Adaletin önündeki engel

Adaletin önündeki engel

12 Eylül’den önce polis,Pol-Bir,Pol-Der diye, Eğitim camiası Ülkü-Bir, Töb-Der diye ikiye ayrılmıştı. Her alanda tam bir parçalanmışlık hakimdi. Türkiye’yi 12 Eylül’e sokakta vuruşanlardan çok, bu kurumların bölünmüşlüğü götürdü. Çünkü ideolojik ayrımcılık bu müesseseleri çalışamaz hale getirmişti. Kimse görevini yapmadığı için devlet çarkı işleyemez durumdaydı.

Şimdi aynı parçalanmışlığı, aynı ideolojik şartlanmışlığı yargı erkinde görüyoruz.

HSYK’nun bazı üyelerinin hayati operasyonlara imza atan, Türkiye’yi uçurumun kenarından alan bazı hakim ve savcıların görev yerlerini değiştirme isteğinin arkasında bu gerçek yatıyor.

Kimse ETÖ savcılarını görevden almayı,yerlerini değiştirmeyi hukuki sebeplerle izah edemez.

Keza, KCK operasyonlarına imza atarak yaparak, Güneydoğu’daki hain yapılanmayı dağıtanları oraya buraya sürmenin de hiçbir haklı gerekçesi olamaz.

Ama HSYK hiçbir hukuki hassasiyet taşımadan tamamen subjektif nedenlerle Anayasa ile teminat altına alınmış doğal hakim ilkesini de çiğneyerek, bu yargıç ve savcıların görev yerlerini değiştirmek istiyor.

Toplumsal hassasiyetleri hiçe sayıyor.

Kazılan her yerde pıtırak gibi çıkan silahları görmezden geliyor.

Bu olay, Yargı’nın içinde bulunduğu durumu görmek için tam bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür.

Türkiye’de tarafsız bir yargı yoktur. Hukukun, adaletin önündeki en büyük engel ideolojiyi, hukuka tercih eden savcı ve yargıçlardır.

Kaç gündür atamalarda meydana gelen tıkanma, neşterin nereye vurulması gerektiğini gösteriyor. Türkiye bu köhnemiş, çağın ve zamanın dışına düşmüş zihniyetle yaşadığımız çağı kucaklayamaz.

Bir AYM üyesi ETÖ sanıklarına eşinin telefonu ile bilgi veriyor. Bir HSYK üyesi bir ETÖ sanığı ile kapalı kapılar ardında görüşmeler yapıyor ve biz bu yargıçlardan adalet bekliyoruz.

Önceki gün, taraf gazetesi hükümete bir çağrı yaparak bu krizden kurtulmanın yolunun yeni bir Anayasa ve referandum olduğunu yazdı. Ben de aynı kanaatteyim. Devleti çalışamaz hale getiren, yargı bağımsızlığı adı altında taraflı, dokunulmaz, devlet içinde devlet olan bir Yargı erki oluşturanları tesirsiz hale getirmenin yolu yeni bir anayasa ile millete gitmektir. Dünyanın hiçbir yerinde HSYK üyelerini Yargıtay, Danıştay üyeleri seçmez. Çoğunlukla bu işi meclis yapar. Türkiye’de de HSYK üyeleri TBMM tarafından seçilmeli, Cumhurbaşkanı tarafından atanmalıdır. Ya da siyalaşmayı önleyen başka bir mekanizma devreye sokulmalıdır. Şu anda Hakimler savcılar yüksek kurulu her hangi bir partiden daha çok politik bir kurum imajı vermektedir. Böyle bir kurumu masaya yatırıp, dünyadaki benzerleriyle aynı çizgiye getirmek şarttır. Yıllardır HSYK’na aynı politik çizgide, aynı ideolojik görüşte insanlar seçiliyor. Seçilenler de kendi görüşünden olan hakimleri, savcıları Yargıtay, Danıştay üyeliğine seçiyorlar. Yani Yargıda’ki iktidar hiç değişmiyor. Yargı bağımsızlığı adı altında ideolojik bir dokunulmazlık yaratılıyor. Hiç bir suç, hiç cürüm yargı kurumuna dokunmaya yetmiyor. Anayasa ile teminat altına alınan ve yüksek yargıçlara devlet içinde devlet olma yetkisi veren mevzuat hükümleri mutlaka değiştirilmelidir. Allah’ın iradesi dışında hiç bir irade, milletin iradesinin üzerinde değildir. Yeni bir Anayasa ve yeni bir yargı reformu için gerekli zemin ve yeterli gerekçe oluşmuştur. Ağır bir krizden geçtiğimiz şu dönemde Türkiye’ye yeni, faturalar ödetmekten imtina etmeyen bu sorumsuz zihniyet derhal tasfiye edilmeli, Türkiye enerjisini ideolojik mücadelelerle tüketen bir ülke olmaktan çıkarılmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi