Kamil insan Sultan Abdülhamid Han..
27 Nisan 1909 Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretlerinin tahttan indirilmesinin tarihidir..
O Ulu Hakan ki, Allah(cc) ona rahmet etsin, 33 yıllık saltanatı müddetince bir karış Osmanlı toprağını elden çıkarmamıştı.. Ancak; entrikacılık, dalaverecilik, gibi türlü melanetleri üzerlerinde toplayan ve onları adeta yaşam biçimi yapmış bir grubun birkaç tetikçisi tarafından tahttan indirilmişti.. Ardından da, Osmanlı Devleti’nin iki yakası bir araya gelmemişti..
Ellerinde Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi’nin fetvası olan 4 kişilik heyet, 27 Nisan 1909 tarihinde, yani bundan tamı tamamına 100 sene önce, Yıldız Sarayı’na girerler ve Halife-i Rui Zemin olan Padişaha, tamamen uydurma ve tamamı hayal mahsulü olan “millet sizi istemiyor(!)” zırvasının ardından “hal edildiğini” söylerler..
Heyette bulunan kişiler aziz milletimizin içini acıtacak cinstendir.. Ermeni Aram Efendi.. Selanik Mebusu ve Makedonya Locasına kayıtlı 33. derece bir mason olan Yahudi Emmanuel Karasso.. Draç Mebusu aynı zamanda Jandarma Mirlivası (Tuğgeneral) görevinde bulunan Arnavut Esat Toptani.. Ve Bahriye Feriki (Koramiral) Boşnak Arif Hikmet Paşa..
Bu hal edilme hikayesi oldukça ibretli ve de acıklı.. Vakit gazetemizin köşe taşı yazarlarından üstad Yavuz Bahadıroğlu, son yazılarında bu olayı daha teferruatlı bir biçimde anlatıyor.. Takip etmenizi öneririm..
Tabii Cennetmekan Sultan Abdülhamid’in hal edilmesinde ekalliyete mensup, yediği ekmeğe ihanet eden kişiler var ama Osmanlı tebasında, aziz milletimize vefa gösteren, hamiyetli, dost, Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar da var..
İşte şimdi bunlardan birisini anlatacağım..
Abdülhamid Han Hazretleri, güzel sanatların çoğunda olduğu gibi, marangozlukta da ustaydı.. Kendi elleriyle dillere destan bir koltuk yapmıştı.. Ulu Hakan, koltuğu uzun yıllar neticesinde meydana getiriyor ve yapımında anayurdu Hindistan olan abanoz ağacını kullanıyor..
Kaplamasında kullandığı kumaş ise has ipek!.. Kumaş, devrin büyük adamlarına ipek halılar üreten Hereke tezgahlarında dokunuyor.. Koltuğun ortasında ise Sultan Abdülhamid’in bizzat işleyerek attığı imzası bulunuyor..
Sultan tahttan uzaklaştırılması esnasında, bu nadide eseri Yıldız Sarayı’ndaki sadık adamlarından Mali Müşaviri Fresko Efendi’ye saklaması için emanet ediyor.. Ondan da oğlu Aseo’ya intikal ediyor..
Koltuğun geri kalan hikayesini Fresko’nun yıllarını Paris’de geçirmiş ve şu an yaşayıp yaşamadığını bilemediğimiz oğlu Aseo’dan dinleyelim..
Babam son günleri yaklaştığında bana şöyle dedi; “Evladım bu koltuk dünyanın en asil milletinin padişahı tarafından bana emanet edilen bir kıymetli eserdir.. Bunu sakın satma!.. Sana dünyaları da bağışlasalar kimseye verme!.. Ben öldükten sonra git Türk Büyükelçiliğine ver!..”
Babasının bu ricasını adeta emir telakki eden Aseo, 1980’li yılların başında koltuğu Paris’teki Türk Büyükelçiliğine verir!..
Halbuki o koltuğu elde etmek için kim bilir ne mücadeleler olmuştur.. Kimler hangi kılıklara girip ne filmler çevirmiştir!.. Ne zenginler.. Ne müzeler.. Ne karapara aklayıcıları.. Kartvizitinde “antikacı” yazan ne kefen soyguncuları.. Neler neler!..
Neticede, ne Fresko, efendisinin bu aziz hatırasına ihanet etmiş, ne de oğlu Aseo bu kutsal emaneti satıp babasının kemiklerini sızlatmıştır..
Şayet başına bir kaza gelmemişse, bu koltuğun şimdilerde Beylerbeyi Sarayı’nda olduğu sanılıyor..
¥
KAMİL İNSANIN ALAMETLERİ...
Değerli okuyucularım, Sultan Abdülhamid Han Hazretleri’yle yazımıza başladık.. İsterseniz aynı minvalde devam edelim.. Abdülhamid Hanın kemale ermiş bir kişiliğe sahip olduğundan zerre miskal şüphem yok..
Ama zamanımız insanları öyle mi?..
Maalesef!..
Öyle insanlarla karşı karşıya geliyoruz ki, şaşırmamak mümkün değil..
Aslında kemale ermiş insan olmayı kim istemez.. Hangimiz böyle olmayı arzulamayız.. Ama istemekle olmuyor.. Allah’ın emirlerine ve O’nun muazzez Rasulü’nün sünnetine uymanın ve de yaşamanın gayretinde olmak gerekir..
Yaşını başını almış, saçını sakalını ağartmış nice kişileri görüyorum, yürek yarası.. Adamın kartvizinde “profesör” yazıyor, enaniyetinden, kibirinden yanından geçilmiyor.. Zannedersiniz ki dağları, taşları (haşa) bu hazret yaratmış.. Yine adamın biri, “haram helal ver Allahım senin kulun yer Allahım” diyerek yalayıp yutmuş, ama hâlâ uslanmayıp, “kul hakkı” yemeye devam ediyor!.. Bir başka adam haketmediği halde amir olmuş, ama alt kademedeki insanlara kan kusturuyor!.. Bu misaller saymakla bitmez..
Peki, yaptığı güzel hareketlerle Allah’ın (cc) rızasını kazanma gayretinde olan insanlar nelere dikkat ederler?.. Bir başka ifadeyle, “kamil insan” diye tanımladıklarımız, neleri yapmazlar, neleri yaparlar?.. Okuyalım ve mümkünse bu maddeleri arşivleyelim..
“Kemale ermiş kişi emanete ihanet etmez.. Halinden şikâyet etmez.. Büyüğüne emretmez.. Boş şeylerde ısrar etmez.. Cahillerle sohbet etmez.. Etrafını kirletmez.. Kimseye lanet etmez... İmanından şüphe etmez.. Hiç kimseyi katletmez.. Kimseye minnet etmez.. İnsanları yüzüne karşı methetmez.. Nefesini boşa tüketmez.. Kötülüğe meyletmez.. Malını boşa sarf etmez.. Sırrını açık etmez.. Her şeyi merak etmez.. Suçunu inkar etmez.. Şerefini kaybetmez.. Vatanını terk etmez..”
Devam ediyorum..
“Kamil kişi daima iyiliğe niyet eder.. Büyüklere hürmet eder.. Sıkıntıya sabreder.. Aza kanaat eder.. Sözünde sebat eder.. Bildiğinle amel eder.. Hatasını kabul eder.. Yaramaz ise def eder.. Varken tasarruf eder.. Alimlerle sohbet eder.. Nefsinle inat eder.. Kalpleri fetheder.. Misafire ikram eder.. Muhtaca yardım eder.. Bilse de istişare eder.. Tehlikeye dikkat eder.. Hakkı teslim eder.. Esirgemez lütfeder.. Gariplere merhamet eder.. Çalışanı takdir eder.. Başarıyı tebrik eder.. Mazereti kabul eder.. Her an tevekkül eder.. Hastaları ziyaret eder.. Herkese tebessüm eder.. Hayır için sarf eder.. Müminlere dua eder..”
İşte böyle değerli dostlarım..
Ne dersiniz?.. Var mı sizde böyle güzel hasletler?..
Ya da ben de ne kadar var?..
Zor gerçekten!..
Tamamına erişmek, tamamını yaşamak ümidiyle..