Yol olmaması için
Günlerdir tartışılan İrtica ile mücadele belgesinin altındaki imzanın Dursun Çiçek’e ait olduğu anlaşıldı. Hem jandarma kriminal laboratuarı, hem de Emniyet genel müdürlüğü Kriminal laboratuarı aynı sonuca ulaştı. Belgenin altındaki imza Dursun Çiçek’in imzasına benziyor.
Bu tespitten sonra yapılacak şey bellidir.
Askerlik kurumu bir disiplin mesleğidir. Hiç kimse başına buyruk davranamaz. Bütün iş ve eylemler belli bir hiyerarşi içinde yürür. Dursun çiçek bir Albay. Bu belgeyi kendi başına durumdan vazife çıkararak hazırlaması mümkün değil. Kaldı ki belgede ortaya konulan mücadele biçimini gerçekleştirmek için bir çok yan kuvvete, farklı alanda çalışan ekibin desteğine ihtiyaç var. Bir albay bir eylem planı yazıp tek başına hem hükümeti yıkma hem de Gülen cemaatini ortadan kaldırma işini gerçekleştiremez. Bu birkaç kişi ile uygulamaya konulacak veya sonuç alınacak bir plan değil. Onun için Dursun Çiçek’e bu belgeyi hazırlatan iradeyi tespit etmek, bütün unsur ve uzantılarıyla ortaya çıkarmak gerekiyor.
Genel Kurmay başkanı belgenin karargahta hazırlanmadığını bunun tespiti halinde gereğinin yapılacağını daha önce taahhüt etmişti. Hatta demokrasi düşmanları TSK’da ba-rı-na-maz diyerek çok net ve kesin ifadeler kullanmıştı.. Şimdi o taahhüt’ün gereğinin yapılacağı noktadayız. Bir Dursun Çiçek’le bu mesele kapatılamaz. Ortada cevaplandırılması gereken bir çok soru var. Belgeyi yazan belli, kimin yazdırdığı, niçin yazdırdığı, belgeyi avukat Serdar Öztürk’e kimin ne amaçla verdiği gibi soruların cevaplandırılması lazım. Bir Dursun Çiçek’i feda ederek,arkasındaki ekibi muhafaza etmek aynı kanunsuzlukların devamına çanak tutmaktır.
Hükümet belgenin Taraf’ta yayınlanmasından sonra suç duyurusunda bulundu. Şikayetin yapıldığı tarihte belgenin altındaki imzanın sahte olduğuna dair kesif bir çarpıtma faaliyeti vardı. Ama onca yönlendirmeye, onca gri propagandaya rağmen gerçeği örtmek mümkün olmadı. Şimdi şartlar değişmiştir. Artık şüpheli bir belgeden söz etmiyoruz. Yazanı, tanzim edeni belli bir belgeden söz ediyoruz. Bu noktada hükümetin işi Yargıya havale etmekten başka yapacağı şeyler var. Topu taca atarak, her yasa dışı faaliyetten sonra asker’e dalkavukluk yaparak bu tür kanunsuzluklardan kurtulmak mümkün değil. Dursun Çiçek’i görevden alarak işe başlamak lazım mesela. Çiçek’in çalıştığı birimi mercek altına alarak, tüm faaliyetlerini gözden geçirip, dahli olanların askerlikle ilişkilerini kesmek lazım mesela. Başta da söyledim askerlik mesleği disiplin mesleğidir, Dursun Çiçek’in amiri konumunda olanların benim haberim yok diyebilme hakları yoktur. Askerlikte böyle bir savunma olamaz. Astları darbe hazırlarken biriminde olup bitenlerden haberi olmayan bir komutan o görevi yapamaz zaten. Haberim yok diyeni de haberi olmadığı için, işinin gereklerini yerine getirmediği için işten el çektirmek lazım.
Ben karışmam yargı karışsın diye beklemek acizliktir. Her kurumun kendine düşen sorumlulukları vardır. Önce hükümet sorumluluklarını yerine getirmeli, sonra da yargı’dan gereğini yapmasını beklemelidir. Aksi takdirde yol olur.