Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Velev ki...

Velev ki...

Şu bizim mayınlı arazi meselesi, tuhaf meselelerden birisi.

216 kilometrekarelik (216 bin dönüm) ekilebilir bir alandan bahsediyoruz.

Mübağalaya kaçıp 'Kıbrıs'ın iki misli büyüklüğünde' diyenler de var ama bu hesabın nasıl yapıldığı belli değil.

Kıbrıs, ada olarak 9 bin 251 kilometrekare. KKTC'nin sahip olduğu topraklar bile 3 bin 335 kilometrekare.

Tamam, mayınlar temizlendikten sonnra ekilebilir hale gelebilecek olan topraklar Amerikan Samoa, Bermuda, Vinginia Adaları, Makao, Monako, Tuvalu, Vatikan ve benzeri 38 ülkeciğin her birinden daha geniş. Ama Kıbrıs'la mukayese edilebilme şansı yok.

İşte bu mayınlı arazi ile alakalı kanun tasarısının, kamuoyundaki infial üzerine, geri çekildiği açıklanmıştı. Ancak tasarı TBMM'de kabul edildi ve Cumhurbaşkanının onayını bekliyor.

Yani iktidar mayınlı araziyle ilgili kanunun arkasında durdu.

Ancak bu tavrın, başörtüsü ve katsayı meselesinde atılmaya çalışılan adımlar gibi başka bazı hususlarda gösterilmemiş olması, insanın canını sıkıyor birazcık.

Evet, mayınlı arazilerin temizlenmesi konusundaki ısrar, güzel bir ısrar.

Türkiye'nin 1992'den beri uğraştığı bir konu bu.

Ancak 216 kilometrekarelik bu arazi, Milletimiz tarafından mayınlardan temizlenemezmiş ve mutlaka dışardan birilerinin bu işe girmesi gerekirmiş gibi bir hava oluşturulması, anlaşılmaz bir durum.

Mayın temizleme işi bittikten sonra toprakların işletilmesinin illa yabancılara verileceği gibisinden bir hava oluşturulması da öyle...

Bu tavır belki müşteri kızıştırmak ve içerden bu toprakların işletmesine talip olacak kuruluşların işi bedavaya kapatma arzularına karşı bir tedbir olarak kullanılıyor olabilir.

Ancak tıpkı 1 Mart 2003 Tezkeresi, Galataport ve başka bazı meselelerde olduğu gibi, mayın temizleme işinin mutlaka İsrail'e verileceği ve bunun karşılığında da, o toprakların 49 yıllığına onlar tarafından kullanılacağına çoktan karar verilmiş ve bunun dışındaki her şey anlamsızmış gibi bir durum var ortada.

Ve bu kanaatin yalanlanması hususunda, iktidar yetkililerinin herhangi bir gayreti de yok.

Bunun müşteri kızıştırmakla alakası olup olmadığını bilemeyiz. Ama, 'Suriye sınırımızdaki mayınlı arazilerin başka bir ülke tarafından temizlenmesi de, arazinin temizlendikten sonra tarım için başka ülkelere verilmesi de yanlış; hele İsrail'e verilmesi daha da yanlıştır' diyenlerin Yahudi karşıtlığı yaptıklarını söylemek, çok daha ciddi bir yanlıştır.

Niyetimiz tabii ki öküz altında buzağı aramak değildir, ama altında buzağı aradığımız şeyin öküz olup olmadığını sorgulamak elbette hakkımızdır.

Bahsi geçen yer Anadolu'nun içlerinde küçük bir çiftlik filan değil, Türkiye'nin Suriye sınırını oluşturan çok uzun ve genişçe bir şerit.

Daha düne kadar önem verip mayınladığımız arazinin, mayından arındırıldıktan sonra başka ülke kuruluşlarına tahsis edilebilme ihtimalinin can sıkması kadar tabii bir şey olamaz.

Velev ki, korkularımız sebepsiz olsun.

Velev ki, sebepsiz korkularımız yüzünden kaybedilecek bir şeyler olsun.

Başımızda bulunanlar, Türkiye'nin mayınlı arazilerini kendisinin temizleyebileceğini ve dahi orada dünyanın parmak ısıracağı şekilde bir tarım faaliyeti yapabileceğini, neden hiç düşünemezler?..

Daha düne kadar bir tarım ülkesi olan Türkiye, tarımda bu kadar mı geriledi de, topraklarını başkalarına tahsis etmek mecburiyetiyle karşı karşıya?

Yoksa, bu ısrarın arkasında bizim bilmediğimiz başka birşeyler mi var?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi