Toplumsal özgüven
Uluslararası yapılan geniş bir araştırmada Türkiye dünya'da üçüncü mutsuz ülke seçildi. Mısır bizden daha yoksul ama kendini mutlu hissedenler orada bizden daha fazla! Neden? Bu aslında psikolojik savaşın bir sonucu.
Osmanlı döneminde bize hasta adam rolü biçilmişti ve biz de bu rolü benimsedik. Cumhuriyet döneminde batılı yaşam biçimini topluma kabul ettirmek için Osmanlı’nın hataları resmi söylem olarak hep tekrarlandı. Böylece toplumsal aşağılık duygusu oluştu. Baskı, sertlik, jandarma korkusu toplumsal özgüvene zarar verdi. Japonya, Kore, İspanya batının çağdaşlık düzeyine ulaştı fakat 80 yıllık Türkiye halkı seçtiği idarelerin devrilmesi, rejim korkuları, toplumun kendini yönetmesine izin verilmemesi gibi nedenlerle toplumsal özgüvene ulaşamadık.
Toplumsal özgüven eksikliğini kabadayılık duygularımızı kabartan olaylarla yapay olarak kazanmaya çalışıyoruz. Mezarlıkta türkü söyleyerek korkusunu bastıran kişiler gibiyiz. “Çılgın Türkler” gibi tarihi değeri çok tartışmalı popüler kitapları okuyarak özgüvenimizi arttırmaya çalışıyoruz. Bu durum aslında toplum olarak başarıya ihtiyacımızın bir göstergesi.
Milliyetçilik ırka yönelik duygu şeklinde olursa tehlikelidir, vatana yönelik duygu şeklinde olursa daha sağlıklıdır. Çılgın Türkler kitabında Türkçülük vurgusunun çok yapılması, Mehmet Akif’in unutulması ırka yönelik bir etnik ayrımcığı tetikleyebilir. Herkes kendi kökünü araştırmaya başlayabilir. Psikolojik savaş baskısı ile Çılgın Türkler kitabının desteklenmesini nasıl anlamalıyız? Ulusalcı blok oluşturma ve kurulu düzeni devam ettirme gayretinin bir ürünü olarak görmek mümkündür. Şuna dikkat edilmelidir ki; hiçbir zaman insanları çatıştırarak kurulu düzeni devam ettirme stratejisi, orta ve uzun vadede stratejiyi üretenlerin çıkarına olmamıştır.
Aslında bu millet hasta olmadığını Çanakkale ve İstiklal savaşında her gören göze göstermişti fakat sonrasında batının karşısında yetim psikolojisi ile durmak yerine kendi değerlerimizden vazgeçmeden modernleşmeyi başaramadık.
‘Şu Çılgın Türkler’ kitabının çok satmasının arkasında bu ruh halinden çıkış isteği ve başarı özlemi yatıyor. Biz İsrail’den Japonya’dan daha çok Avrupalıyız. Asyalı bir kavim ama Avrupa tarihinde büyük alışverişleri olan Avrupa da korku duygusu uyandıran bir kavimiz. Bu nedenle kendimiz olursak daha çok saygı uyandırırız. Bizim gibi eğlen, yemeğini bizim gibi ye diyenleri sorgulamamız gerekir.
Toplum artık aptal yerine konulmak istemiyor. Kendisine sunulan yaşam tarzına pasif-agresif tepki ile resmi söylemin istemediği rol modelleri desteklemeyi tercih ediyor. Halk kendisini küçümseyen, tepeden bakan rol modellerini kendisine verilen her fırsatta cezalandırıyor. Yapılan seçimlere ciddi bir dikkatle bakılması halinde bu çok net görülecektir. Toplum “Dans etmeden çağdaş olunmaz” şeklindeki resmi söylemi kabul etmemektedir ve buna tepki duymaktadır. Aslında halk bir anlamda dalgasını geçiyor.
Korkuları artıran değil özgüveni artıran politikalara her alanda ihtiyacımız vardır. Devlet ve toplum artık farklı dilden konuşmamalı aynı amaç uğrunda ortak bir dil geliştirebilmeyi başarmalıdır.
…
Bu sütunda her hafta sizlerle kimi zaman yaşadığımız dünyanın insan üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerden bahsedeceğiz, kimi zamanda üzerimizde uygulanmak istenen psikolojik savaşa dikkat çekeceğiz.
Modernizmin getirip üzerimize bıraktığı çirkinliklerden ve keşmekeşten nasıl çıkabileceğimiz konusunda kafa yoracağız.
Gündeme hapsolmadan ama gündemden bütün bütün uzak kalmadan küçük de olsa farklı pencereler açmak gayretinde olacağız.
Bilimsel gerçekler ışığımız olacak ama bilimi kutsamayacağız. Sağduyu ve kültürel kodlarımız yazılarımızın rengini belirleyecek. Yaradılışın gizli yasalarının insan mutluluğu için neleri öngördüğüne dikkat çekeceğiz.
Amacımız birlikte düşünce üretmek ve ilmin yol göstericiliğinde hakikati aramaktır.