Allah Müslümanlara Müslümanlarla yardım eder
Yaşlılığına ve rahatsızlığına rağmen Uluslararası Filistin Sivil Dayanışma Konferansı’na katılmak üzere İstanbul’a gelen değerli ilim adamı Prof. Yusuf el-Karadavi açılış oturumunda yaptığı konuşmada Filistin halkının özgürlük mücadelesine destekte Müslüman toplumlara düşen görev üzerinde durdu.
Karadavi, Allah’ın Müslümanlara, haklı mücadelelerinde yardım gönderdiğine ancak ilahi sünnet gereği yine Müslümanlar vasıtasıyla ulaştırdığına dikkat çekerek dünya Müslümanlarının Filistin halkının özgürlük mücadelesine destek konusunda yüklendikleri sorumluluğun bilincinde olmaları gerektiğini hatırlattı.
Karadavi ayrıca Müslümanların zulüm karşısında saflarını birleştirmeleri gerektiğini, zulme karşı durmalarının ancak bu yolla mümkün olabileceğini dile getirdi. Müslümanların kelime-i tevhid ilkesi üzere saflarını birleştirmelerinin sadece Filistin’de değil tüm İslâm âleminde gerekli ve zorunlu olduğunu vurguladı.
Konferanstan notlar aktarmaya devam edeceğiz. Ancak gündemde olması ve önemi sebebiyle bugün köşemizin kalan kısmını, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ihalesinin işgalci Siyonistlere verilmesi tartışmasına ayırmak istiyoruz.
Siyonistler Türkiye’ye mi Taşınıyor?
Sınırlardaki mayınlı alanların temizlenmesi ve tarım için değerlendirilmesi kararı son derece olumlu bir adımdır. Ancak başta şunu ifade edelim ki oraya mayınlardan daha tehlikeli ve ülkenin geleceğini bloke edecek birilerinin getirtilip yerleştirilmesine, bir başka çözüm bulununcaya kadar mayınların kalmasını tercih ederiz.
Sınırdaki mayınlı alanın temizlenmesinin İsrail’e ihale edilmesinin tartışılması, gündeme getirilmesi bile hükümete ciddi puan kaybettiriyor. Bu tartışmanın “Siyonistler Filistin’de rahat edemiyor, Türkiye’de bir bölgeyi onlara versek de oraya taşınsalar nasıl olur?” diye bir tartışma açmaktan farkı yoktur.
Bazı öneriler abesten öte ayıptır. Daha dört ay önce Filistin topraklarında büyük bir katliam yaptığı için boğazına kadar kana gömülmüş, gittiği her yerde ortalığı karıştırdığı, girdiği yerden bir daha çıkmadığı bilinen, zulüm ve vahşet sembolü olmuş bir işgal gücüne “mayın temizleme” numarasıyla vatan topraklarını teslim etme önerisi de öyledir.
“Verilecek alan sadece bir sınır şerididir!” diyemezsiniz. Orası ülkenin en riskli, en çok korunması gereken alanıdır. Bu alanın Siyonist işgalcilere teslimi oranın mayından temizlenmesi değil çok daha tehlikeli mayınlar yerleştirilmesi demektir.
Ordunun prestiji silah gücünden önemlidir. Böyle bir ihalenin tartışmaya açılması her şeyden önce ordunun prestijine zarar vermiştir. Türkiye’de kendi eliyle döşediği mayınları temizleme imkânlarından yoksun bir ordunun bulunduğu ilan edilmiştir. Oysa bizzat bu mayınların yerleştirilmesinde görev almış askerî yetkililer gerçeğin böyle olmadığını, Türkiye’deki mevcut imkânlarla, saklanan krokilerle ve bilgilerle bu mayınların yine ordu tarafından temizlenmesinin mümkün olduğunu söylüyorlar. Prestijdeki yıpranmanın giderilmesi ordunun mayınların temizlenmesi görevini yerine getirmesiyle mümkündür.
Ziyaret ettiğim tüm Arap ülkelerinde, Tayyib Erdoğan’ın Davos’taki çıkışının büyük bir etki yaptığına şahit oldum. Ama böyle önemli ve sadece Türkiye açısından değil bütün bölge açısından tehlike arz eden ihalenin Siyonist işgal devletine verilmesi söz konusu etkiyi sıfırlayacaktır. Gazze’deki Siyonist vahşet karşısında ayağa kalkan Müslüman halklarda büyük bir hayal kırıklığına sebep olacaktır.
Türkiye’de ister ekonomik krizden etkilenme, isterse bu krizin fazla eleman yükünü atmada istismar edilmesi sebebiyle olsun gittikçe büyüyen bir işsizlik sorunu olduğu ortada. Mayınların temizlenmesi sonrasında kullanıma açılacak arazi iş alanı üretmede değerlendirilecek önemli fırsattır. Böyle bir fırsatın, İslâm coğrafyasının kalbine saplanmış bir hançer gibi duran Siyonist işgalcilere verilmesi akla mantığa uyar mı?
Bu konuyla ilgili birçok şey yazıldı ve konuşuldu. Söylenenler, ülkenin ve bölgenin geleceğini önemseyen herkesin söz konusu arazilerin Siyonist işgalcilere “mayın temizleme” numarasıyla peşkeş çekilmesine karşı ittifak halinde olduğunu gösteriyor. Hükümetin de bu ittifakı önemsemesi ve böylesine riskli bir konuda tehlikeli bir adım atmaya kalkışmaması, en kısa zamanda ihalenin ve toprakların kesinlikle işgalci Siyonistlere verilmeyeceğine dair net bir açıklama yapması gerekir.
Hükümetin böyle bir açıklamayı geciktirmesi halinde de siyasi duruşumuz ve yerimiz ne olursa olsun böyle tehlikeli girişime tepki göstermeli, tavır koymalı, girişimin olumsuz yanlarını halkımıza anlatmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.