Düşüncede yenilik, ahlâkta muhafazakârlık!
Düşünmek, insanın beyin yapısı ile ilgili bir olgudur; insanın yeteneğidir. Hayvanlara böyle bir yetenek verilmemiştir. Dolayısıyla üstün bir varlık olarak yaratılan insan düşünür ve düşünmelidir. Çünkü hayatın bunca karmaşık işleri ancak düşünmekle çözülebilir. Düşünmeyen kimse insani fonksiyonunu köreltmiş olan insandır. Eğer düşünmenin önünde bir engel yoksa herkes tabii olarak düşünür ve düşünmelidir. Zira düşünmek bizatihi ibadettir.
Eğer bir toplumda ve bir zaman dilimi içinde düşüncenin önüne konulmuş engeller varsa bu engelleri kaldırmak da insanların kulluk görevidir. Hatta düşüncenin özgürleştirilmesi uğrunda verilen mücadelenin İslamî anlamda bir cihad olduğunu, hatta çok önemli bir kulluk görevi olduğunu da söylemeliyiz. Bu görevi yerine getirmeyip keyfine bakanların Allah katında da insanlar nezdinde de sorumlu olduklarını burada özellikle ifade etmeliyiz.
Düşünmekten söz edilebilmesi için, düşüncenin mutlaka yenilenmesi gerekir. Eğer düşünmede yenilenme olmazsa, düşüncenin donduğunu ve hayat ile bağlantısının kesildiğini kabul etmek gerekir. Çünkü yenilenmeyen ya da yenilenemeyen düşünce düşünce olmaktan çıkar, insanlar tarafından ulaşılamayan ve nasslar gibi algılanan bir tabu duruma girer.
Düşünce ile nasslar arasındaki fark, birinin sabit oluşu, değişmemesi, yenilenen olaylara göre yenilenememesi, diğerinin ise gelişen olaylara paralel olarak değişim göstermesidir. İslam düşüncesinin değeri onun dinamik oluşuna bağlıdır. Bu dinamizm ise her asırda, şartlara göre değişen olaylarda değişmesine göre var olmaktadır.
İslam dini düşünceye verdiği değer açısından da diğer dinlerden farklılık göstermektedir. Kur’an-i kerim çok sayıda âyette insanları düşünmeye, beyinlerini çalıştırarak akl etmeye ve düşünce üretmeye davet etmektedir. Zira insan diğer canlılardan düşünme yönü ile ayrılmaktadır. Eşya ve hadiselere hâkimiyetin temeli düşünmeye dayanmaktadır. Düşünenle düşünmeyen asla bir olamaz. İnsan, fiziki gücü itibarıyla üstün olan vahşi hayvanlara, beyni sayesinde, düşünmesi sayesinde hükmedebilmektedir. Dünya hayatında baş döndüren gelişmeleri insanlar düşünme sayesinde gerçekleştirmektedir.
Gelişen ve değişen olaylara göre, düşüncede de gelişme ve değişme olmaktadır. Bugün ki medeniyet düşünmenin ürünüdür. Düşüncede ki gelişmenin ve değişmenin güzel bir sonucudur. Eğer ilk insanın düşündükleri aynen korunarak hayat devam etseydi, bilimde, teknolojide ve hayatımızın akışında bir değişme olmazdı. Demek ki, insan hayata hükmedebilmek için her zaman düşünmek ve yeni düşünceler üretmek zorundadır.
Dini alanda düşünmek de böyledir. İslam dini hayat dinidir. Dünyamızla ilgili birçok hüküm, kural ve kaide getirmiştir. Bu kurallar kullanılarak hayat ile bağlantı kurulacak ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verilecektir.
İslam dini dünya hayatımızla ilgili konularda düşünceye açıktır. Özellikle hakkında Kur’an ve sahih sünnetten hükümlerin bulunmadığı alanlarda düşünmek bir görevdir, bir kulluk şeklidir. Nitekim Hz. Peygamber, görevlendirdiği valilerine içtihat yetkisi vermiştir. İçtihat, İslami alanlarda ki düşüncenin kapısını ardına kadar açmıştır. Çünkü valiler ve kadılar birçok olaylarla karşı karşıya kalmaktaydı, bunların çözümünden de sorumlu bulunmaktaydı. Bu sorumluluğu düşünerek, içtihatta bulunarak gidermişlerdir. İlk kadılar aynı zamanda müçtehit idiler. İşte Hz. Peyganber’in kadı ve emirlerine verdiği bu yetki İslam’da düşüncenin gerekli olduğunu, düşüncede yenilik yapmanın zaruri olduğunu göstermektedir.
Hz. Peygamber, ümmetinin yetkililerine verdiği içtihat yetkisi yanında, düşüncesinde isabet edenlere iki sevap, yanılanlara ise bir sevap verileceğini müjdeleyerek Müslümanlar için düşünmenin bir kulluk görevi olduğunu göstermiştir. Bu durum İslam’da düşünmenin önemini ortaya koymuştur. Buna göre düşünen Müslüman düşünmeyenden üstündür. Düşünüp yanılan da düşünmeyip yanılmayandan daha üstündür.
Hiç düşünmeyen kimse, beyni ile hiçbir şey yapmayan insan demektir. Bu nokta Müslümanlar için çok önemlidir. Özellikle çağdaş Müslümanların üzerinde ısrarla durması gerekir. Zira Batı ile aramızdaki temel fark, düşünenle düşünmeyen arasındaki farktır. Onlar düşünüyorlar, yeni düşünceler üretiyorlar, fakat Müslümanlar düşünmüyorlar, belki onların düşündüklerinin fotokopisini almaya çalışıyorlar. Bu fotokopicilikten vazgeçerek mutlaka dinimizin teşvik ettiği iki kat sevaba nail olmak için düşünce denemeleri yapmalıyız.
Eski âlimlerimizin ve tarihte yaşamış düşünürlerimizin düşüncelerini aynen alıp fotokopi etmek de düşünmek değildir. Bu düşüncelere düşünce katmak ve her an yenilenen hayata paralel olarak yeni düşünceler üretmek zorundayız. Yeni olaya göre yeni düşünce ortaya atılmazsa, eskilerin tekrarından başka bir şey yapılmış olmaz. Bu da topluma bir şey katmaz. Belki zamanın boşa harcanmasına sebep olur. Çünkü o düşünceler zaten vardır, var olan bir şeyi yeniden keşfetmeğe gerek yoktur. Belki beyni biraz zorlayarak, olağanüstü gayretler göstererek çözüm yolları bulmak gerekir.
Burada bir noktaya daha işaret etmek gerekir: Düşüncede yenilik gerekli olmasına karşın, ahlaki konularda son derece muhafazakâr olmak lazımdır. İslam, düşüncenin yenilenmesini teşvik etmiştir, fakat buna karşılık ahlakın korunmasını istemiştir. Ahlak ilkeleri toplumun devamı için çok önemlidir. Müslümanların huzurlu, mutlu bir şekilde kalkınması ve nimetler için bulunmasının temel taşı ahlak kurallarını öğrenmek, bu kurallara riayet etmek ve onları değiştirmeksizin muhafaza etmektir. Zira ahlak kurallarına riayet etmeyen toplumların kalkınması, refah içinde yaşaması, ülkelerini imar etmesi söz konusu olamaz. Örneğin; devlet ve hükümet adamları, kendilerine emanet edilen paraları ilgili yerlere harcamayıp ceplerine atarlarsa böyle bir ülkede huzur, mutluluk ve kalkınmadan söz edilebilir mi? Rüşvet almak, halkın malını tarafına geçirmek kesin olarak haramdır. Bu haram değişmez, içtihatla yeni bir hüküm getirerek rüşvet, irtikâp ve haram mallar helal kılınamaz. Kıyamete kadar bu hüküm değişmez. Yalan konuşmak, iftira atmak, dedikodu yapmak, yalancı şahitlik yapmak, mahkemelerde yanlı ve ideolojik kararlar vermek de böyledir.
Ülkemizde çekilen sıkıntıların en önemlisi, kanaatimizce düşüncede donukluk, ahlakta değişkenliktir. Bunun aslına döndürülmesi ve düşüncede yenilik ahlakta muhafazakârlık esas alınmak suretiyle ülke hizmetine devam edilmesi gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.