Brüksel'deki irtica ile mücadele eylem planı

Brüksel'deki irtica ile mücadele eylem planı

Türk asıllı türbanlı milletvekili Mahinur Özdemir Brüksel parlamentosunda yemin ederek görevine başladı. Kaç gündür darbeci medya’nın –Türbanını-çıkaracağına dair yaptığı propaganda da böylece tuzla buz oldu.

Demek ki, baş örtüsüyle meclise girmek bazılarının empoze ettikleri gibi AB müktesebatına ve AİHM kararlarına aykırı değilmiş. Türban yasağına uluslar arası meşruiyet kazanmak için iki de bir AİHM kararlarına atıfta bulunanların – Leyla Şahin-kararını çarpıttıkları böylece anlaşılmış bulunuyor.

O zaman da yazmıştık, AİHM’nin Leyla şahin davasında verdiği karar Türbanın yasaklanmasına dair bir karar değildi. AİHM iç hukuka bakarak böyle bir yasak getirilebileceğini, bunu bilerek yüksek öğrenime baş vuranların bunu kabullenmiş sayılacağına karar vermişti. Yani olması gerekeni değil olabilir olanı söylemişti. Yarın baş örtüsünün serbest olduğuna dair verilen bir mahkeme kararı AİHM’e gitsin mahkeme buna da –olabilir-kararı verecektir. AİHM kararını, baş örtüsü yasaklansın bu insan haklarına aykırıdır şeklinde yorumlayanlar bizdeki Kemalist Molla’lardır. Halbuki AİHM her ülke kendi iç hukukuna bağlı kalarak bu tip kararlar alabilir demiştir. Yani iç hukukun muhtariyeti yönünde bir karardır bu. Buna dayanarak anti demokratik bir karara AİHM kisvesi giydirmek, Leyla Şahin davasını yasakçılığın bir gerekçesi haline getirmek mümkün değildir. Mahinur Özdemir’in türbanıyla AB’nin merkezinde alkışlar arasında yemin etmesi bunun en açık delilidir.

Özdemir’in Brüksel meclisinde türbanla yaptığı yemin AİHM’nin Türban kararından daha önemli bir özgürlük gerekçesidir. Türban bazılarının iddia ettiği gibi AB müktesebatına veya AİHM içtihatlarına aykırı olsa Brüksel parlamentosunun buna onay vermesi mümkün değildi. Bu onay Leyla Şahin kararının da yasakçılığı meşrulaştıran bir karar değil, ülkelerin iç hukuklarında hem yasakçı hem özgürlükçü düzenlemeleri yapabileceklerine dair bir karar olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Aslında kendimize ait bir meselede dışarıda gerekçe aramaya da gerek yok. Demokrasilerde esas olan yasaklar değil, özgürlüklerdir. Bu ülke kadınlarının çoğu baş örtüsü giymekte ve bunu inançlarının bir gereği olarak görmektedir. Laik devlet inanç dayatamayacağına göre insanların bu tip tercihlerine saygı duyması gerekir. Yasaklarla devlet tahkim edilmez. İnsanların onuruna, kişiliğine, inançlarına dokunan her karar, daha büyük maliyetlerle geri döner. Nitekim Kürtçe yasağı Kürtçülük ve bölücülük olarak daha ağır faturalar ödeterek geri dönmüştür.

Dindar insanlar bu ülkenin çimentosudur. Onca haksızlığa, onca aşağılamaya, onca hukuksuzluğa rağmen reaksiyonlarını hukuk içinde tutmuş, ülkeyi hırpalayacak eylemlerden kaçınmışlardır. Belçika’nın Mahinur Özdemir’e gösterdiği saygının milyonda birini bu ülkenin sigortası olan insanlara gösteremeyenler aslında koruyup kolladıklarını sandıkları devleti tahrip etmekten başka bir şey yapmamışlardır. Şeyh Edebalı, Osman Gazi’ye insanı yaşat ki devlet yaşasın demiştir. Batı, her renkten, her ırktan, her dinden insanını yaşatırken biz önümüze geleni boğmaya çalışıyoruz. Fethullah’çılar, dinciler, Ülkücüler, aleviler, solcular, Kürt’ler, Merve Kavakçılar şunlar bunlar iç düşman ilan edilmeyen kesim kaldı mı? Bu kafayla ne devlet tahkim edilir, ne de Cumhuriyet korunur. Bu kafayla ancak insanlara zulüm, milli bütünlüğümüze ihanet edilir. Yakında Brükseldeki irtica ile mücadele eylem planı diye yeni bir darbe planı ortaya çıkarsa şaşmayın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi