27 Mayıs'a "Devrim" diyenler!
27 Mayıs ayaklanmasından 12 Eylül ayaklanmasına
Şimdi Türkiye’de ortak bir görüş var. Hemen herkes 1980 Anayasamızın ortadan kaldırılmasını istiyor. Niçin? “Çünkü 1980 Anayasası, 12 Eylül askerî darbesinin hazırlattığı bir Anayasadır ve çeşitli konularda, kısıtlayıcı özellikleri vardır da ondan!”
Peki 1980 Anayasası, askerî bir darbenin anayasasıdır da 1961 Anayasası, tamamen sivil bir iradenin mi eseridir? Hayır! 12 Eylül Anayasası ne kadar askerî bir darbeden sonra hazırlanmışsa, 1961 Anayasası da o kadar askerî bir rejimden sonra ortaya çıkmıştır. Öyleyse, 12 Eylül darbesine şiddetle karşı çıkanlar, dün neden 27 Mayıs 1960 Anayasası karşısında iki büklümdüler? Ve onu neden bitmez tükenmez alkışlarla yere göğe sığdıramıyorlardı? Dün, 27 Mayıs isyanından “ihtilâl veya devrim” diye bahsedenler, bugün 12 Eylül harekâtını neden askerî bir darbe olarak karalıyorlar? Bunun iki önemli sebebi var: 27 Mayıs isyancıları sadece Demokrat Partiyi kapatmışlardı. Yurdumuzun hemen her noktasında, sadece Demokrat Partiye oy veren vatandaşların üzerine “Kuyruklar! Gericiler! Hainler!” diye yürümüşlerdi. O kadar ki, DP milletvekillerinin ilkokul sıralarındaki çocuklarına bile, arkadaşları arasında farklı tavırlar koymuşlardı. DP lider kadrosuna, Yassıada’da dehşet verici hakaretler, zulümler yapmışlar ve yurdumuzda 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes’i eski valilerimizden Turhan Kapanlı’yı selamladığı için ana-avrat söverek tekmelemiş, yumruklamışlardı. Bu ve benzer davranışlar, kabalıklar, vahşetler, birtakım kimselerin yüreklerinin yağını eritiyordu. Yassıada Mahkemesinin İsmail Dümbüllü tiyatrosuna benzemesinden müstesna bir haz duyuyorlardı.
Bu kişiler ve çevreler, 12 Eylül darbesinin bütün siyasi partilerimizi kapatmasına şaşırıp kaldılar. İğnenin ucu kendilerine dokunduğu için 12 Eylül isyanından askerî darbe diye bahsetmeye başladılar.
Bu kişiler ve siyasi partiler 27 Mayıs darbesini de Vakt-i zamanında ihtilâl ve devrim şarkılarıyla göklere çıkarmasaydılar, yani ordumuzun siyasî hayatımıza karışmaması şartını yazıp söyleseydiler, belki de 12 Eylül darbesi olmayacaktı. Rüzgâr ekenler fırtına biçtiler.
27 Mayıs ayaklanmasının önde gelen isimlerinden Alparslan Türkeş’in yazılı bir açıklaması var. Türkeş diyor ki: “En iyi bir askerî idare, en kötü bir sivil idareden daha kötüdür!” Doğru! Doğru! Doğru!
Ben yedek subaylığımı 1961-1963 yılları arasında Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayında yaptım.
Talat Aydemir’in 22 Şubat ayaklanması bastırıldıktan sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Muhafız Alayı Gazinosunda, isyana katılan subayların önünde yeminlerle şöyle konuşmuştu:
“Bazı subay arkadaşlarım sanıyorlar ki devlet idaresi kolaydır. 27 Mayıstan önce biz de öyle sanıyorduk. Gelip gördükten sonra anladık ki devlet idaresi çok zordur. Vallahi de, billahi de çok zordur arkadaşlar yapmayın!”
Devlet idaresinin çok zor olduğunu anlamak için, askerî darbelerle işbaşına konmak mı lazım?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.