TSK ve Cumhurbaşkanı
Kürt kökenli vatandaşlara yönelik demokratik açılımlar tartışılırken, Taraf’ın geçen hafta gündeme taşıdığı bir haber arada kaynadı gitti. Haberde TSK nın Abdullah Gül cumhurbaşkanı olunca protokol kurallarını değiştirdiği,seyahatlerde yol güzergahında bulunan yerlerde mola verilmesi halinde Ordu evlerinde Türban yasağının olduğunun Cumhurbaşkanına hatırlatılması gerektiği iddia ediliyor.
Genel kurmay şimdiye kadar bu vahim iddiayı yalanlamadı.
Eğer haber doğruysa genel kurmayın, baş komutanını Ordu evlerine sokmamak için her yolu denediği anlaşılıyor.
Genel kurmayın türban karşıtı tavrı önceden beri biliniyor. Bu hukuk dışı yasağın arkasındaki esas gücün TSK olduğunu da herkes biliyor.
Son otuz yıldır TSK sadece başörtü meydan muharebesini kazandı. Kürt açılımı vesilesiyle terörü göstererek Türkiye’ye baş eğdirmek isteyenler terör mücadelesinde askerin başarısızlığı yüzünden bu kadar küstahlaştılar.
TSK da ki bazı unsurlar baş örtüsü düşmanlığı yapacaklarına görevlerini yapsaydılar bugün Kürt kökenli vatandaşlarımızla daha onurlu bir zeminde meseleleri tartışmak mümkün olurdu. Otuz yıldır süren terör mücadelesinde düzenli orduların terörle mücadelesinin zor olduğu anlaşılmasına rağmen, alternatif bir mücadele biçimi geliştirilememiştir. Otuz yıl, strateji değiştirmeyi düşünmeyen, bir bürokrasi Türkiye açısından bir güvenlik sorununun kapıda olduğuna işarettir.
Kürt açılımına Türkiye, savunma zaafları yüzünden yenilmese de PKK yı yenemediğini kabullenmiş bir psikoloji ile gidiyor. Tüm çabalar terör gölgesi altında cereyan ediyor. Terör belasından kurtulma adına, Türkiye’nin hem kırmızı çizgileri hem onur çizgileri çiğneniyor. Bununla asla bu problemin çözümsüzlüğe bırakılmasını kast etmiyorum. Bilakis, Ziya Gökalp’in yıllar önce dediği gibi, Kürt’ü sevmeyen Türk, Türk değildir, Türk’ü sevmeyen Kürt, Kürt değildir, sözüne inananlardanım. Ama salim kafayla çözüme bağlanmayan meseleler sonradan daha büyük bir problem halini alarak nüksederler.
Aksi iddia edilse de, Türkiye’yi bu açılıma zorlayan PKK terörüdür.
Silahların gölgesinde yapılan açılımların ne kadar derde deva olacağını zaman gösterecek. Hükümetin bu şartlarda masaya oturmasının sebebi, askerin terörle mücadele etmek yerine enerjisini yanlış işlere harcamasındandır. Kimin başı örtülü, hangi bürokrat namaz kılıyor, kim imam hatip mezunu diye araştırmaktan PKK ya zaman kalmamıştır.Ondan sonrada biz görevimizi yapıyoruz, siyasetçi görevini yapmıyor deniliyor. Görev böyle mi yapılır. Topun, tüfeğin, uçağın, tankın var ama otuz yıldır bir avuç eşkiyanın hakkından gelemiyorsun.
Geldiğimiz noktaya rağmen bazı asker bürokratların hala uslanmadıkları Cumhurbaşkanına karşı aldıkları tavırdan anlaşılıyor. Bu ülke askersiz ayakta kalamaz, ama politize olmuş, görev sınırlarının dışına çıkmış bir askerle de ayakta kalamaz. Eğer doğruysa protokol kurallarını değiştirerek Cumhurbaşkanına yapılan saygısızlık, bütün bir millete yapılmış saygısızlıktır. Türk halkı askerinden siyaset değil, vatanın onurunu, namusunu korumasını bekliyor. En şerefli, en yiğit asker görevini iyi yapan askerdir. TSK bu protokol ayıbından kurtulmalıdır.