Dilimizi kaybediyoruz (2)

Dilimizi kaybediyoruz (2)

Türkçe'de çok hızlı bir değişim gözlenmektedir. Bunun temel sebeplerinden biri, nüfusumuzun çok genç bir yapıya sahip oluşudur. Genç insanlar, sürekli olarak hareket halindedir, her alandaki tüketimi yüksek miktardadır. Ulaşım ve haberleşme imkanlarının gelişmiş olması, toplumumuzun dış etkilere açık olması da dildeki bu değişimi hızlandırmaktadır.

Dil değişip, gelişmez mi? Dil, elbette değişip gelişecektir. Ancak, önemli olan dilin kurallarına göre değişmesi ve gelişmesidir. Türk dili, matematik gibi belirli kuralları olan bir dildir. Türkçe, " zengin anlatımlı" bir dildir. Bu zenginlik, tek tek kelime yapılarından, kelime öbeklerinden ileri gelmektedir. Kelimelerin kökü, eki, çekimi belirli kurallara bağlıdır. Cümlenin kuruluşu bir düzen içinde olur. Özne-fiil ilişkisi, zarf, edat, sıfat ve zamirin cümle yapısı içindeki yeri bellidir. Bu sebeple yeni kelime üretilmesi ve kelime türetilmesi bu kurallar dikkate alınarak yapılmalıdır.

Ancak her şeye rağmen, yabancı kelimelerin karşılıklarının bulunması, yeni kelime üretilmesi ve kelimelerin türetilmesi tek merkezden yürütülmelidir. Bu konuda tek yetkili idare, Türk Dil Kurumu olmalıdır. Türk Dil Kurumu'nun yaptığı iş kadar, tarihi mirası ve hatırası da bizim için kıymetlidir. Kurum'un yapacağı işler büyük, yükü ağırdır. Dil Kurumu, her açıdan güçlendirilmeli, çalışmalarının kamuoyuna ulaştırılması, topluma mal edilebilmesi için gayret sarf edilmelidir. Ancak Kurum da çalışmalarında milletimizin hassasiyetlerini paylaşmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bugün Kurum'a yönelik yapılan eleştirilerin başında, özellikle yabancı kelimelere karşılık olarak bulunan kelimelerin, "toplum tarafından kabul edilmemesi" gelmektedir.

Paris'e gittiğinizde, yüksek kubbeli, taşla inşa edilmiş gösterişli bir binayı biraz yüksekçe her yerden görebilirsiniz. Mimarisiyle de dikkat çeken bu bina ˝Fransız Dil Kurumu˝dur. Bu gösterişli binada çalışmalarını yürüten Fransız Dil Kurumu, her yıl Fransız sözlüğüne girecek yeni kelimeleri tespit eder ve sözlüğe sadece o kelimeler girebilir. Fransızların kendi dilleri için gösterdiği bu dikkat ve kıymete Türk dili de fazlasıyla layıktır.

***

Dil'de meydana gelebilecek bir bozulma ve yabancılaşma, öncelikle kültürümüzü miras olarak devralacak nesle faydalı olmayacaktır: Dualar, beddualar, mevlitler, alkış ve kargışlar, ninniler, türküler, toylar, baraklar, bozlaklar, ağıtlar, sanat musikisi şaheserleri … hakkıyla anlaşılamayacaktır.

Fuat Köprülü, "Türk tarihinin bütün eserleri terazinin bir kefesine, Dede Korkut hikayeleri diğer kefesine konulsa, Dede Korkut hikayeleri yine ağır gelir" demiştir.

Bugüne kadar kaç Dede Korkut hikayesi okuduk?

Bugün kaç gencimiz, "Dua dua, eller karıncalanmış, Yıldızlar avuçta gök parçalanmış" tasavvurunun bilincinde olarak dua ediyor.

Kaç genç annemiz, bebeğine en güzel ninnileri söylüyor? Hangi genç annemize, annesinden kaç ninni miras kalmıştır? 

Kaçımız, hangi ağıtı dinleyerek ağlayabiliyoruz?

Hangimiz bir Türk musikisi şaheserinin beste ve güftesini merak ediyoruz, nağmesine kulak veriyoruz?

Kaç destan okunuyor, kaç hikaye, kaç masal yazılıyor?

Kaç mani biliyoruz? 

En son ne zaman bir Ortaoyunu okuduk veya bir Hacivat-Karagöz oyunundaki toplumun gerçeklerini düşündük? 

Bunların hepsi ancak "dil" ile mümkündür. Kültür, dil ile anlatılır, aktarılır; dil sizi hüzünlendirir, ağlatır, düşündürür veya güldürür. Dilinizi sevmiyorsanız, dilinize hakim değilseniz, yapacak hiçbir şey yoktur: Çünkü sizi hiçbir şey hüzünlendiremez, ağlatamaz, güldüremez … ve hiçbir şey sizi düşünmeye sevk edemez. Düşünmeyen fertlerden oluşan bir toplumun iradesinden bahsetmek mümkün değildir. Sağlıklı düşünemeyen insan ve toplumlar " yönetemez", "yönetilmek" onlar için mukadder olur.

Dilinize hakim olduğunuz ölçüde hayatınızdan haz alırsınız. Neşet Ertaş, "İki büyük nimetim var/ Biri anam, biri yarim/ İkisine de hürmetim var/ Biri var etti beni, biri yar etti beni/ Ana deyip de geçilmez/ O yar anadan seçilmez/ İki büyük nimetim var/ Biri anam biri yarim " diyor. Dilinize hakim değilseniz, bu kadar güzel bir türküyü nasıl söyleyebilirsiniz?

Hayatın gerçeklerini "Geçme namert köprüsünden, ko apartsın su seni/ Yatma tilki gölgesinde, ko yesin aslan seni " manisinden daha özlü bir şekilde nasıl ifade edebilirsiniz?

"Mert dayanır, namert kaçar; meydan gümbür, gümbürlenir/ Şahlar şahı divan açar, divan gümbür, gümbürlenir/ Ok atılır kal'asından, hak saklasın belasından/ Köroğlu'nun narasından, her yan gümbür, gümbürlenir " diyen Köroğlu'yu nasıl duyabilirsiniz?

"Değirmende doğan fare, gök gürültüsünden korkmaz" uyarısını yapan bu atasözünün güzelliğine bakar mısınız, manasını lütfen bir an olsun düşünür müsünüz? Dilinin inceliklerini bilmeyen bir ferdin, bir toplumun, bu güzellikleri ortaya çıkarması mümkün müdür?

Bütün bu kıymetler dil ile yaşar, dil ile hayatiyetini devam ettirir. Türk dili, dünyanın en eski ve en yaygın beş dilinden biridir. Üç yüz elli milyonu aşkın insan, Türk dilinin çeşitli kollarını konuşmaktadır.

Ancak bugün Türk boyları arasında bir dil birliğinden bahsetmek henüz mümkün değildir. " Dil'de, Fikir'de, İş'de Birlik" şiarıyla dil birliğinin önemi üzerinde duran ve hayatını bu işe vakfeden Üstad-ı Ekrem İsmail Gaspıralı'yı rahmet ve minnetle yad ediyoruz. Biliyoruz ki, dil'de birlik olmadan fikirde de, iş'te de birlik olmaz; birlik olmayan yerde dirlik olmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi