında giden kağnılar'' ve çarşaf...
Geçtiğimiz Cumartesi günü, Ankara başta olmak üzere bazı şehirlerimizde, çok sayıda sivil toplum örgütünün ortaklaşa düzenlediği, protesto gösterileri vardı.
Ankara’daki gösteri, kalabalıktı hakikaten. Ancak diğer bazı şehirlerdeki gösterilere katılanların sayısı, düzenleyen örgütlerin adedinden bile daha azdı, nerdeyse...
Gösterilere katılan kadınlar, memleketimizdeki kadınların büyük bir çoğunluğunun kullandığı başörtüsünün, üniversitelerde serbest bırakılması girişimini protesto etmek için toplanmışlardı.
Tabii onların niyeti: ‘Ne münasebet!.. Neden yalnızca üniversiteler? Başörtüsü bütün her yerde serbest bırakılmalı’ demek değildi.
Onlar her nedense, başörtüsünün üniversitelerde dahi serbest bırakılmasına karşı olduklarını beyan etmek için biraraya gelmişlerdi...
Ankara’da Anıtkabir’de ve değişik illerde Atatürk heykellerinin bulunduğu mekanlarda yapılan gösterilerde, protestocu kadınlar, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılma girişimini, Atatürk’e de şikayet etmişler.
Atatürk’e, yani başörtülü fotoğraflarını hemen gözümüzün önüne getirebileceğimiz, Zübeyde Hanım’ın oğluna ve dahi Latife Hanım’ın beyine, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılacak olmasını şikayet etmek!..
Atatürk’e, yani müdahale etmeyi belki gelenek ve göreneklere saygısızlık olarak değerlendirdiği için, kadın kıyafeti ile alakalı herhangi bir düzenleme yapmamış olan Atatürk’e, başka kadınların kıyafetine en azından üniversitelerde karışamama ihtimalini şikayet etmek!..
Bu herhalde sadece bizim ülkemizde yaşanabilecek bir garabettir. Ne deniliyordu? Garip, ama Türkiye...
İzmir’de düzenlenen gösteride, katılanlardan bazıları bir müddet çarşaflarla yürümüşler ve sonra bu çarşafları çıkararak, yakmışlar!..
çarşafları yakmak!.. Ne kadar ilginç bir fikir!..
İzmir’de, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasını protesto etmek için yürüyüş yapan ve bu arada bir zaman çarşaflarla yürüyüp, sonra o çarşafları çıkararak yakan hanımlar, İstiklal Savaşı sırasında ‘Akşehir üzerinden, Afyon’a doğru giden kağnılar’ın hikayesini, duymamışlar mıydı acaba; annelerinden, ya da anneanneleri veya babaannelerinden?..
‘Ay’ın altında giden’ o kağnıların hikayesini dinlemiş olsalardı eğer, o kağnılarla silah nakleden kadınların, silahlar ıslanmasın, paslanmasın diye, üzerlerinde bulunan çarşafları ve hatta çocuklarının üzerindeki battaniyeleri, silahların üzerine örttüklerini bilir ve İzmir’in göbeğinde, insanımızın en azından bir bölümünün giyim için tercih ettiği çarşafı yere atarak yakmaktan, utanırlardı...
Haydi annelerinden, anneanelerinden ya da babaannelerinden duymadılar diyelim. Okumuş olduklarını varsayacağımız, Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı da mı dikkatlerini çekmedi?..
Hani: ”Ayın altında kağnılar gidiyordu. / Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru…” şeklinde başlayıp: “Ve kadınlar, / bizim kadınlarımız: / korkunç ve mübarek elleri, / ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle…” şeklinde devam eden bölümünü okumamış mıdırlar, en azından?..
Söylemek şık kaçacak mı bilmiyorum ama İstiklal Savaşı sırasında, bazı kadınlarımız, Akşehir üzerinden Afyon’a doğru, Ay’ın altında giden kağnılarla silah ve mermi taşıyor iken, başka bazı kadınlar da, işgal ordularının düzenledikleri balolarda, günlerini gün ediyorlardı.
İzmir’deki protesto gösterisi sırasında, çarşaf giyen ve daha sonra o çarşafları çıkararak yakan kadınlar, bahsini ettiğimiz iki tür kadından hangilerinin hikayelerini dinlemiş olabilirler acaba?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.