İslam’ı esnetmeye kimsenin hakkı yok
Bir cemaati, bir lideri, bir partiyi savunmak, bir prensibi feda ederek olmamalıdır. İslam; muğlâk, emir ve yasakları belirsiz bir din değil.14 Asır’dır binlerce müfessir onu anlamaya, anlatmaya çalışıyor. Küçük farklar dışında Ehl-i sünnet âlimleri arasında önemli ayrılıklar yok. Herkes kendi üslubunca Hakkı terennüm ediyor.
Başörtü meselesi de öyle. Ulemanın kahir ekseriyeti farziyetinden şüphe etmemiş, örtünmenin gerekliliğini kesin bir şekilde ortaya koymuştur.
Kuran bir bilmece kitabı değil. Nasıl yaşayacağımız, nasıl inanacağımız, insanlarla nasıl münasebette bulunacağımız ondan istinbat edilerek gayet vazıh bir şekilde ehli tarafından dile getirilmiştir.
Ayrıca Kuranın herhangi bir emrini küçük görmek, basitleştirmek, önemsizleştirmek tehlikeli, bir yaklaşım tarzıdır. Neyin neye göre daha önemli olduğu, neyin neye feda edileceği anlamına gelir. İslam’ın şu emri çok önemli dediğiniz zaman bazılarını önemsizleştirmiş, dolayısıyla ameli açıdan vaz geçilebilir hale getirmiş olursunuz.
Kuranın her emri önemlidir ve hiç biri, hiçbir sebeple vaz geçilebilir değildir.
Onun için Amerika’nın yeniden keşfine gerek yok.
Nihal Bengisu Karaca, Hüseyin Gülerce’nin Hocaefendi’nin başörtüsü Füruattır şeklindeki sözünü savunmak maksadıyla söylediği,”İslam’ın 5,İmanın 6 şartı var, aralarında başörtüsü var mı, şeklindeki sözlerini eleştiren bir yazı yazınca bazı haksız tenkitlerin muhatabı oldu. Dikkatle okunduğunda Karaca’nın Hoca efendi’den ziyade bu savunma biçimini eleştirdiği anlaşılıyor. Çünkü bu mantıkla İslam’ın emir ve yasaklarına bakmak, İslam’ın veya imanın şartları arasında olmayan her şeyi önemsizleştirmek, İslam’ı bu şartlardan ibaret görmek demektir. İslam’ın veya İmanın şartları arasında bulunmayan ve toplumsal hayatın devamı açısından son derece gerekli olan bir sürü emir ve yasak var. İslam’ın şartları arasında yok diye bunları görmezden mi geleceğiz. Kaldı ki, Gülerce’nin yok dediği başörtüsü dolaylı olarak da olsa İslam’ın şartları arasında vardır. Namazın şartlarından biri de setr-i avret’tir. Yani avret yerlerinin örtünmesidir. Kadınlar için avret yerlerine başın örtünmesi de dâhil olduğuna göre –Namazla bağlantılı olarak-başörtüsünün İslam’ın şartları arasında dolaylı olarak bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Hocaefendi’nin “Başörtüsü füruattır” sözünü, başörtüsünün İslam’daki yerini vurgulayarak tartışmak sağlıklı bir yol değil. Bu durum, sözün sahibini savunurken, sözün muhataplarının İslami bir prensibe bağlılığını zayıflatma riskini ortaya çıkarır. Birini savunmak, bir prensibe duyulan bağlılığı gevşeterek olmamalıdır. Hocaefendi’nin bu sözü İslami bağlamdan çok konjonktürel sebeplerle bağlantılı olarak değerlendirilmelidir. Başörtüsü için mevcut kazanımları kaybetmemek, bir süre bu konuyla ilgili talepleri ertelemek gibi. Böyle bir savunma biçimi daha makul, daha kabul edilebilirdir. Gülerce bunu yapmak yerine, Hoca efendi’nin belki de hiç murat etmediği tarzda yanlış mukayeseler yaparak binlerce insanın mağduriyetine yol açan bir yasağa karşı yürütülen direnişi, aslında çok da gerekli bir şey için değildi diyor. Bunu zımnen diyor ama başörtüsü yasağında odaklanan direnişin mağdurlarının çektikleri onca acıyı bir anda anlamsızlaştırıyor. Oları, vazgeçilebilir, terk edilebilir bir şey için acı çekmiş insanlar durumuna düşürüyor. Bu yüzden, okulunu, eşini, istikbalini, akıl sağlığını kaybetmiş insanlar için, bunun nasıl bir yıkım olduğunu anlatmaya gerek var mı? Karaca işte bunu soruyor, bu kadar gereksizdiyse niçin bunca insana kıydınız diyor. Savunmayı böyle yaparsanız, Hoca efendiye de, İslami bir prensip için hayatını ortaya koyanlara da haksızlık etmiş olursunuz.