Ateizm mi antiteizm mi?
Radikal’in gerçek radikal yazarı Sayın Murat Belge, dün “ateist olma izni alamadığını” yazdı.
İkiyüzlülüğün Allah’tan çok nefsine tapan insanların –ki bunlar iki tanrılı gibidirler- rağbet gördüğü bir ortamda düşüncesini açıkça dile getirmesi bilimsel bir cesarettir.
Baskıcı kültürlerde bu cesaret eğer kaynağını gerçekleri arama çabasından alıyorsa tepkilere aldırmamak gerekir.
Fakat siyasetin seküler bir din olan ateizme destek vermesi durumunda ateizm antiteizme dönüşür ve karşıtını güçlendirir. Radikal dini hareketleri teşvik eder.
Başkalarının inançlarına saldırmadıkça, psikolojik savaş sembolleri ile gizli antiteizm yapılmadıkça tartışmadan korkmamak gerekir. Kendi fikrine güvenen tartışmadan kaçmaz. Karşı tezinin kanıtlarını ortaya koyar.
“Kimse zaten ateist olamaz” sözüne gelince, bu söz ancak “ateizm kanıtlanamaz” olarak algılanırsa doğrudur ve bilimsel bir argümandır.
Çünkü evrenin bir dış güç tarafından tasarımsal varoluşu raslantısal varoluşumdan daha akla yakındır.
Çünkü son biyolojik bilimlerdeki gelişmeler ve DNA’nın varlığı ilk varoluşun görünmeyen kozmik bir zeka tarafından yapılmış olması gerektiğini doğruluyor.
Çünkü bilgisayar teknolojisindeki son gelişmeler ve telsiz internetin görünmezi görünür yapması önemli bir kanıttır. Evrenin kendini göstermeyen kozmik bir akıl tarafından saniye saniye cüz-i iradeler ortadan kaldırılmadan yönetilmesi mümkündür.
Çünkü güçlü duyguların diğer insanların beyninde ayna nöronları (sinir hücreleri) harekete geçirdiğinin bilimsel olarak gösterilmesi devrim niteliğinde bir keşiftir.
Biz küçük güçlü duygularla istem ve bilinç dışı olarak diğer insanları etkileyebiliyorsak evreni döndüren gücün sevgi olduğunu savunan Mevlana’ya hak vermemiz gerekmez mi?
Evrenin sırlarını beş duyu ile çözemiyorduk ama şimdi yeni beyinsel algılarımız evrenin sırlarını çözme konusunda bize yol göstermeye başladı.
Sığ aydınlanmacılar kendi küçük akıllarını öyle kutsallaştırmışlardı ki tanrının olmadığına inanıyorlardı. Tanrı vardır diyenleri “Bana saldırıyor” diye algılıyorlardı.
Bugün Türkiye’de sığ aydınlanmacıların gizli gündemlerinde ‘tanrı yoktur’ düşüncesi vardır. Fakat “Benim dedem müftü idi” ile söze başlarken aslında “Sen gericisin” diyerek kendi yaşam alanlarını genişletmeye çalışırlar.
Her masada farklı konuşan, çıkarını kutsallaştırmış bilim adamı değil pozisyon adamı olan sığ aydınları daha iyi anlıyorum. Tanrı kavramını tartışmaktan kaçanlar işte bu sığ aydınlardır. Tanrı’ya inan veya inanma; ikiyüzlülük, inançsızlıktan daha kötüdür. Tanrı kavramına gizli düşman sığ aydınlar yerine, her şeyi açıkça tartışan ve muhalif ezoterik aydınlara daha çok ihtiyacımız var.