Ordinaryus olsa ne yazar... Hepsinin sonu mezar!..

Ordinaryus olsa ne yazar... Hepsinin sonu mezar!..

Gazetelere, televizyonlara bakıyorum, inanın ki ruhum sıkılıyor..
O bunu dedi, şu onu, dedi.. Hakaret, saldırı, küfür, tam gaz!.
İnsanlar birbirleriyle küs gibi.. Peşin hüküm, ard niyet, gırla gidiyor..
Garezin, hasetin bini bir para..
İnsanlar birbirlerini tanımak istemiyor.. Halbuki tanıyıp öğrenseler, pek çok şeyde ortak yönlerinin olduğuna kanaat getirecekler, ama ah o inat!..
O inat var ya o inat, meseleleri aşmaya engel oluyor..
“Ben bilirim, ben doğruyum, her şeyin doğrusunu ben yaparım!.”
Biraz dini hassasiyete sahipsen, emredildiği gibi yaşamayı hayat biçimi yapmışsan, anında dinci, irticacı ya da marjinal oluyorsun..
Bunun zıddı olarak biraz laik bir görüntü veriyorsan bu sefer de golü ters köşeden yiyorsun!..
Ayarını bulabilene aşk olsun!..
Matbuat aleminden başlayayım isterseniz..
Yazar taifesinin çoğu kevgire dönmüş.. Anlattıkları, yazdıkları ve yaşantıları birbirini tutmuyor..
Hemen her sahada “yağcılık ve hemşericilik” almış başını gidiyor.. İnsanlarımızın bazıları hemşericiliği adeta “kavmiyetçilik” gibi uyguluyorlar..
Hele de belediyecilikte ve bürokraside..
Doğru, dürüst olabilirsin, ancak değerli hemşerimin köyünden ya da mezrasından değilsen, yattı toto!.. Ağzınla kuş tutsan sınıfı geçemezsin!..
Ya yağcılık?..
O zaten her daim zirve olmuş!..
Bakın ne demiş diyen;
“Ne derlerse HUU deyip salla hemen başını..
Gerdan kırıp, bel büküp, zıkkımlan maaşını..”
Bu tespit yüzyıllar önce yapılmış ve günümüzü ne de güzel yansıtıyor..
Sosyal hayatımız da maalesef tel tel dökülüyor..
Kişi ticaret yapıyor, doğru tartmıyor!. Terzi, ipek astar kullanacağım diyor, naylon kullanıyor!. Kasap, kuzuyu gösterip keçiyi yerleştiriyor.. Şoför, hele de müşteri yolları bilmiyorsa, üç kuruş için “dolap beygiri” misali dolaştırıyor!..
Tabii bu sözlerimiz insan kılığında gezen sahtekarlara!.. Elbette ki “namus-u mücessem” insanlara ve hizmet sektörüne değil..
Gelelim diğer kulvarlara.. En mütevazı ve mütedeyyin yaşamanın gayretinde olanların evlerinde bile içeriği yalan rüzgarları olan diziler seyrediliyor..
Televizyon kanallarında raiting için her türlü hokkabazlık yapılıyor.. Ancak yine bunlara prim veren mütevazı halkımız oluyor..
Artist eskisi bir kadın çıkıyor ve hiç utanmadan “Televizyonlarda seks filmleri oynatılsın, oynatılsın ki sapıklık azalsın” diyor!.. Aklı başında bir insan bunu nasıl söyler, neden ister?.. Hangi adap, hangi muaşeret, böyle bir isteği dillendirir?.. Kimse de çıkıp bu sözleriyle ülke insanımıza hakaret eden kadına bir cevap vermiyor.. En azından kınamıyor..
Bir diğer hatun da çıkıyor, “Erkek ara sıra eşini aldatırsa iyi olur” müptezelliğini normal bir istekmiş gibi sunuyor.. Ve bu bayanlar maalesef bu memlekette itibar görüyor.. Anneleri-babaları vefat ettiğinde ya da kendileri hasta filan olduğunda, devletimizi yönetenler tarafından bizzat aranıp hatırları soruluyor.. Bunu da geçin, televizyon programlarına gidilip bir nevi bu insanların sırtları sıvazlanıyor..
Ünlü şair Ömer Hayyam, hayatı sadece yemekten içmekten ve def-i hacetten ibaret sanan zavallılar güruhuna yıllar öncesinden bakın nasıl seslenmiş;
“Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün...
Zira senin üstünde de otlar bitecek..”
Bitecek de, idrak eden kim?..
Ahhh ah!.. “Dert bir değil elvan elvan” demiş bir başka şair!..
Değerli okuyucularım, daha söylenecek çok şey var ama hadi bu kadarcıkla yetinelim..
Nerden aklıma geldi şimdi bunlar?. Geldi işte.. Esiyor bazen!.
Neyse, canınızı fazla sıkmadan, yazımızın sonunda ben sizi başka alemlere götüreyim..
Biraz sevgi ve muhabbet iklimine yelken açayım..
Bu memlekette hep de kavga, gürültü, yok!.. Çiçekler, kuşlar, böcekler de var..
Ve en önemlisi sevgi de var!.
Bakın karşısındakini büyük bir muhabbetle seven ama gösterdiği sevgiye karşılık bulamayıp sonu hüsran olan bir “mahrumi aşık” nasıl da sesleniyor sevdiğine;
Sevdiğim güvenme güzelliğine.. Senin de saçların tarumar olur;
Aldanma talihin pembe rengine.. Hayatın uzun bir intizar olur..
-
Sevdiğim senin de geçer zamanın.. Ne şöhretin kalır, ne hüsn-ü ânın,
Böyledir kanunu yalan dünyanın.. Dört mevsim içinde bir bahar olur..
-
Sevdiğim her insan doğarken ağlar.. Çiçeklerle açar, sularla çağlar..
Son teselli olur dostlar ahbaplar.. Sonunda isimsiz bir mezar olur!.
-
Netice-i kelam; şairin dediği gibi kimse hiçbir özelliğine güvenmesin!.. Ne zenginliğine, ne güzelliğine, ne alimliğine, ne hocalığına, ne profesörlüğüne!.
“Ordinaryus olsa ne yazar, hepsinin sonu mezar!.”
Mezarlıklar, hayattayken kendilerini matah bir şey sananlarla dolu..
Bakalım ve ibret alalım..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi